Cuz 21

veiẕâ eẕaḳne-nnâse raḥmeten feriḥû bihâ. vein tüṣibhüm seyyietüm bimâ ḳaddemet eydîhim iẕâ hüm yaḳneṭûn.

Türkçe:
İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda, onunla ferahlar, şımarırlar. Kendi ellerinin hazırladıkları yüzünden kendilerine bir kötülük gelip çatsa, hemencecik ümitsizliğe düşerler.
İngilizce:
When We give men a taste of Mercy, they exult thereat: and when some evil afflicts them because of what their (own) hands have sent forth, behold, they are in despair!
Fransızca:
Et quand Nous faisons goûter une miséricorde aux gens, ils en exultent. Mais si un malheur les atteint à cause de ce que leurs propres mains ont préparé, voilà qu'ils désespèrent.
Almanca:
Und wenn WIR die Menschen eine Gnade von Uns erfahren ließen, freuen sie sich darüber, und wenn sie Schlechtes trifft wegen dem, was sie eigenhändig vollbrachten, da verzweifeln sie.
Rusça:
Когда Мы даем людям вкусить милость, они радуются ей. Когда же зло постигает их за то, что приготовили их руки, они тотчас приходят в отчаяние.
Arapça:
وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَا ۖ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona güveniyorlar da; ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen her ümidi kesiveriyorlar.
Diyanet Vakfı:
İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizlige düşüverirler.

evelem yerav enne-llâhe yebsüṭu-rrizḳa limey yeşâü veyaḳdir. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yü'minûn.

Türkçe:
Görmediler mi Allah, dilediğine rızkı genişçe veriyor, dilediğine kısıyor. İnanan bir topluluk için bunda elbette ibretler vardır.
İngilizce:
See they not that Allah enlarges the provision and restricts it, to whomsoever He pleases? Verily in that are Signs for those who believe.
Fransızca:
N'ont-ils pas vu qu'Allah dispense Ses dons ou les restreint à qui Il veut ? Il y a en cela des preuves pour des gens qui croient.
Almanca:
Haben sie etwa nicht wahrgenommen, daß ALLAH viel vom Rizq gewährt, wem ER will, und ER es auch wenig macht. Gewiß, darin sind doch Ayat für Leute, die den Iman verinnerlichen.
Rusça:
Разве они не видят, что Аллах увеличивает или ограничивает удел, кому пожелает? Воистину, в этом - знамения для людей верующих.
Arapça:
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar görmediler mi ki, Allah dilediği kimseye rızkı serer ve daraltır. Şüphesiz ki bunda iman edecek bir kavim için ibretler vardır.
Diyanet Vakfı:
Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine bol bol vermekte, dilediğininkini de daraltmaktadır. Şüphesiz imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır.

feâti ẕe-lḳurbâ ḥaḳḳahû velmiskîne vebne-ssebîl. ẕâlike ḫayrul lilleẕîne yürîdûne veche-llâh. veülâike hümü-lmüfliḥûn.

Türkçe:
O halde, akrabaya hakkını ver. Yoksula, yolda kalmışa da. Allah'ın yüzünü isteyenler için bu daha hayırlıdır. İşte böyleleridir, kurtuluşa erenler.
İngilizce:
So give what is due to kindred, the needy, and the wayfarer. That is best for those who seek the Countenance, of Allah, and it is they who will prosper.
Fransızca:
Donne donc au proche parent son dû, ainsi qu'au pauvre, et au voyageur en détresse. Cela est meilleur pour ceux qui recherchent la face d'Allah (Sa satisfaction); et ce sont eux qui réussissent.
Almanca:
Also gib dem Nahverwandten das ihm Zustehende, sowie dem Armen und dem in Not geratenen Reisenden. Dies ist besser für diejenigen, die (das Wohlgefallen) ALLAHs anstreben. Und diese sind die wirklichen Erfolgreichen.
Rusça:
Отдавай родственнику то, что ему полагается по праву, а также бедняку и путнику. Это лучше для тех, кто стремится к Лику Аллаха. Именно они являются преуспевшими.
Arapça:
فَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde akrabaya da hakkını ver, yoksula da, yolcuya da... Bu, Allah'ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Kurtuluşa erecek olanlar da işte onlardır.
Diyanet Vakfı:
O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

vemâ âteytüm mir ribel liyerbüve fî emvâli-nnâsi felâ yerbû `inde-llâh. vemâ âteytüm min zekâtin türîdûne veche-llâhi feülâike hümü-lmuḍ`ifûn.

