
feeḫaẕehümü-l`aẕâb. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Arapça:
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe:
Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
İngilizce:
But the Penalty seized them. Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.
Fransızca:
Le châtiment, en effet, les saisit. Voilà bien là un prodige. Cependant, la plupart d'entre eux ne croient pas.
Almanca:
Dann richtet sie die Peinigung zugrunde. Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keine Mumin.
Rusça:
Их постигло наказание. Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.
Açıklama:
