
ḳâlû innâ teṭayyernâ biküm. leil lem tentehû lenercümenneküm veleyemessenneküm minnâ `aẕâbün elîm.
Türkçe:
Dediler: "Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık/biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır."
İngilizce:
The (people) said: "for us, we augur an evil omen from you: if ye desist not, we will certainly stone you. And a grievous punishment indeed will be inflicted on you by us."
Fransızca:
Ils dirent : Nous voyons en vous un mauvais présage. Si vous ne cessez pas, nous vous lapideront et un douloureux châtiment de notre part vous touchera.
Almanca:
Sie sagten: "Gewiß, wir prophezeien etwas Unheilvolles mit euch. Wenn ihr nicht aufhören würdet, würden wir euch doch steinigen und euch wird gewiß von uns eine qualvolle Peinigung treffen."
Rusça:
Они сказали: "Воистину, мы увидели в вас дурное предзнаменование. Если вы не прекратите, то мы непременно побьем вас камнями и вас коснутся мучительные страдания от нас".
Arapça:
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
Diyanet Vakfı:
(Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.

ḳâlû ṭâiruküm me`aküm. ein ẕükkirtüm. bel entüm ḳavmüm müsrifûn.
Türkçe:
Dediler: "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz."
İngilizce:
They said: "Your evil omens are with yourselves: (deem ye this an evil omen). If ye are admonished? Nay, but ye are a people transgressing all bounds!"
Fransızca:
Ils dirent : Votre mauvais présage est avec vous-mêmes. Est-ce que (c'est ainsi que vous agissez) quand on vous [le] rappelle ? Mais vous êtes des gens outranciers ! .
Almanca:
Sie sagten: "Das von euch (prophezeite) Unheilvolle liegt bei euch. Nur weil ihr ermahnt wurdet?! Nein, sondern ihr seid Leute, die übertreibend sind."
Rusça:
Они сказали: "Ваше дурное предзнаменование обратится против вас самих. Неужели, если вас предостерегают, вы считаете это дурным предзнаменованием? О нет! Вы - люди, преступившие границы дозволенного!"
Arapça:
قَالُوا طَائِرُكُم مَّعَكُمْ ۚ أَئِن ذُكِّرْتُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."
Diyanet Vakfı:
Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz.

vecâe min aḳṣe-lmedîneti racülüy yes`â ḳâle yâ ḳavmi-ttebi`ü-lmürselîn.
Türkçe:
Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: "Ey topluluk, bu elçilere uyun!"
İngilizce:
Then there came running, from the farthest part of the City, a man, saying, "O my people! Obey the messengers:
Fransızca:
Et du bout de la ville, un homme vint en toute hâte et il dit : Ô mon peuple, suivez les messagers :
Almanca:
Und aus dem entferntesten Teil der Stadt kam ein Mann im Laufschritt, er sagte: "Meine Leute! Folgt den Gesandten,
Rusça:
С окраины города второпях пришел мужчина и сказал: "О мой народ! Последуйте за посланниками.
Arapça:
وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"
Diyanet Vakfı:
Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!"

ittebi`û mel lâ yes'elüküm ecrav vehüm mühtedûn.
Türkçe:
"Sizden herhangi bir ücret istemeyelere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar."
İngilizce:
Obey those who ask no reward of you (for themselves), and who have themselves received Guidance.
Fransızca:
suivez ceux qui ne vous demandent aucun salaire et qui sont sur la bonne voie.
Almanca:
folgt denjenigen, die von euch keinen Lohn verlangen, und sie sind rechtgeleitet.
Rusça:
Последуйте за теми, кто не просит у вас награды и следует прямым путем.
Arapça:
اتَّبِعُوا مَن لَّا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir.
Diyanet Vakfı:
"Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir."

