Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

26

Sûredeki Ayet No: 

158

Ayet No: 

3090

Sayfa No: 

373

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

Çeviriyazı: 

feeḫaẕehümü-l`aẕâb. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

Diyanet İşleri: 

Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda bir ders vardır, fakat çoğu inanmamıştır.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Azap, onları helak ediverdi. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

Şaban Piriş: 

Çünkü onları azap yakaladı. Bu olayda gerçekten bir ibret vardır. Buna rağmen onların çoğu mümin değillerdir.

Edip Yüksel: 

Ve ceza onları yakaladı. Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz."

Ali Bulaç: 

Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

Suat Yıldırım: 

Çünkü bildirilen azap onları bastırıverdi. Elbette bunda alınacak ibret vardı. Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Artık onları azap yakaladı. Şüphe yok ki, bunda bir ibret vardır. Böyle iken onların çokları imân etmiş olmadılar.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

Bekir Sadak: 

26:161

İbni Kesir: 

Bunun üzerine azab onları yakaladı. Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.

Adem Uğur: 

Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır

İskender Ali Mihr: 

Böylece onları azap aldı (yakaladı). Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler).

Celal Yıldırım: 

O sebeple azâb onları yakaladı. Şüphesiz ki (bu olayda) bir ibret ve öğüt vardır

Tefhim ul Kuran: 

Böylece azab da onları yakaladı. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

Fransızca: 

Le châtiment, en effet, les saisit. Voilà bien là un prodige. Cependant, la plupart d'entre eux ne croient pas.

İspanyolca: 

Y les sorprendió el Castigo. Ciertamente, hay en ello un signo, pero la mayoría no creen.

İtalyanca: 

Li colpì il castigo. Ecco certo un segno! Ma la maggior parte di loro non crede.

Almanca: 

Dann richtet sie die Peinigung zugrunde. Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keine Mumin.

Çince: 

但他们还是受了惩罚。此中确有一个迹象,但他们大半是不信道的。

Hollandaca: 

Want de straf, waarmede zij bedreigd waren geworden, overviel hen. Waarlijk, hierin was een teeken; maar het grootste deel van hen geloofde niet.

Rusça: 

Их постигло наказание. Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.

Somalice: 

Waxaana Qabtay Cadaab Taasna waxaa ku Sugan Calaamad, Badankoodna ma aha kuwo Rumayn (Xaqa).

Swahilice: 

Basi ikawapata adhabu. Hakika katika hayo ipo Ishara. Lakini hawakuwa wengi wao wenye kuamini.

Uygurca: 

ئۇلارغا ئازاب چۈشتى، بۇنىڭدا ئەلۋەتتە (چوڭ) ئىبرەت بار، ئۇلارنىڭ تولىسى ئىمان ئېيتقۇچى بولمىدى

Japonca: 

それは懲罰がかれらを襲ったからである。本当にこの中には,一つの印がある。だがかれらの多くは信じない。

Arapça (Ürdün): 

«فأخذهم العذاب» الموعود به فهلكوا «إن في ذلك لآية وما كان أكثرهم مؤمنين».

Hintçe: 

फिर उन्हें अज़ाब ने ले डाला-बेशक इसमें यक़ीनन एक बड़ी इबरत है और इनमें के बहुतेरे ईमान लाने वाले भी न थे

Tayca: 

ดังนั้นการลงโทษได้คร่าพวกเขา แท้จริงในการนี้ย่อมเป็นสัญญาณหนึ่งอย่างแน่นอน แต่ส่วนมากของพวกเขาไม่เป็นผู้ศรัทธา

İbranice: 

כי בא עליהם העונש. אכן בזה אות, אך רובם לא יאמינו

Hırvatça: 

i stiže ih kazna. U tome je, zaista, znak, ali većina njih ne vjeruje.

Rumence: 

căci osânda îi luă. Întru aceasta este un semn, însă cei mai mulţi nu sunt credincioşi.

Transliteration: 

Faakhathahumu alAAathabu inna fee thalika laayatan wama kana aktharuhum mumineena

Türkçe: 

Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

Sahih International: 

And the punishment seized them. Indeed in that is a sign, but most of them were not to be believers.

İngilizce: 

But the Penalty seized them. Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.

Azerbaycanca: 

Artıq əzab onları yaxaladı (hamısı məhv oldu). Şübhəsiz ki, bunda (Salehin bu hekayətində) bir ibrət vardır. Halbuki onların əksəriyyəti iman gətirmədi.

Süleyman Ateş: 

Ve azab onları yakaladı. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.

Diyanet Vakfı: 

Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

Erhan Aktaş: 

Fakat azâp onları yakaladı. Kuşkusuz bunda(1) bir âyet(2) vardır. Yine de İnsanların çoğu îmân etmediler.

Kral Fahd: 

Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

Hasan Basri Çantay: 

Çünkü kendilerini o azâb yakalayıverdi. Şübhesiz bunda mutlak bir âyet (ibret) vardır. Böyle iken onların çoğu îman ediciler değildir.

Muhammed Esed: 

çünkü (Salih´in önceden haber verdiği) azap onları kıskıvrak yakaladı. Şüphesiz bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; onlardan çoğu (buna) inanmasalar da...

Gültekin Onan: 

Böylece azab onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu inançlı olmamıştır / değildir.

Ali Fikri Yavuz: 

Çünkü azab kendilerini yakalayıverdi. Muhakkak ki bunda bir ibret var. Öyle iken (arkadan gelenlerin) çoğu mümin olmadı.

Portekizce: 

E o castigo os açoitou. Sabei que nisto há um sinal; porém, a maioria deles não crê.

İsveççe: 

när de drabbades av det [förutsagda] straffet. I detta ligger förvisso ett budskap [till människorna], men de flesta av dem vill inte tro.

Farsça: 

در نتیجه عذاب آنان را فرا گرفت. بی تردید در این سرگذشت، عبرتی بزرگ وجود دارد و [قوم صالح] بیشترشان مؤمن نبودند،

Kürtçe: 

ئەمجا سزای (خراپەکەیان) ئەوانی گرت بەڕاستی لەمەدا (باسکرا) نیشانەیەکی گەورە ھەیە بەڵام زۆر بەیان باوەڕدار نەبوون

Özbekçe: 

Бас, уларни азоб тутди. Албатта, бунда оят-белги бор. Лекин кўплари мўмин бўлмадилар.

Malayca: 

Lalu mereka ditimpa azab yang membinasakan. Sesungguhnya peristiwa yang demikian mengandungi satu tanda (yang membuktikan kekuasaan Allah); dan dalam pada itu, kebanyakan mereka tidak juga mahu beriman.

Arnavutça: 

dhe i goditi dënimi ata. Me të vërtetë, në këtë ka argument (këshillë), por shumica e tyre, nuk janë besimtarë,

Bulgarca: 

И ги сполетя мъчението. В това има знамение, но повечето от тях не вярват.

Sırpça: 

и стиже их казна. У томе је, заиста, поука, али већина њих не верује.

Çekçe: 

neb zachvátil je trest. Věru je v tomto znamení, však většina z nich nevěří.

Urduca: 

عذاب نے انہیں آ لیا یقیناً اس میں ایک نشانی ہے، مگر ان میں سے اکثر ماننے والے نہیں

Tacikçe: 

Пас азоб онҳоро фурӯ гирифт., Албатта дар ин ибратест ва бештаринашон имон наёварданд.

Tatarca: 

Һәм аларны ґәзаб тотты, боларның һәлак булуында да гыйбрәт бар. Аларның күбрәге ышанучы булмадылар.

Endonezyaca: 

maka mereka ditimpa azab. Sesungguhnya pada yang demikian itu benar-benar terdapat bukti yang nyata. Dan adalah kebanyakan mereka tidak beriman.

Amharca: 

ቅጣቱም ያዛቸው፡፡ በዚህም ውስጥ ግሳፄ አልለበት፡፡ አብዛኞቻቸውም ምእመናን አልነበሩም፡፡

Tamilce: 

ஆக, அவர்களை தண்டனை பிடித்தது. நிச்சயமாக இதில் ஓர் அத்தாட்சி இருக்கிறது. இன்னும், அவர்களில் அதிகமானவர்கள் நம்பிக்கையாளர்களாக இல்லை.

Korece: 

그들에게 징벌이 내려졌노 라 실로 그 안에는 예중이 있었으 니 그들 대다수가 믿지 아니 하였 더라

Vietnamca: 

Thế là họ đã bị hình phạt túm lấy. Quả thật, trong sự việc đó là một dấu hiệu (bài học cho những ai phủ nhận và không vâng lời các vị Thiên Sứ của Allah); tuy nhiên, đa số bọn họ không có đức tin.