Sayfa 565

 
00:00

innâ belevnâhüm kemâ belevnâ aṣḥâbe-lcenneh. iẕ aḳsemû leyaṣrimünnehâ muṣbiḥîn.

Arapça:

إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ

Türkçe:

Biz onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.

Diyanet Vakfı:

Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne bela verdiğimiz gibi, onlara da bela verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.

İngilizce:

Verily We have tried them as We tried the People of the Garden, when they resolved to gather the fruits of the (garden) in the morning.

Fransızca:

Nous les avons éprouvés comme Nous avons éprouvés les propriétaires du verger qui avaient juré d'en faire la récolte au matin,

Almanca:

Gewiß, WIR prüften sie, wie WIR die Besitzer der Dschanna prüften, als sie schworen, sie doch am Morgen abzuernten

Rusça:

Воистину, мы подвергли их испытанию, подобно тому, как мы подвергли испытанию владельцев сада, когда они поклялись, что утром они непременно сорвут их (плоды),

Açıklama:
 
00:00

velâ yesteŝnûn.

Arapça:

وَلَا يَسْتَثْنُونَ

Türkçe:

Hiçbir istisna tanımıyorlardı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İstisna da etmiyorlardı ("inşaallah" demiyorlardı).

Diyanet Vakfı:

Onlar istisna da etmiyorlardı.

İngilizce:

But made no reservation, ("If it be Allah's Will").

Fransızca:

sans dire : "Si Allah le veut". .

Almanca:

und nichts auszulassen.

Rusça:

но не сделали оговорки (не сказали: "Если того пожелает Аллах").

Açıklama:
 
00:00

feṭâfe `aleyhâ ṭâifüm mir rabbike vehüm nâimûn.

Arapça:

فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ

Türkçe:

Ama onlar uyumaktayken, Rabbinden gelen bir dolaşıcı bahçeyi dolaştı da,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,

Diyanet Vakfı:

Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir afet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,

İngilizce:

Then there came on the (garden) a visitation from thy Lord, (which swept away) all around, while they were asleep.

Fransızca:

Une calamité de la part de ton Seigneur tomba dessus pendant qu'ils dormaient,

Almanca:

Dann wirbelte durch sie ein Wirbelndes von deinem HERRN, während sie schliefen,

Rusça:

Ночью же, пока они спали, их сад поразила кара от твоего Господа.

Açıklama:
 
00:00

feaṣbeḥat keṣṣarîm.

Arapça:

فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ

Türkçe:

O, simsiyah kesiliverdi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bahçe simsiyah kesiliverdi.

Diyanet Vakfı:

Bahçe kapkara kesildi.

İngilizce:

So the (garden) became, by the morning, like a dark and desolate spot, (whose fruit had been gathered).

Fransızca:

et le matin, ce fut comme si tout avait été rasé.

Almanca:

dann wurde sie wie das Abgeerntete.

Rusça:

К утру сад был подобен мрачной ночи (был погублен).

Açıklama:
 
00:00

fetenâdev muṣbiḥîn.

Arapça:

فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ

Türkçe:

Sabaha çıktıklarında birbirlerine seslendiler:

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:

Diyanet Vakfı:

Sabah olurken birbirlerine seslendiler.

İngilizce:

As the morning broke, they called out, one to another,-

Fransızca:

Le [lendemain] matin, ils s'appelèrent les uns les autres :

Almanca:

Dann riefen sie einander am Morgen (zu):

Rusça:

А на рассвете они стали звать друг друга:

Açıklama:
 
00:00

eni-gdû `alâ ḥarŝiküm in küntüm ṣârimîn.

Arapça:

أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ

Türkçe:

"Hadi, eğer biçecekseniz ekininize erken gidin."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin diye.

Diyanet Vakfı:

"Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.

İngilizce:

Go ye to your tilth (betimes) in the morning, if ye would gather the fruits.

Fransızca:

"Partez tôt à votre champ si vous voulez le récolter".

Almanca:

"Geht in der Frühe zu eurem Ackerland, solltet ihr Aberntende sein."

Rusça:

"Ступайте на вашу пашню, если вы хотите сорвать плоды!"

Açıklama:
 
00:00

fenṭaleḳû vehüm yeteḫâfetûn.

Arapça:

فَانطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ

Türkçe:

Yola koyuldular. Aralarında fısıldaşıyorlardı:

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.

Diyanet Vakfı:

Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.

İngilizce:

So they departed, conversing in secret low tones, (saying)-

Fransızca:

Ils allèrent donc, tout en parlent entre eux à vois basse :

Almanca:

Dann gingen sie los, während sie einander zuflüsterten:

Rusça:

Они отправились туда, разговаривая шепотом:

Açıklama:
 
00:00

el lâ yedḫulennehe-lyevme `aleyküm miskîn.

Arapça:

أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ

Türkçe:

"Hey! Bugün oraya bir yoksul girip yanınıza gelmesin!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın diyorlardı.

Diyanet Vakfı:

"Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.

İngilizce:

Let not a single indigent person break in upon you into the (garden) this day.

Fransızca:

"Ne laissez aucun pauvre y entrer aujourd'hui".

Almanca:

"Auf keinen Fall betritt sie heute zu euch ein Bedürftiger."

Rusça:

"Не впускайте сегодня к себе бедняка".

Açıklama:
 
00:00

vegadev `alâ ḥardin ḳâdirîn.

Arapça:

وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ

Türkçe:

Sadece engellemeye, şiddete güçleri yeten kişiler olarak erkenden vardılar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.

Diyanet Vakfı:

(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.

İngilizce:

And they opened the morning, strong in an (unjust) resolve.

Fransızca:

Ils partirent de bonne heure décidés à user d'avarice [envers les pauvres], convaincus que cela était en leur pouvoir.

Almanca:

Und sie gingen in der Frühe zum Fernhalten fähig.

Rusça:

Они шли с твердым намерением и полагали, что у них достаточно сил.

Açıklama:
 
00:00

felemmâ raevhâ ḳâlû innâ leḍâllûn.

Arapça:

فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ

Türkçe:

Fakat bahçeyi görünce: "Yahu, biz yanlış gelmişiz." dediler!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Biz herhalde yanlış gelmişiz" dediler.

Diyanet Vakfı:

Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.

İngilizce:

But when they saw the (garden), they said: "We have surely lost our way:

Fransızca:

Puis, quand ils le virent [le jardin], ils dirent : "vraiment, nous avons perdus notre chemin,

Almanca:

Und als sie sie sahen, sagten sie: "Gewiß, wir haben uns doch geirrt.

Rusça:

Когда же они увидели его, они сказали: "Мы сбились с пути!

Açıklama:

Sayfalar

Sayfa 565 beslemesine abone olun.