Cuz 29

 
00:00

fectebâhü rabbühû fece`alehû mine-ṣṣâliḥîn.

Arapça:

فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ

Türkçe:

Fakat Rabbi onu seçip yüceltti ve barışseverlerden yaptı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.

Diyanet Vakfı:

Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu salihlerden kıldı.

İngilizce:

Thus did his Lord choose him and make him of the Company of the Righteous.

Fransızca:

Puis son Seigneur l'élut et le désigna au nombre des gens de bien.

Almanca:

Dann erwählte ihn sein HERR, dann machte ER ihn von den gottgefällig Guttuenden.

Rusça:

Но его Господь избрал его и сделал одним из праведников.

Açıklama:
 
00:00

veiy yekâdü-lleẕîne keferû leyüzliḳûneke biebṣârihim lemmâ semi`ü-ẕẕikra veyeḳûlûne innehû lemecnûn.

Arapça:

وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ

Türkçe:

O küfre sapanlar, Zikir'i/Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O kafirler Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar "o bir deli" diyorlar.

Diyanet Vakfı:

O inkar edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hala da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler.

İngilizce:

And the Unbelievers would almost trip thee up with their eyes when they hear the Message; and they say: "Surely he is possessed!"

Fransızca:

Peu s'en faut que ceux qui mécroient ne te transpercent par leurs regards, quand ils entendent le Coran, ils disent : "Il est certes fou ! ".

Almanca:

Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, hätten dich beinahe mit ihren Blicken doch zu Fall gebracht, als sie die Ermahnung hörten, und sie sagen: "Gewiß, er ist doch geistesgestört."

Rusça:

Воистину, неверующие готовы заставить тебя поскользнуться своими взглядами, когда они слышат Напоминание, и говорят: "Воистину, он - одержимый!"

Açıklama:
 
00:00

vemâ hüve illâ ẕikrul lil`âlemîn.

Arapça:

وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ

Türkçe:

Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Halbuki o âlemler için bir öğüttür.

Diyanet Vakfı:

Oysa o (Kur'an), alemler için ancak bir öğüttür.

İngilizce:

But it is nothing less than a Message to all the worlds.

Fransızca:

Et ce n'est qu'un Rappel, adressé aux mondes ! .

Almanca:

Und er (der Quran) ist nichts anderes als Ermahnung für alle Schöpfung.

Rusça:

Но это - не что иное, как Напоминание для миров.

Açıklama:
 
00:00

elḥâḳḳah.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْحَاقَّةُ

Türkçe:

el-Hâkka/geleceği kuşkusuz olan şey!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Gerçekleşecek) Kıyamet!

Diyanet Vakfı:

Gerçekleşecek olan;

İngilizce:

The Sure Reality!

Fransızca:

L'inévitable [l'Heure qui montre la vérité].

Almanca:

Al-haqqa,

Rusça:

Неминуемое (День воскресения)!

Açıklama:
 
00:00

me-lḥâḳḳah.

Arapça:

مَا الْحَاقَّةُ

Türkçe:

Nedir o hâkka?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nedir, o Kıyamet?

Diyanet Vakfı:

(Evet) nedir o gerçekleşecek olan?

İngilizce:

What is the Sure Reality?

Fransızca:

Qu'est-ce que l'inévitable ?

Almanca:

was ist Al-haqqa?!

Rusça:

Что такое Неминуемое (День воскресения)?

Açıklama:
 
00:00

vemâ edrâke me-lḥâḳḳah.

Arapça:

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ

Türkçe:

O hâkkanın niteliğini sana bildiren nedir?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gerçekleşenin (Kıaymetin) ne olduğunu sen nerden bileceksin?

Diyanet Vakfı:

Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?

İngilizce:

And what will make thee realise what the Sure Reality is?

Fransızca:

Et qui te dira ce que c'est que l'inévitable ?

Almanca:

Und was weißt du, was Al-haqqa ist?!

Rusça:

Откуда ты мог знать, что такое Неминуемое (День воскресения)?

Açıklama:
 
00:00

keẕẕebet ŝemûdü ve`âdüm bilḳâri`ah.

Arapça:

كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ

Türkçe:

Semûd ve Âd kâriayı/başa çarpan olayı yalanlamıştı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Semûd ve Âd, kapılarını çalacak olan o felaketi yalan saymışlardı.

Diyanet Vakfı:

Semud ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felaketi (kıyameti) yalan saymışlardı.

İngilizce:

The Thamud and the 'Ad People (branded) as false the Stunning Calamity!

Fransızca:

Les Tamud et les Aad avaient traité de mensonge le cataclysme.

Almanca:

Thamud und 'Aad leugneten die Anschlagende ab.

Rusça:

Самудяне и адиты отрицали Великое бедствие (День воскресения).

Açıklama:
 
00:00

feemmâ ŝemûdü feühlikû biṭṭâgiyeh.

Arapça:

فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ

Türkçe:

Bunun üzerine Semûd, bir doğal felaket ile helâk edildi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Semûd kavmi korkunç bir sesle yok edildi.

Diyanet Vakfı:

Semud'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helak edildiler.

İngilizce:

But the Thamud,- they were destroyed by a terrible Storm of thunder and lightning!

Fransızca:

Quant aux Tamud, ils furent détruits par le [bruit] excessivement fort.

Almanca:

Also hinsichtlich Thamud, so wurden sie durch die Überschreitende zugrunde gerichtet.

Rusça:

Самудяне были истреблены неистовым воплем.

Açıklama:
 
00:00

veemmâ `âdün feühlikû birîḥin ṣarṣarin `âtiyeh.

Arapça:

وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ

Türkçe:

Âd ise gürleyen sesle gelen rüzgârlı bir fırtınayla mahvedildi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler.

Diyanet Vakfı:

Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.

İngilizce:

And the 'Ad, they were destroyed by a furious Wind, exceedingly violent;

Fransızca:

Et quant aux Aad, ils furent détruits par un vent mugissant et furieux

Almanca:

Und hinsichtlich 'Aad, so wurden sie durch einen sehr heftigen Wirbelsturm zugrunde gerichtet.

Rusça:

Адиты же были истреблены ветром морозным (или завывающим), лютым.

Açıklama:
 
00:00

seḫḫarahâ `aleyhim seb`a leyâliv veŝemâniyete eyyâmin ḥusûmen fetere-lḳavme fîhâ ṣar`â keennehüm a`câzü naḫlin ḫâviyeh.

Arapça:

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ

Türkçe:

Onu, onların üzerine yedi gece-sekiz gün hiç ara vermeden saldı. Topluluğu orada yerlere serilmiş görürsün. İçleri boşaltılmış hurma kütükleri gibidirler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah o fırtınayı üzerlerine yedi gece sekiz gündüz musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

Diyanet Vakfı:

Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

İngilizce:

He made it rage against them seven nights and eight days in succession: so that thou couldst see the (whole) people lying prostrate in its (path), as they had been roots of hollow palm-trees tumbled down!

Fransızca:

qu' [Allah] déchaîna contre eux pendant sept nuits et huit jours consécutifs; tu voyais alors les gens renversés par terre comme des souches de palmiers évidées.

Almanca:

Ihn fügte ER ihnen sieben Nächte und acht Tage in Folge zu, so siehst du die Leute zu Boden niedergestreckt, als wären sie umgefallene Dattelpalmenstümpfe.

Rusça:

Он заставил его бушевать над ними в течение семи ночей и восьми дней без перерыва, и ты мог бы увидеть людей, которые были повержены, словно рухнувшие сгнившие пальмовые стволы.

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 29 beslemesine abone olun.