Arapça:
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَّرِيجٍ
Çeviriyazı:
bel keẕẕebû bilḥaḳḳi lemmâ câehüm fehüm fî emrim merîc.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler.
Diyanet İşleri:
Hayır; onlar, gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Hayır, gerçek olan Kur'an, onlara gelince yalanladılar da şimdi darmadağın bir işe daldılar.
Şaban Piriş:
Hayır onlar, kendilerine hak gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşkınlık içindedirler.
Edip Yüksel:
Oysa onlar gerçek kendilerine geldiği zaman onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler.
Ali Bulaç:
Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.
Suat Yıldırım:
Bilakis onlar, kendi önlerine kadar gelen gerçeği yalan saydılar.Artık onlar kararsızlık ve perişanlık içindedirler.
Ömer Nasuhi Bilmen:
50:4
Yaşar Nuri Öztürk:
Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.
Bekir Sadak:
50:9
İbni Kesir:
Hayır, onlar
Adem Uğur:
Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
İskender Ali Mihr:
Hayır (öyle değil), onlar kendilerine hak gelince onu yalanladılar. Bu durumda onlar, karışık bir emr (problem) içindeler.
Celal Yıldırım:
50:4
Tefhim ul Kuran:
Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.
Fransızca:
Plutôt, ils traitent de mensonge la vérité qui leur est venue : les voilà donc dans une situation confuse.
İspanyolca:
Pero han desmentido la Verdad cuando ha venido a ellos y se encuentran en un estado de confusión.
İtalyanca:
E invece tacciano di menzogna la verità che è giunta loro, ed ecco che sono in grande confusione.
Almanca:
Nein, sondern sie verleugneten das Wahre, als es zu ihnen kam, so sind sie in einer verworrenen Situation.
Çince:
他们否认已降示他们的真理,所以他们陷于混乱的状态中。
Hollandaca:
Maar zij beladen de waarheid met leugen, nadat de eerste tot hen is gekomen; daarom zijn zij in een verwarde zaak gestort
Rusça:
Но они сочли ложью истину, когда она явилась к ним, и теперь они находятся в замешательстве.
Somalice:
Waxaybase beeniyeen xaqii markuu u yimid, waxayna ku suganyihiin xaal qasan.
Swahilice:
Lakini waliikanusha Haki ilipo wajia; kwa hivyo wamo katika mambo ya mkorogo.
Uygurca:
بەلكى ئۇلار بولسا ئۆزلىرىگە نازىل قىلىنغان ھەقىقەتنى (قۇرئاننى) ئىنكار قىلدى، ئۇلار قالايمىقان ھالەتتىدۇر
Japonca:
真理が訪れた時,それを虚偽としたので,かれらは混乱状態に陥った。
Arapça (Ürdün):
«بل كذبوا بالحق» بالقرآن «لما جاءهم فهم» في شأن النبي صلى الله عليه وسلم والقرآن «في أمر مريج» مضطرب قالوا مرة: ساحر وسحر، ومرة: شاعر وشعر، ومرة: كاهن وكهانة.
Hintçe:
मगर जब उनके पास दीन (हक़) आ पहुँचा तो उन्होने उसे झुठलाया तो वह लोग एक ऐसी बात में उलझे हुए हैं जिसे क़रार नहीं
Tayca:
เปล่าเลย! พวกเขาปฏิเสธความจริงต่างหาก เมื่อมันได้มีมายังพวกเขา ดังนั้นพวกเขาจึงอยู่ในภาวะที่สับสน
İbranice:
מפני שהם כפרו באמת אשר באה אליהם, הם נמצאים במצב של בלבול
Hırvatça:
Oni, međutim, poriču Istinu koja im dolazi i oni su smeteni.
Rumence:
Ba nu! Ei socotesc Adevărul minciună când vine la ei şi sunt în încurcătură.
Transliteration:
Bal kaththaboo bialhaqqi lamma jaahum fahum fee amrin mareejin
Türkçe:
Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.
Sahih International:
But they denied the truth when it came to them, so they are in a confused condition.
İngilizce:
But they deny the Truth when it comes to them: so they are in a confused state.
Azerbaycanca:
Lakin onlara haqq (Qur’an) gəldikdə onu yalan saydılar. İndi onlar dolaşıqlıq (təşvış) içindədirlər (sənə gah şair, gah sehrbaz, gah da kahin deyirlər).
