Cuz 21

İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

velâ tücâdilû ehle-lkitâbi illâ billetî hiye aḥsen. ille-lleẕîne żalemû minhüm veḳûlû âmennâ billeẕî ünzile ileynâ veünzile ileyküm veileyhâ veilâhüküm vâḥidüv venaḥnü lehû müslimûn.

Türkçe:
Ehlikitap'la, en güzel olan yöntem dışında bir yolla mücadele etmeyin! Onların zulme sapanları müstesna. Şöyle deyin: "Bize indirilene de size indirilene de iman ettik; tanrımız ve tanrınız bir. Ve biz O'na teslim olanlarız."
İngilizce:
And dispute ye not with the People of the Book, except with means better (than mere disputation), unless it be with those of them who inflict wrong (and injury): but say, "We believe in the revelation which has come down to us and in that which came down to you; Our Allah and your Allah is one; and it is to Him we bow (in Islam)."
Fransızca:
Et ne discutez que de la meilleure façon avec les gens du Livre, sauf ceux d'entre eux qui sont injustes. Et dites : "Nous croyons en ce qu'on a fait descendre vers nous et descendre vers vous, tandis que notre Dieu et votre Dieu est le même , et c'est à Lui que nous nous soumettons".
Almanca:
Und disputiert mit den Schriftbesitzern nicht, es sei denn auf die beste Art, außer mit denjenigen von ihnen, die Unrecht begingen, und sagt: "Wir verinnerlichten den Iman an das, das uns hinabgesandt wurde und euch hinabgesandt wurde, und unser Gott und euer Gott ist einer, und wir sind Ihm gegenüber Muslime.
Rusça:
Если вступаете в спор с людьми Писания, то ведите его наилучшим образом. Это не относится к тем из них, которые поступают несправедливо. Скажите: "Мы уверовали в то, что ниспослано нам, и то, что ниспослано вам. Наш Бог и ваш Бог - один, и мы покоряемся только Ему".
Arapça:
۞ وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ ۖ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَٰهُنَا وَإِلَٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehli kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur."
Diyanet Vakfı:
İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.

vekeẕâlike enzelnâ ileyke-lkitâb. felleẕîne âteynâhümü-lkitâbe yü'minûne bih. vemin hâülâi mey yü'minü bih. vemâ yecḥadü biâyâtinâ ille-lkâfirûn.

Türkçe:
Kitap'ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar içinden de ona inananlar vardır. Bizim ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz.
İngilizce:
And thus (it is) that We have sent down the Book to thee. So the People of the Book believe therein, as also do some of these (pagan Arabs): and none but Unbelievers reject our signs.
Fransızca:
C'est ainsi que Nous t'avons fait descendre le Livre (le Coran). Ceux à qui Nous avons donné le Livre y croient. Et parmi ceux-ci, il en est qui y croient. Seuls les mécréants renient Nos versets .
Almanca:
Und solcherart sandten WIR die Schrift hinab. Also diejenigen, denen WIR die Schrift zuteil werden ließen, verinnerlichen den Iman an ihn. Und von diesen gibt es manche, die den Iman an ihn verinnerlichen werden. Und Unsere Ayat leugnen nur dieKafir ab!
Rusça:
Так Мы ниспослали тебе Писание. Те, кому Мы даровали Писание, веруют в него. И среди этих (современников Пророка Мухаммада из числа людей Писания) есть такие, которые веруют в него (Коран), и только неверующие отвергают Наши знамения.
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ ۚ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَمِنْ هَٰؤُلَاءِ مَن يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr eder.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) İşte böylece sana (önceki kitapları tasdik eden) bu Kitab'ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Âyetlerimizi, ancak kafirler (inatları yüzünden) bile bile inkar eder.

vemâ künte tetlû min ḳablihî min kitâbiv velâ teḫuṭṭuhû biyemînike iẕel lertâbe-lmübṭilûn.