Türkçe:
İnsanların malları içinde artsın diye riba olarak verdiğiniz, Allah katında artmaz. Allah'ın yüzünü isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte onu verenler kat kat artıranların ta kendileridir.
İngilizce:
That which ye lay out for increase through the property of (other) people, will have no increase with Allah: but that which ye lay out for charity, seeking the Countenance of Allah, (will increase): it is these who will get a recompense multiplied.
Fransızca:
Tout ce que vous donnerez à usure pour augmenter vos biens au dépens des biens d'autrui ne les accroît pas auprès d'Allah, mais ce que vous donnez comme Zakat, tout en cherchant la Face d'Allah (Sa satisfaction)... Ceux-là verront [leurs récompenses] multipliées.
Almanca:
Und was ihr mit Riba verleiht, damit es sich durch die Vermögenswerte der Menschen vermehrt, dies vermehrt sich bei ALLAH nicht. Doch was ihr an Zakat entrichtet, mit der ihr (das Wohlgefallen) ALLAHs anstrebt, diese sind die wirklichen Vervielfachenden.
Rusça:
Дары, которые вы преподносите, чтобы приумножить их за счет чужого богатства, не приумножатся у Аллаха. Приумножен для вас будет закят, который вы раздаете, стремясь к Лику Аллаха.
Arapça:
وَمَا آتَيْتُم مِّن رِّبًا لِّيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِندَ اللَّهِ ۖ وَمَا آتَيْتُم مِّن زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz faiz, Allah yanında artmaz. Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekata gelince, işte onlar, malları kat kat artmış olanlardır.
Diyanet Vakfı:
İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekata gelince, işte zekat veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır.

allâhü-lleẕî ḫaleḳaküm ŝümme razeḳaküm ŝümme yümîtüküm ŝümme yuḥyîküm. hel min şürakâiküm mey yef`alü min ẕâliküm min şey'. sübḥânehû vete`âlâ `ammâ yüşrikûn.

Türkçe:
Allah'tır ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır. Sonra sizi öldürüyor, sonra diriltiyor. Peki, ortak koştuklarınızdan biri var mı, bunlardan birşeyi yapabilecek! Yücedir, arınmıştır onların ortak koştukarından O.
İngilizce:
It is Allah Who has created you: further, He has provided for your sustenance; then He will cause you to die; and again He will give you life. Are there any of your (false) "Partners" who can do any single one of these things? Glory to Him! and high is He above the partners they attribute (to him)!
Fransızca:
C'est Allah qui vous a créés et vous a nourris. Ensuite Il vous fera mourir, puis Il vous redonnera vie. Y en a-t-il parmi vos associés, qui fasse quoi que ce soit de tout cela ? Gloire à Lui ! Il transcende ce qu'on Lui associe.
Almanca:
ALLAH ist Derjenige, Der euch erschuf, dann euch Rizq gewährte, dann euch sterben läßt, dann euch lebendig macht. Gibt es von euren (ALLAH) beigesellten Partnern einen, der von diesem irgend etwas macht?! Gepriesen-erhaben ist ER, und immer allerhabener ist ER über das, was sie an Schirk betreiben.
Rusça:
Аллах - Тот, Кто создал вас, а потом одарил пропитанием. Потом Он умертвит вас, а потом оживит. Есть ли среди ваших сотоварищей такой, который совершал бы нечто из этого? Пречист Он и превыше тех, кого вы приобщаете в сотоварищи!
Arapça:
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۖ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَفْعَلُ مِن ذَٰلِكُم مِّن شَيْءٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, O'dur ki, sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak olan var mı? Allah, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.
Diyanet Vakfı:
Allah, (o yüce varlıktır) ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır; sonra O, hayatınızı sona erdirecek, daha sonra da sizi (tekrar) diriltecektir. Peki sizin (Allah'a eş tuttuğunuz) ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.

żahera-lfesâdü fi-lberri velbaḥri bimâ kesebet eydi-nnâsi liyüẕîḳahüm ba`ḍa-lleẕî `amilû le`allehüm yerci`ûn.

Türkçe:
İnsanların ellerinin kazanmış oldukları yüzünden denizde ve karada bozgun çıktı. Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor ki geri dönebilsinler.
İngilizce:
Mischief has appeared on land and sea because of (the meed) that the hands of men have earned, that (Allah) may give them a taste of some of their deeds: in order that they may turn back (from Evil).
Fransızca:
La corruption est apparue sur la terre et dans la mer à cause de ce que les gens ont accompli de leurs propres mains; afin qu'[Allah] leur fasse goûter une partie de ce qu'ils ont oeuvré; peut-être reviendront-ils (vers Allah).
Almanca:
Das Verderben wurde sowohl auf dem Land als auch im Meer sichtbar wegen dem, was die Menschen eigenhändig erwarben. Dies, damit ER sie etwas von dem erfahren läßt, was sie taten, damit sie umkehren.
Rusça:
Зло появляется на суше и на море по причине того, что совершают людские руки, чтобы они вкусили часть того, что они натворили, и чтобы они вернулись на прямой путь.
Arapça:
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaptıklarının bir kısmını tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki onlar hakka dönerler.
Diyanet Vakfı:
İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.