vemâ liye lâ a`büdü-lleẕî feṭaranî veileyhi türce`ûn.
Türkçe:
"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O'na döndürüleceksiniz."
İngilizce:
It would not be reasonable in me if I did not serve Him Who created me, and to Whom ye shall (all) be brought back.
Fransızca:
et qu'aurais-je à ne pas adorer Celui qui m'a crée ? Et c'est vers Lui que vous serez ramenés.
Almanca:
Und weshalb soll ich nicht 2 Demjenigen dienen, Der mich erschuf und zu Dem ihr zurückgebracht werdet?!
Rusça:
И почему бы мне не поклоняться Тому, Кто сотворил меня и к Кому вы будете возвращены?
Arapça:
وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
"Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz."

eetteḫiẕü min dûnihî âliheten iy yüridni-rraḥmânü biḍurril lâ tugni `annî şefâ`atühüm şey'ev velâ yünḳiẕûn.
Türkçe:
"O'ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk/zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar."
İngilizce:
Shall I take (other) gods besides Him? If (Allah) Most Gracious should intend some adversity for me, of no use whatever will be their intercession for me, nor can they deliver me.
Fransızca:
Prendrais-je en dehors de Lui des divinités ? si le Tout Miséricordieux me veut du mal, leur intercession de me servira à rien et ils ne me sauveront pas.
Almanca:
Soll ich etwa anstelle von Ihm Gottheiten nehmen?! Sollte Der Allgnade Erweisende mir Schaden zufügen, würden weder ihre Fürbitte mir etwas nützen, noch würden sie mich erretten.
Rusça:
Неужели я стану поклоняться другим богам помимо Него? Ведь если Милостивый пожелает причинить мне зло, то их заступничество ничем не поможет мне, и они не спасут меня.
Arapça:
أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَّا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنقِذُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar.
Diyanet Vakfı:
"O'ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar."

innî iẕel lefî ḍalâlim mübîn.
Türkçe:
"Bu durumda ben elbette ki açık bir sapıklığın içine düşerim."
İngilizce:
I would indeed, if I were to do so, be in manifest Error.
Fransızca:
Je serais alors dans un égarement évident.
Almanca:
Gewiß, ich bin dann doch in einem eindeutigen Irrtum.
Rusça:
Вот тогда я окажусь в очевидном заблуждении.
Arapça:
إِنِّي إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum.
Diyanet Vakfı:
"İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum."

innî âmentü birabbiküm fesme`ûn.
Türkçe:
"Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinleyin beni!"
İngilizce:
For me, I have faith in the Lord of you (all): listen, then, to me!
Fransızca:
[Mais] je crois en votre Seigneur. écoutez-moi donc.
Almanca:
Gewiß, ich verinnerlichte den Iman an euren HERRN, so hört mir doch zu!"
Rusça:
Воистину, я уверовал в вашего Господа. Послушайте же меня".
Arapça:
إِنِّي آمَنتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni.
Diyanet Vakfı:
"Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin."

ḳîle-dḫuli-lcenneh. ḳâle yâ leyte ḳavmî ya`lemûn.
Türkçe:
"Gir cennete!" denildi. Dedi: "Kavmim bir bilebilseydi?
İngilizce:
It was said: "Enter thou the Garden." He said: "Ah me! Would that my People knew (what I know)!-
Fransızca:
Alors il [lui] fut dit : Entre au Paradis. Il dit : Ah si seulement mon peuple savait !
Almanca:
Es wurde gesagt: "Tritt in die Dschanna ein!" Er sagte: "Würden meine Leute doch über das Kenntnis haben,
Rusça:
Ему было сказано: "Войди в Рай!" Он сказал: "О, если бы мой народ знал,
Arapça:
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"
Diyanet Vakfı:
Ona: Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!"

bimâ gafera lî rabbî vece`alenî mine-lmükramîn.
Türkçe:
Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram edilenlerden kıldı."
İngilizce:
For that my Lord has granted me Forgiveness and has enrolled me among those held in honour!
Fransızca:
... en raison de quoi mon Seigneur m'a pardonné et mis au nombre des honorés.
Almanca:
was mir mein HERR vergab, und daß ER mich zu einem der Gewürdigten machte!"
Rusça:
за что мой Господь простил меня (или что мой Господь простил меня) и что Он сделал меня одним из почитаемых!"
Arapça:
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını.
Diyanet Vakfı:
"Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını!"
Sayfalar