Türkçe:
Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı bâtıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.
İngilizce:
And thou wast not (able) to recite a Book before this (Book came), nor art thou (able) to transcribe it with thy right hand: In that case, indeed, would the talkers of vanities have doubted.
Fransızca:
Et avant cela, tu ne récitais aucun livre et tu n'en n'écrivais aucun de ta main droite. Sinon, ceux qui nient la vérité auraient eu des doutes.
Almanca:
Und vor ihm hast du weder eine Schrift lesen, noch diese mit deiner Rechten schreiben können, sonst hätten die des Unwahren Verbreitenden daran Zweifel gehegt.
Rusça:
Ты не читал прежде ни одного Писания и не переписывал его своей десницей. В противном случае приверженцы лжи впали бы в сомнение.
Arapça:
وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ ۖ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.
Diyanet Vakfı:
Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.

bel hüve âyâtüm beyyinâtün fî ṣudûri-lleẕîne ûtü-l`ilm. vemâ yecḥadü biâyâtinâ ille-żżâlimûn.

Türkçe:
Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüsleri içinde ayan-beyan ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse inkâr etmez.
İngilizce:
Nay, here are Signs self-evident in the hearts of those endowed with knowledge: and none but the unjust reject Our Signs.
Fransızca:
Il consiste plutôt en des versets évidents, (préservés) dans les poitrines de ceux à qui le savoir a été donné. Et seuls les injustes renient Nos versets.
Almanca:
Nein, sondern er besteht aus klaren Ayat, die in den Brüsten derjenigen sind, denen das Wissen zuteil wurde. Und Unsere Ayat leugnen nur die Unrecht-Begehenden ab!
Rusça:
Напротив, это - ясные аяты в груди тех, кому даровано знание, и только беззаконники отвергают Наши знамения.
Arapça:
بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.
Diyanet Vakfı:
Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık ayetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkar eder.

veḳâlû levlâ ünzile `aleyhi âyâtüm mir rabbih. ḳul inneme-l'âyâtü `inde-llâh. veinnemâ ene neẕîrum mübîn.

Türkçe:
Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu."
İngilizce:
Ye they say: "Why are not Signs sent down to him from his Lord?" Say: "The signs are indeed with Allah: and I am indeed a clear Warner."
Fransızca:
Et ils dirent : "Pourquoi n'a-t-on pas fait descendre sur lui des prodiges de la part de son Seigneur ? " Dis : "Les prodiges sont auprès d'Allah. Moi, je ne suis qu'un avertisseur bien clair".
Almanca:
Und sie sagten: "Würden ihm doch Ayat von seinem HERRN hinabgesandt!" Sag: "Die Ayat sind nur bei ALLAH und ich bin doch nur ein erläuternder Warner."
Rusça:
Они говорят: "Почему ему не ниспосланы знамения от его Господа?" Скажи: "Воистину, знамения - у Аллаха, а я - всего лишь предостерегающий и разъясняющий увещеватель".
Arapça:
وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِّن رَّبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ona Rabbinden (başkaca) mucize indirilmeli değil miydi? derler. Cevaben de ki: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım."
Diyanet Vakfı:
"Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

evelem yekfihim ennâ enzelnâ `aleyke-lkitâbe yütlâ `aleyhim. inne fî ẕâlike leraḥmetev veẕikrâ liḳavmiy yü'minûn.

Türkçe:
Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
İngilizce:
And is it not enough for them that we have sent down to thee the Book which is rehearsed to them? Verily, in it is Mercy and a Reminder to those who believe.
Fransızca:
Ne leur suffit-il donc point que Nous ayons fait descendre sur toi le Livre et qu'il leur soit récité ? Il y a assurément là une miséricorde et un rappel pour des gens qui croient.
Almanca:
War es ihnen denn nicht genug, daßWIR dir die Schrift hinabsandten, die ihnen vorgetragen wird?! Gewiß, darin ist doch Gnade und Ermahnung für Leute, die den Iman verinnerlichen.
Rusça:
Неужели им не достаточно того, что Мы ниспослали тебе Писание, которое им читается? Воистину, в этом - милость и напоминание для верующих людей.
Arapça:
أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.

