
innâ belevnâhüm kemâ belevnâ aṣḥâbe-lcenneh. iẕ aḳsemû leyaṣrimünnehâ muṣbiḥîn.
Arapça:
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
Türkçe:
Biz onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
Diyanet Vakfı:
Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne bela verdiğimiz gibi, onlara da bela verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.
İngilizce:
Verily We have tried them as We tried the People of the Garden, when they resolved to gather the fruits of the (garden) in the morning.
Fransızca:
Nous les avons éprouvés comme Nous avons éprouvés les propriétaires du verger qui avaient juré d'en faire la récolte au matin,
Almanca:
Gewiß, WIR prüften sie, wie WIR die Besitzer der Dschanna prüften, als sie schworen, sie doch am Morgen abzuernten
Rusça:
Воистину, мы подвергли их испытанию, подобно тому, как мы подвергли испытанию владельцев сада, когда они поклялись, что утром они непременно сорвут их (плоды),
Açıklama:

velâ yesteŝnûn.
Arapça:
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
Türkçe:
Hiçbir istisna tanımıyorlardı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İstisna da etmiyorlardı ("inşaallah" demiyorlardı).
Diyanet Vakfı:
Onlar istisna da etmiyorlardı.
İngilizce:
But made no reservation, ("If it be Allah's Will").
Fransızca:
sans dire : "Si Allah le veut". .
Almanca:
und nichts auszulassen.
Rusça:
но не сделали оговорки (не сказали: "Если того пожелает Аллах").
Açıklama:

feṭâfe `aleyhâ ṭâifüm mir rabbike vehüm nâimûn.
Arapça:
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ
Türkçe:
Ama onlar uyumaktayken, Rabbinden gelen bir dolaşıcı bahçeyi dolaştı da,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,
Diyanet Vakfı:
Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir afet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,
İngilizce:
Then there came on the (garden) a visitation from thy Lord, (which swept away) all around, while they were asleep.
Fransızca:
Une calamité de la part de ton Seigneur tomba dessus pendant qu'ils dormaient,
Almanca:
Dann wirbelte durch sie ein Wirbelndes von deinem HERRN, während sie schliefen,
Rusça:
Ночью же, пока они спали, их сад поразила кара от твоего Господа.
Açıklama:

feaṣbeḥat keṣṣarîm.
Arapça:
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ
Türkçe:
O, simsiyah kesiliverdi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bahçe simsiyah kesiliverdi.
Diyanet Vakfı:
Bahçe kapkara kesildi.
İngilizce:
So the (garden) became, by the morning, like a dark and desolate spot, (whose fruit had been gathered).
Fransızca:
et le matin, ce fut comme si tout avait été rasé.
Almanca:
dann wurde sie wie das Abgeerntete.
Rusça:
К утру сад был подобен мрачной ночи (был погублен).
Açıklama:

fetenâdev muṣbiḥîn.
Arapça:
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ
Türkçe:
Sabaha çıktıklarında birbirlerine seslendiler:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:
Diyanet Vakfı:
Sabah olurken birbirlerine seslendiler.
İngilizce:
As the morning broke, they called out, one to another,-
Fransızca:
Le [lendemain] matin, ils s'appelèrent les uns les autres :
Almanca:
Dann riefen sie einander am Morgen (zu):
Rusça:
А на рассвете они стали звать друг друга:
Açıklama:

eni-gdû `alâ ḥarŝiküm in küntüm ṣârimîn.
Arapça:
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ
Türkçe:
"Hadi, eğer biçecekseniz ekininize erken gidin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin diye.
Diyanet Vakfı:
"Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.
İngilizce:
Go ye to your tilth (betimes) in the morning, if ye would gather the fruits.
Fransızca:
"Partez tôt à votre champ si vous voulez le récolter".
Almanca:
"Geht in der Frühe zu eurem Ackerland, solltet ihr Aberntende sein."
Rusça:
"Ступайте на вашу пашню, если вы хотите сорвать плоды!"
Açıklama:

fenṭaleḳû vehüm yeteḫâfetûn.
Arapça:
فَانطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ
Türkçe:
Yola koyuldular. Aralarında fısıldaşıyorlardı:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.
İngilizce:
So they departed, conversing in secret low tones, (saying)-
Fransızca:
Ils allèrent donc, tout en parlent entre eux à vois basse :
Almanca:
Dann gingen sie los, während sie einander zuflüsterten:
Rusça:
Они отправились туда, разговаривая шепотом:
Açıklama:

el lâ yedḫulennehe-lyevme `aleyküm miskîn.
Arapça:
أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ
Türkçe:
"Hey! Bugün oraya bir yoksul girip yanınıza gelmesin!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın diyorlardı.
Diyanet Vakfı:
"Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.
İngilizce:
Let not a single indigent person break in upon you into the (garden) this day.
Fransızca:
"Ne laissez aucun pauvre y entrer aujourd'hui".
Almanca:
"Auf keinen Fall betritt sie heute zu euch ein Bedürftiger."
Rusça:
"Не впускайте сегодня к себе бедняка".
Açıklama:

vegadev `alâ ḥardin ḳâdirîn.
Arapça:
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ
Türkçe:
Sadece engellemeye, şiddete güçleri yeten kişiler olarak erkenden vardılar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.
Diyanet Vakfı:
(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
İngilizce:
And they opened the morning, strong in an (unjust) resolve.
Fransızca:
Ils partirent de bonne heure décidés à user d'avarice [envers les pauvres], convaincus que cela était en leur pouvoir.
Almanca:
Und sie gingen in der Frühe zum Fernhalten fähig.
Rusça:
Они шли с твердым намерением и полагали, что у них достаточно сил.
Açıklama:

felemmâ raevhâ ḳâlû innâ leḍâllûn.
Arapça:
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
Türkçe:
Fakat bahçeyi görünce: "Yahu, biz yanlış gelmişiz." dediler!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Biz herhalde yanlış gelmişiz" dediler.
Diyanet Vakfı:
Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.
İngilizce:
But when they saw the (garden), they said: "We have surely lost our way:
Fransızca:
Puis, quand ils le virent [le jardin], ils dirent : "vraiment, nous avons perdus notre chemin,
Almanca:
Und als sie sie sahen, sagten sie: "Gewiß, wir haben uns doch geirrt.
Rusça:
Когда же они увидели его, они сказали: "Мы сбились с пути!
Açıklama:
Sayfalar
