1803 |
262 |
15 |
1 |
14 |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ |
elif-lâm-râ. tilke âyâtü-lkitâbi veḳur'ânim mübîn. |
Elif, Lam, Ra. Bunlar Kitap'ın ve apaçık olan Kuran'ın ayetleridir. |
Alif, Lam, Ra. These are the verses of the Book and a clear Qur'an. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1804 |
262 |
15 |
2 |
14 |
رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ |
rubemâ yeveddü-lleẕîne keferû lev kânû müslimîn. |
İnkar edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır. |
Perhaps those who disbelieve will wish that they had been Muslims. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1805 |
262 |
15 |
3 |
14 |
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
ẕerhüm ye'külû veyetemette`û veyülhihimü-l'emelü fesevfe ya`lemûn. |
Bırak onları yesinler, zevk alsınlar; ümit onları avundursun; ilerde öğrenecekler. |
Let them eat and enjoy themselves and be diverted by [false] hope, for they are going to know. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1806 |
262 |
15 |
4 |
14 |
وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ |
vemâ ehleknâ min ḳaryetin illâ velehâ kitâbüm ma`lûm. |
Yok ettiğimiz herhangi bir kasabanın elbette belli bir yazısı vardır. |
And We did not destroy any city but that for it was a known decree. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1807 |
262 |
15 |
5 |
14 |
مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ |
mâ tesbiḳu min ümmetin ecelehâ vemâ yeste'ḫirûn. |
Hiçbir ümmet kendi süresini öne alamaz, geciktiremez de. |
No nation will precede its term, nor will they remain thereafter. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1808 |
262 |
15 |
6 |
14 |
وَقَالُوا يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ |
veḳâlû yâ eyyühe-lleẕî nüzzile `aleyhi-ẕẕikru inneke lemecnûn. |
Onlar: "Ey kendisine Kitap indirilen kimse! Sen mutlaka delisin. Doğrulardan isen melekleri bize getirsene" dediler. |
And they say, "O you upon whom the message has been sent down, indeed you are mad. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1809 |
262 |
15 |
7 |
14 |
لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
lev mâ te'tînâ bilmelâiketi in künte mine-ṣṣâdiḳîn. |
Onlar: "Ey kendisine Kitap indirilen kimse! Sen mutlaka delisin. Doğrulardan isen melekleri bize getirsene" dediler. |
Why do you not bring us the angels, if you should be among the truthful?" |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1810 |
262 |
15 |
8 |
14 |
مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُّنظَرِينَ |
mâ nünezzilü-lmelâikete illâ bilḥaḳḳi vemâ kânû iẕem münżarîn. |
Biz melekleri ancak gerekince indiririz. O takdirde de ceza görecekler asla geri bırakılmazlar. |
We do not send down the angels except with truth; and the disbelievers would not then be reprieved. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1811 |
262 |
15 |
9 |
14 |
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ |
innâ naḥnü nezzelne-ẕẕikra veinnâ lehû leḥâfiżûn. |
Doğrusu Kitap'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz. |
Indeed, it is We who sent down the Qur'an and indeed, We will be its guardian. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1812 |
262 |
15 |
10 |
14 |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ |
veleḳad erselnâ min ḳablike fî şiye`i-l'evvelîn. |
And olsun ki, senden önce çeşitli ümmetlere peygamber göndermiştik. |
And We had certainly sent [messengers] before you, [O Muhammad], among the sects of the former peoples. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1813 |
262 |
15 |
11 |
14 |
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
vemâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn. |
Onlara gelen her peygamberi alaya alıyorlardı. |
And no messenger would come to them except that they ridiculed him. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1814 |
262 |
15 |
12 |
14 |
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ |
keẕâlike neslükühû fî ḳulûbi-lmücrimîn. |
Aynı şekilde biz de Kitap'ı suçluların kalblerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır. |
Thus do We insert denial into the hearts of the criminals. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1815 |
262 |
15 |
13 |
14 |
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ |
lâ yü'minûne bihî veḳad ḫalet sünnetü-l'evvelîn. |
Aynı şekilde biz de Kitap'ı suçluların kalblerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır. |
They will not believe in it, while there has already occurred the precedent of the former peoples. |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1816 |
262 |
15 |
14 |
14 |
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ |
velev fetaḥnâ `aleyhim bâbem mine-ssemâi feżallû fîhi ya`rucûn. |
Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan çıkmağa koyulsalar: "Gözlerimiz döndü, biz herhalde büyülendik" derler. |
And [even] if We opened to them a gate from the heaven and they continued therein to ascend, |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |
1817 |
262 |
15 |
15 |
14 |
لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ |
leḳâlû innemâ sükkirat ebṣârunâ bel naḥnü ḳavmüm mesḥûrûn. |
Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan çıkmağa koyulsalar: "Gözlerimiz döndü, biz herhalde büyülendik" derler. |
They would say, "Our eyes have only been dazzled. Rather, we are a people affected by magic." |
Sayfa 262, Cuz 14, الحجر, Al-Hijr—الحجر |