ḳul kefâ billâhi beynî vebeyneküm şehîdâ. ya`lemü mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. velleẕîne âmenû bilbâṭili vekeferû billâhi ülâike hümü-lḫâsirûn.

Türkçe:
De ki: "Sizinle benim aramda tanık olarak Allah yeter. Göklerde ne var, yerde ne var biliyor O. Bâtıla iman edip Allah'ı inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir."
İngilizce:
Say: "Enough is Allah for a witness between me and you: He knows what is in the heavens and on earth. And it is those who believe in vanities and reject Allah, that will perish (in the end).
Fransızca:
Dis : "Allah suffit comme témoin entre moi et vous". Il sait ce qui est dans les cieux et la terre. Et quant à ceux qui croient au faux et ne croient pas en Allah, ceux-là seront les perdants.
Almanca:
Sag: "ALLAH genügt zwischen mir und euch als Zeuge. ER weiß, was in den Himmeln und auf Erden ist." Und diejenigen, die den Iman an das für nichtig Erklärte verinnerlichten und Kufr ALLAH gegenüber betrieben, diese sind die eigentlichen Verlierer.
Rusça:
Скажи: "Довольно того, что Аллах является Свидетелем между мною и вами. Он знает то, что на небесах и на земле. Те же, которые уверовали в ложь и не уверовали в Аллаха, непременно окажутся в убытке".
Arapça:
قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا ۖ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp inkâr edenler var ya, işte ziyana uğrayacaklar onlardır.
Diyanet Vakfı:
De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp Allah'ı inkar edenler (var ya), işte ziyana uğrayacaklar onlardır.

veyesta`cilûneke bil`aẕâb. velevlâ ecelüm müsemmel lecâehüm-l`aẕâb. veleye'tiyennehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn.

Türkçe:
Azabı senden çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara elbette gelmiş olacaktı. Fakat o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın geliverecektir. Bunda kuşku yok.
İngilizce:
They ask thee to hasten on the Punishment (for them): had it not been for a term (of respite) appointed, the Punishment would certainly have come to them: and it will certainly reach them,- of a sudden, while they perceive not!
Fransızca:
Et ils demandent de hâter [la venue] du châtiment. S'il n'y avait pas eu un terme fixé, le châtiment leur serait certes venu. Et assurément, il leur viendra soudain, sans qu'ils en aient conscience.
Almanca:
Und sie fordern dich zur Eile mit der Peinigung auf. Und gäbe es keine festgelegte Frist, gewiß käme die Peinigung zu ihnen. Und sie wird doch zu ihnen unerwartet kommen, während sie es nicht merken.
Rusça:
Они торопят тебя с мучениями. Если бы не назначенный срок, то мучения уже явились бы к ним. Воистину, они явятся к ним внезапно, и они даже не почувствуют этого.
Arapça:
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ ۚ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُّسَمًّى لَّجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.
Diyanet Vakfı:
Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat onlar farkında değilken, o ansızın kendilerine geliverecektir.

yesta`cilûneke bil`aẕâb. veinne cehenneme lemüḥîṭatüm bilkâfirîn.

Türkçe:
Azabı senden acele istiyorlar. Oysa cehennem, o küfre sapanları çepeçevre kuşatmış bulunuyor.
İngilizce:
They ask thee to hasten on the Punishment: but, of a surety, Hell will encompass the Rejecters of Faith!-
Fransızca:
Ils te demandent de hâter [la venue] du châtiment, tandis que l'Enfer cerne les mécréants de toutes parts.
Almanca:
Sie fordern dich zur Eile mit der Peinigung auf. Und gewiß, Dschahannam wird die Kafir doch komplett umfassen
Rusça:
Они торопят тебя с мучениями. Воистину, Геенна непременно обступит неверующих.
Arapça:
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Halbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır.
Diyanet Vakfı:
(Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hiç şüpheleri olmasın, cehennem kafirleri çepeçevre kuşatacaktır.

Sayfalar

Cuz 21 beslemesine abone olun.