
fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Arapça:
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe:
"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin.
Diyanet Vakfı:
Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
İngilizce:
But fear Allah and obey me;
Fransızca:
Craignez Allah donc et obéissez-moi.
Almanca:
So handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber und gehorcht mir,
Rusça:
Бойтесь же Аллаха и повинуйтесь мне,
Açıklama:

velâ tüṭî`û emra-lmüsrifîn.
Arapça:
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
Türkçe:
"Savurganlık edenlerin/haddi aşanların buyruğuna uymayın."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.
Diyanet Vakfı:
"O aşırıların emrine uymayın."
İngilizce:
And follow not the bidding of those who are extravagant,-
Fransızca:
N'obéissez pas à l'ordre des outranciers,
Almanca:
und gehorcht nicht der Anweisung der Übertretenden,
Rusça:
и не слушайтесь повелений преступников,
Açıklama:

elleẕîne yüfsidûne fi-l'arḍi velâ yuṣliḥûn.
Arapça:
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Türkçe:
"Onlar yeryüzünde bozgun çıkarırlar, barış için çalışmazlar."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.
Diyanet Vakfı:
"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in sözüyle hareket etmeyin).
İngilizce:
Who make mischief in the land, and mend not (their ways).
Fransızca:
qui sèment le désordre sur la terre et n'améliorent rien".
Almanca:
die auf Erden Verderben anrichten 2 und nicht gottgefällig Gutes tun."
Rusça:
которые распространяют на земле нечестие и ничего не улучшают".
Açıklama:

ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn.
Arapça:
قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
Türkçe:
Dediler: "Sen, adamakıllı büyülenmişsin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
İngilizce:
They said: "Thou art only one of those bewitched!
Fransızca:
Ils dirent : "Tu n'es qu'un ensorcelé.
Almanca:
Sie sagten: "Du bist nur von den Verzauberten!
Rusça:
Они сказали: "Ты - всего лишь один из околдованных.
Açıklama:

mâ ente illâ beşerum miŝlünâ. fe'ti biâyetin in künte mine-ṣṣâdiḳîn.
Arapça:
مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Türkçe:
"Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir mucize getir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.
Diyanet Vakfı:
Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.
İngilizce:
Thou art no more than a mortal like us: then bring us a Sign, if thou tellest the truth!
Fransızca:
Tu n'es qu'un homme comme nous. Apporte donc un prodige, si tu es du nombre des véridiques".
Almanca:
Du bist nichts anderes als ein Mensch wie wir. So bringe eine Aya, wenn du von den Wahrhaftigen bist."
Rusça:
Ты - всего лишь такой же человек, как и мы. Покажи нам знамение, если ты являешься одним из тех, кто говорит правду".
Açıklama:

ḳâle hâẕihî nâḳatül lehâ şirbüv veleküm şirbü yevmim ma`lûm.
Arapça:
قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
Türkçe:
Dedi: "Şu bir dişi devedir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme hakkı da sizin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Salih "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi.
Diyanet Vakfı:
Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.
İngilizce:
He said: "Here is a she-camel: she has a right of watering, and ye have a right of watering, (severally) on a day appointed.
Fransızca:
Il dit : "Voici une chamelle : à elle de boire un jour convenu, et à vous de boire un jour .
Almanca:
Er sagte: "Dies ist eine Kamelstute! Sie hat einen Teil des Wassers und ihr habt einen Teil des Wassers an einem bekannten Tag.
Rusça:
Он сказал: "Вот верблюдица! Она должна пить, и вы должны пить по определенным дням.
Açıklama:

velâ temessûhâ bisûin feye'ḫuẕeküm `aẕâbü yevmin `ażîm.
Arapça:
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Türkçe:
"Ona kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.
Diyanet Vakfı:
Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir.
İngilizce:
Touch her not with harm, lest the Penalty of a Great Day seize you.
Fransızca:
Et ne lui infligez aucun mal, sinon le châtiment d'un jour terrible vous saisira".
Almanca:
Und fügt ihr nichts Böses zu, sonst richtet euch die Peinigung eines gewaltigen Tages zugrunde."
Rusça:
Не прикасайтесь к ней со злом, а не то вас постигнут мучения в Великий день".
Açıklama:

fe`aḳarûhâ feaṣbeḥû nâdimîn.
Arapça:
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ
Türkçe:
Onu yere yatırıp kestiler. Sonra da pişman oldular.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.
Diyanet Vakfı:
Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.
İngilizce:
But they ham-strung her: then did they become full of regrets.
Fransızca:
Mais ils la tuèrent Eh bien, ils eurent à regretter !
Almanca:
Dann verletzten sie ihre Beine, dann standen sie morgens als Reuige auf.
Rusça:
Но они подрезали ей поджилки и стали сожалеть об этом.
Açıklama:

feeḫaẕehümü-l`aẕâb. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Arapça:
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Türkçe:
Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
İngilizce:
But the Penalty seized them. Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.
Fransızca:
Le châtiment, en effet, les saisit. Voilà bien là un prodige. Cependant, la plupart d'entre eux ne croient pas.
Almanca:
Dann richtet sie die Peinigung zugrunde. Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keine Mumin.
Rusça:
Их постигло наказание. Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.
Açıklama:

veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Arapça:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Türkçe:
Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
İngilizce:
And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
Fransızca:
Et ton Seigneur. c'est en vérité Lui le Tout-Puissant, le Très Miséricordieux.
Almanca:
Und gewiß, dein HERR ist doch Der Allwürdige, Der Allgnädige.
Rusça:
Воистину, твой Господь - Могущественный, Милосердный.
Açıklama:
Sayfalar