Süleyman Ateş:
Doğrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar çalkantılı bir durumun içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
Erhan Aktaş:
Ne var ki onlar, kendilerine Hakk(1) gelince onu yalanladılar. Bu yüzden karmakarışık bir durumdalar.
Kral Fahd:
Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
Hasan Basri Çantay:
Hayır, onlar, kendilerine hak gelince (onu) tekzîb etdiler. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
Muhammed Esed:
Buna rağmen onlar, (yeniden dirilmeyi inkar edenler,) ne zaman kendilerine tebliğ edildiyse hakikati yalanladılar; ve şimdi bir şaşkınlık içindeler.
Gültekin Onan:
Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı (emrin meriyc) içinde bulunuyorlar.
Ali Fikri Yavuz:
Doğrusu, kendilerine hak (Kur’an ve Peygamber) gelince yalanladılar da, şimdi muztarıb bir haldedirler.
Portekizce:
Não obstante, desmentem a verdade quando esta lhes chega, e, ei-los aí em estado caótico.
İsveççe:
Men när sanningen nu har kommit till dem förnekar de den, och så har de råkat i [fullständig] förvirring.
Farsça:
[اینان نه اینکه زنده شدن پس از مرگ را باور نکردند] بلکه حق را هم هنگامی که به سویشان آمد، تکذیب کردند پس در حالتی آشفته و سردرگم اند.
Kürtçe:
(زیندوو بوونەوە دوور نیە) بەڵکو ئەوان باوەڕیان بەقورئان نەکرد کاتێك بۆیان ھات، بۆیە ئەوان لەناو کارێکی تێکەڵ وپێکەڵدان
Özbekçe:
Балки уларга ҳақ келганда, уни ёлғонга чиқардилар. Улар изтиробли ишдадирлар. (Улар ҳақни инкор қилганлар. Буни олдида бошқа нарсаларни инкор қилиш ҳач гап эмас.)
Malayca:
(Mereka tidak mahu berfikir betul) bahkan mereka (terburu-buru) mendustakan kebenaran apabila sahaja sampainya kepada mereka; oleh sebab itu, mereka berada dalam keadaan yang serba kacau.
Arnavutça:
Aq më tepër, ta e mohuan të Vërtetën kur u erdhi dhe ata janë në gjendje të luhatshme (në çështjen e profetnisë).
Bulgarca:
Ала те взеха за лъжа истината, когато дойде при тях и са в недоумение.
Sırpça:
Они, међутим, поричу Истину која им долази и они су сметени.
Çekçe:
A naopak za lež pravdu prohlašovali, když přišla k nim, a jsou teď v zamotaném postavení.
Urduca:
بلکہ اِن لوگوں نے تو جس وقت حق اِن کے پاس آیا اُسی وقت اُسے صاف جھٹلا دیا اِسی وجہ سے اب یہ الجھن میں پڑے ہوئے ہیں
Tacikçe:
Оре, онҳо сухани ростеро, ки бар онҳо омада буд, дурӯғ шумурданд. Пас дар коре шӯрида афтоданд.
Tatarca:
Бәлки алар хаклык белән килгән Коръәнне дә ялган диделәр, алар саташып чуалчык эшкә төшкәннәр, чуалуларының очы-кырые юктыр.
Endonezyaca:
Sebenarnya, mereka telah mendustakan kebenaran tatkala kebenaran itu datang kepada mereka, maka mereka berada dalam keadaan kacau balau.
Amharca:
(አልተመለከቱም)፡፡ ይልቁንም በቁርኣን በመጣላቸው ጊዜ አስተባበሉ፡፡ እነርሱም በተማታ ነገር ውሰጥ ናቸው፡፡
Tamilce:
மாறாக, அவர்கள் உண்மையை (-இந்த குர்ஆனை) - அது அவர்களிடம் வந்தபோது - பொய்ப்பித்தனர். ஆக, அவர்கள் குழப்பமான ஒரு விஷயத்தில் இருக்கிறார்கள்.
Korece:
그러나 그들은 진리가 그들 에게 도래하였을 때 그것을 부인 했으니 실로 그들은 혼돈속에 있 노라
Vietnamca:
Không, họ đã phủ nhận Chân Lý khi Nó đến với họ, vì vậy họ đang ở trong tình trạng bối rối (không biết thật hay giả).
Ayet Linkleri: