
ŝümme ṣadaḳnâhümü-lva`de feenceynâhüm vemen neşâü veehlekne-lmüsrifîn.
Türkçe:
Sonra onlara verilen söze sadık kaldık da onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve israfa saplanıp haddi aşanları helâk ettik.
İngilizce:
In the end We fulfilled to them Our Promise, and We saved them and those whom We pleased, but We destroyed those who transgressed beyond bounds.
Fransızca:
Puis Nous réalisâmes la promesse (qui leur avait été faite). Nous les sauvâmes avec ceux que Nous voulûmes [sauver]. Et Nous fîmes périr les outranciers.
Almanca:
Dann erfüllten WIR ihnen das Versprechen und erretteten sie und diejenigen, die WIR wollten, und richteten die Maßlosen zugrunde.
Rusça:
Потом Мы выполнили данное им обещание, спасли их и тех, кого пожелали, и погубили преступающих границы дозволенного.
Arapça:
ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَن نَّشَاءُ وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik; hem onları, hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık, aşırı gidenleri yok ettik.
Diyanet Vakfı:
Sonra onlara (verdiğimiz) sözü yerine getirdik; böylece, hem onları hem de dilediğimiz (başka) kimseleri kurtuluşa erdirdik; müsrifleri de helak ettik.

leḳad enzelnâ ileyküm kitâben fîhi ẕikruküm. efelâ ta`ḳilûn.
Türkçe:
Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?
İngilizce:
We have revealed for you (O men!) a book in which is a Message for you: will ye not then understand?
Fransızca:
Nous avons assurément fait descendre vers vous un livre où se trouve votre rappel [ou votre renom]. Ne comprenez-vous donc pas ?
Almanca:
Gewiß, bereits sandten WIR euch eine Schrift hinab, mit der es für euch Würde gibt. Besinnt ihr euch etwa nicht?!
Rusça:
Мы уже ниспослали вам Писание, в котором содержится напоминание о вас. Неужели вы не разумеете?
Arapça:
لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Kureyş topluluğu!) And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
Diyanet Vakfı:
Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hala akıllanmaz mısınız?

vekem ḳaṣamnâ min ḳaryetin kânet żâlimetev veenşe'nâ ba`dehâ ḳavmen âḫarîn.
Türkçe:
Zulmetmiş nice kenti/medeniyeti biz kırıp geçirdik ve arkalarından başka bir topluluk oluşturduk.
İngilizce:
How many were the populations We utterly destroyed because of their iniquities, setting up in their places other peoples?
Fransızca:
Et que de cités qui ont commis des injustices, Nous avons brisées; et Nous avons créé d'autres peuples après eux.
Almanca:
Und wie viele Ortschaften, (deren Bewohner) Unrecht begingen, WIR doch zerstörten, und nach ihnen andere Leute entstehen lassen.
Rusça:
Сколько Мы разрушили селений, которые были несправедливы, сотворив после них другие народы!
Arapça:
وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik.
Diyanet Vakfı:
Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da nice başka topluluklar vücuda getirdik.

felemmâ eḥassû be'senâ iẕâ hüm minhâ yerküḍûn.
Türkçe:
Şiddetimizi hissettiklerinde hiç vakit geçirmeksizin oradan dört nala kaçıyorlardı.
İngilizce:
Yet, when they felt Our Punishment (coming), behold, they (tried to) flee from it.
Fransızca:
Quand [ces gens] sentirent Notre rigueur ils s'en enfuirent hâtivement.
Almanca:
Und als sie unser Gewalt-Antun wahrnahmen, da rannten sie davon weg.
Rusça:
Когда они чувствовали Наше наказание, то бросались бежать от него.
Arapça:
فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan (azap bölgesinden) kaçıyorlar!

lâ terküḍû verci`û ilâ mâ ütriftüm fîhi vemesâkiniküm le`alleküm tüs'elûn.
Türkçe:
Kaçmayın, içinde servet şımarıklığına düştüğünüz yere, meskenlerinize dönün ki, hesaba çekilebilesiniz.
İngilizce:
Flee not, but return to the good things of this life which were given you, and to your homes in order that ye may be called to account.
Fransızca:
Ne galopez point. Retournez plutôt au grand luxe où vous étiez et dans vos demeures, afin que vous soyez interrogés.
Almanca:
Rennt nicht weg und kehrt zurück zu dem, worin euch Luxus gewährt wurde, und zu euren Wohnstätten, damit ihr zur Rechenschaft gezogen werdet.
Rusça:
Не убегайте и вернитесь туда, где вам было позволено вести роскошную жизнь, и в свои жилища, быть может, к вам будут обращаться с просьбами!
Arapça:
لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَىٰ مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün ki, sorguya çekileceksiniz dedik.
Diyanet Vakfı:
"Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sorulacak!"

ḳâlû yâ veylenâ innâ künnâ żâlimîn.
Türkçe:
Dediler: "Eyvah bize! Biz gerçekten zalimlermişiz."
İngilizce:
They said: "Ah! woe to us! We were indeed wrong-doers!"
Fransızca:
Ils dirent : "Malheur à nous ! Nous étions vraiment injustes".
Almanca:
Sie sagten: "Unser Untergang! Wir waren doch Unrecht-Begehende."
Rusça:
Они говорили: "О горе нам! Воистину, мы были несправедливы!"
Arapça:
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar da: "Vay bizlere! Biz gerçekten zalimler idik" dediler.
Diyanet Vakfı:
"Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız."

femâ zâlet tilke da`vâhüm ḥattâ ce`alnâhüm ḥaṣîden ḫâmidîn.
Türkçe:
Bu davaları sürüp giderken biz onları kökten biçiverdik, sönüp silindiler.
İngilizce:
And that cry of theirs ceased not, till We made them as a field that is mown, as ashes silent and quenched.
Fransızca:
Telle ne cessa d'être leur lamentation jusqu'à ce que Nous les eûmes moissonnés et éteints.
Almanca:
Und es blieb dies ihr Ruf, bis WIR sie wie das Geerntete, regungslos machten.
Rusça:
Они продолжали так взывать, пока Мы не превратили их в затухшее жнивье.
Arapça:
فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz, onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye kadar hep sözleri bu feryad olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.

vemâ ḫalaḳne-ssemâe vel'arḍa vemâ beynehümâ lâ`ibîn.
Türkçe:
Biz, gökleri de yeri de bunlar arasındakileri de eğlenip eğlendirelim diye yaratmadık.
İngilizce:
Not for (idle) sport did We create the heavens and the earth and all that is between!
Fransızca:
Ce n'est pas par jeu que Nous avons créé le ciel et la terre et ce qui est entre eux.
Almanca:
Und WIR erschufen den Himmel, die Erde und das, was zwischen ihnen ist, doch nicht aus sinnlosem Treiben.
Rusça:
Мы не создали небо, землю и все, что между ними, забавляясь.
Arapça:
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.
Diyanet Vakfı:
Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.

lev eradnâ en netteḫiẕe lehvel letteḫaẕnâhü mil ledünnâ. in künnâ fâ`ilîn.
Türkçe:
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Ama böyle yapanlar değildik/yapsaydık öyle yapardık.
İngilizce:
If it had been Our wish to take (just) a pastime, We should surely have taken it from the things nearest to Us, if We would do (such a thing)!
Fransızca:
Si nous avions voulu prendre une distraction, Nous l'aurions prise de Nous-mêmes, si vraiment Nous avions voulu le faire
Almanca:
Und wollten WIR Uns Vergnüglichkeit nehmen, hätten WIR sie Uns von Uns aus genommen, wenn WIR dies tun würden.
Rusça:
Если бы Мы пожелали устроить Себе развлечение, то устроили бы его из того, что есть у Нас.
Arapça:
لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.
Diyanet Vakfı:
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz.

bel naḳẕifü bilḥaḳḳi `ale-lbâṭili feyedmeguhû feiẕâ hüve zâhiḳ. velekümü-lveylü mimmâ teṣifûn.
Türkçe:
Hayır, biz hakkı, bâtılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!
İngilizce:
Nay, We hurl the Truth against falsehood, and it knocks out its brain, and behold, falsehood doth perish! Ah! woe be to you for the (false) things ye ascribe (to Us).
Fransızca:
Bien au contraire, Nous lançons contre le faux la vérité qui le subjugue, et le voilà qui disparaît. Et malheur à vous pour ce que vous attribuez [injustement à Allah].
Almanca:
Nein, sondern werfen WIR mit der Wahrheit gegen das für nichtig Erklärte, dann annulliert sie es, da ist es dann vernichtet. Und für euch ist der Untergang bestimmt für das, was ihr behauptet.
Rusça:
Однако Мы бросаем истину в ложь, и она разбивается и исчезает. Горе вам за то, что вы приписываете!
Arapça:
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ ۚ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü size yazıklar olsun.
Diyanet Vakfı:
Bilakis biz, hakkı batılın tepesine bindiririz de o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!
Sayfalar