ḳul sîrû fi-l'arḍi fenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lleẕîne min ḳabl. kâne ekŝeruhüm müşrikîn.

Türkçe:
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir bakın! Onların çoğu şirke sapan insanlardı."
İngilizce:
Say: "Travel through the earth and see what was the end of those before (you): Most of them worshipped others besides Allah."
Fransızca:
Dis : "Parcourez la terre et regardez ce qu'il est advenu de ceux qui ont vécu avant. La plupart d'entre eux étaient des associateurs".
Almanca:
Sag: "Zieht auf der Erde herum, dann seht, wie das Anschließende derjenigen vor euch war." Die meisten von ihnen waren Muschrik.
Rusça:
Скажи: "Постранствуйте по земле и посмотрите, каким был конец тех, которые жили прежде. Большинство из них были многобожниками".
Arapça:
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلُ ۚ كَانَ أَكْثَرُهُم مُّشْرِكِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki, yeryüzünde bir gezin de bakın, bundan öncekilerin sonu nasıl olmuş! Onların pek çoğu müşrik idiler.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin akıbetleri nice oldu, görün. Onların çoğu müşrik idi.

feeḳim vecheke lildîni-lḳayyimi min ḳabli ey ye'tiye yevmül lâ meradde lehû mine-llâhi yevmeiẕiy yeṣṣadde`ûn.

Türkçe:
Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir günden önce, yüzünü güçlü ve eskimez dine döndür! O gün herkes bölük bölük ayrılacaktır.
İngilizce:
But set thou thy face to the right Religion before there come from Allah the Day which there is no chance of averting: on that Day shall men be divided (in two).
Fransızca:
Dirige tout ton être vers la religion de droiture, avant que ne vienne d'Allah un jour qu'on ne peut repousser. Ce jour-là [les gens] seront divisés :
Almanca:
So richte dich nach dem äußerst geradlinigen Din, bevor ein Tag von ALLAH kommt, der nicht abzuwehren ist. An diesem Tag werden sie auseinandergehen.
Rusça:
Обрати свой лик к правой вере до того, как придет Неотвратимый день от Аллаха. В тот день они будут поделены на две группы.
Arapça:
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ ۖ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'tan geri çevrilmesine hiçbir çare olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru, sabit dine çevir. O gün (gelince) insanlar birbirlerinden ayrılırlar.
Diyanet Vakfı:
Allah katından, dönüşü olmayan bir gün (kıyamet günü) gelmeden önce yönünü o gerçek dine çevir! O gün (insanlar) bölük bölük ayrılacaklardır.

men kefera fe`aleyhi küfruh. vemen `amile ṣâliḥan felienfüsihim yemhedûn.

Türkçe:
Kim küfre saparsa inkârı kendisi aleyhinedir. Barışa ve hayra yönelik bir iş yapanlarsa, kendi benlikleri için yer hazırlarlar.
İngilizce:
Those who reject Faith will suffer from that rejection: and those who work righteousness will spread their couch (of repose) for themselves (in heaven):
Fransızca:
Celui qui aura mécru subira [les conséquences] de son infidélité. Et quiconque aura oeuvré en bien... C'est pour eux-mêmes qu'ils préparent (leur avenir),
Almanca:
Wer Kufr betrieb, so obliegt ihm sein Kufr. Und wer gottgefällig Gutes tat, diese treffen für sich Vorkehrungen.
Rusça:
Кто не уверовал, того неверие обратится против него самого. А те, которые совершали праведные деяния, будут готовить для себя места в Раю.
Arapça:
مَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ ۖ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِأَنفُسِهِمْ يَمْهَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kim de salih amel işlerse, onlar kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar.
Diyanet Vakfı:
Kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlamış olurlar.

liyecziye-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti min faḍlih. innehû lâ yüḥibbü-lkâfirîn.

Türkçe:
Çünkü Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörlükleri sevmez.
İngilizce:
That He may reward those who believe and work righteous deeds, out of his Bounty. For He loves not those who reject Faith.
Fransızca:
afin qu'[Allah] récompense par Sa grâce ceux qui croient et accomplissent les bonnes oeuvres. En vérité, Il n'aime pas les infidèles.
Almanca:
ER wird denjenigen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, doch von Seiner Gunst vergelten. Gewiß, ER liebt nicht die Kafir.
Rusça:
Это произойдет для того, чтобы Он воздал Своими щедротами тем, которые уверовали и совершали праведные деяния. Воистину, Он не любит неверующих.
Arapça:
لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِن فَضْلِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü O, iman edip salih amel işleyenlere lütfundan mükafat verecektir. Çünkü O, kâfirleri sevmez.
Diyanet Vakfı:
Zira Allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan karşılık verecektir. Şüphesiz O, kafirleri sevmez.

Sayfalar

Cuz 21 beslemesine abone olun.