ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1781 | 259 | 14 | 31 | 13 | قُل لِّعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا يُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُنفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ | ḳul li`ibâdiye-lleẕîne âmenû yüḳîmu-ṣṣalâte veyünfiḳû mimmâ razaḳnâhüm sirrav ve`alâniyetem min ḳabli ey ye'tiye yevmül lâ bey`un fîhi velâ ḫilâl. | İnanan kullarıma söyle, namazı kılsınlar; alışveriş ve dostluğun olmayacağı günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli sarfetsinler. | [O Muhammad], tell My servants who have believed to establish prayer and spend from what We have provided them, secretly and publicly, before a Day comes in which there will be no exchange, nor any friendships. | Sayfa 259, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1782 | 259 | 14 | 32 | 13 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَّكُمْ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْأَنْهَارَ | allâhü-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa veenzele mine-ssemâi mâen feaḫrace bihî mine-ŝŝemerâti rizḳal leküm. veseḫḫara lekümü-lfülke litecriye fi-lbaḥri biemrih. veseḫḫara lekümü-l'enhâr. | Gökleri ve yeri yaratan, yukardan indirdiği su ile rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerinde yürüyen ay ve güneşi, geceyle gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır. | It is Allah who created the heavens and the earth and sent down rain from the sky and produced thereby some fruits as provision for you and subjected for you the ships to sail through the sea by His command and subjected for you the rivers. | Sayfa 259, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1783 | 259 | 14 | 33 | 13 | وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَائِبَيْنِ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ | veseḫḫara lekümü-şşemse velḳamera dâibeyn. veseḫḫara lekümü-lleyle vennehâr. | Gökleri ve yeri yaratan, yukardan indirdiği su ile rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerinde yürüyen ay ve güneşi, geceyle gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır. | And He subjected for you the sun and the moon, continuous [in orbit], and subjected for you the night and the day. | Sayfa 259, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1784 | 260 | 14 | 34 | 13 | وَآتَاكُم مِّن كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ ۚ وَإِن تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا ۗ إِنَّ الْإِنسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ | veâtâküm min külli mâ seeltümûh. vein te`uddû ni`mete-llâhi lâ tuḥṣûhâ. inne-l'insâne leżalûmün keffâr. | Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür. | And He gave you from all you asked of Him. And if you should count the favor of Allah, you could not enumerate them. Indeed, mankind is [generally] most unjust and ungrateful. | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1785 | 260 | 14 | 35 | 13 | وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَن نَّعْبُدَ الْأَصْنَامَ | veiẕ ḳâle ibrâhîmü rabbi-c`al hâẕe-lbelede âminev vecnübnî vebenîye en na`büde-l'aṣnâm. | İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut." | And [mention, O Muhammad], when Abraham said, "My Lord, make this city [Makkah] secure and keep me and my sons away from worshipping idols. | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1786 | 260 | 14 | 36 | 13 | رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ ۖ فَمَن تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي ۖ وَمَنْ عَصَانِي فَإِنَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ | rabbi innehünne aḍlelne keŝîram mine-nnâs. femen tebi`anî feinnehû minnî. vemen `aṣânî feinneke gafûrur raḥîm. | Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; bana uyan bendendir, bana karşı gelen kimseyi Sana bırakırım; Sen bağışlarsın, merhamet edersin. | My Lord, indeed they have led astray many among the people. So whoever follows me - then he is of me; and whoever disobeys me - indeed, You are [yet] Forgiving and Merciful. | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1787 | 260 | 14 | 37 | 13 | رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ | rabbenâ innî eskentü min ẕürriyyetî bivâdin gayri ẕî zer`in `inde beytike-lmüḥarrami rabbenâ liyüḳîmu-ṣṣalâte fec`al ef'idetem mine-nnâsi tehvî ileyhim verzuḳhüm mine-ŝŝemerâti le`allehüm yeşkürûn. | Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için Senin kutsal evinin yanında, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır. | Our Lord, I have settled some of my descendants in an uncultivated valley near Your sacred House, our Lord, that they may establish prayer. So make hearts among the people incline toward them and provide for them from the fruits that they might be grateful. | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1788 | 260 | 14 | 38 | 13 | رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ ۗ وَمَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِن شَيْءٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ | rabbenâ inneke ta`lemü mâ nuḫfî vemâ nü`lin. vemâ yaḫfâ `ale-llâhi min şey'in fi-l'arḍi velâ fi-ssemâ'. | Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz. | Our Lord, indeed You know what we conceal and what we declare, and nothing is hidden from Allah on the earth or in the heaven. | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1789 | 260 | 14 | 39 | 13 | الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ ۚ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاءِ | elḥamdü lillâhi-lleẕî vehebe lî `ale-lkiberi ismâ`île veisḥâḳ. inne rabbî lesemî`u-ddü`â'. | Kocamışken, bana İsmail ve İshak'ı veren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim duaları işitendir. | Praise to Allah, who has granted to me in old age Ishmael and Isaac. Indeed, my Lord is the Hearer of supplication. | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1790 | 260 | 14 | 40 | 13 | رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي ۚ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ | rabbi-c`alnî müḳîme-ṣṣalâti vemin ẕürriyyetî. rabbenâ veteḳabbel dü`â'. | Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur. | My Lord, make me an establisher of prayer, and [many] from my descendants. Our Lord, and accept my supplication. | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1791 | 260 | 14 | 41 | 13 | رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ | rabbene-gfir lî velivâlideyye velilmü'minîne yevme yeḳûmü-lḥisâb. | Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla. | Our Lord, forgive me and my parents and the believers the Day the account is established." | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1792 | 260 | 14 | 42 | 13 | وَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ ۚ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ | velâ taḥsebenne-llâhe gâfilen `ammâ ya`melu-żżâlimûne. innemâ yü'eḫḫiruhüm liyevmin teşḫaṣu fîhi-l'ebṣâr. | Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir. | And never think that Allah is unaware of what the wrongdoers do. He only delays them for a Day when eyes will stare [in horror]. | Sayfa 260, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1793 | 261 | 14 | 43 | 13 | مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لَا يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ ۖ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ | mühti`îne muḳni`î ruûsihim lâ yerteddü ileyhim ṭarfühüm. veef'idetühüm hevâ'. | O gün başları kalkmış, gözleri kendilerine dönemeyecek şekilde sabit kalmış, gönülleri bomboş halde koşup duracaklardır. | Racing ahead, their heads raised up, their glance does not come back to them, and their hearts are void. | Sayfa 261, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1794 | 261 | 14 | 44 | 13 | وَأَنذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ نُّجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ ۗ أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُم مِّن قَبْلُ مَا لَكُم مِّن زَوَالٍ | veenẕiri-nnâse yevme ye'tîhimü-l`aẕâbü feyeḳûlü-lleẕîne żalemû rabbenâ eḫḫirnâ ilâ ecelin ḳarîbin nücib da`veteke venettebi`i-rrusül. evelem tekûnû aḳsemtüm min ḳablü mâ leküm min zevâl. | İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Haksızlık edenler: "Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de çağrına gelelim, peygamberlere uyalım" derler. Siz daha önce, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz! Üstelik kendilerine yazık edenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara, yaptıklarımız da sizlere açıklanmıştı. Size misaller de vermiştik. | And, [O Muhammad], warn the people of a Day when the punishment will come to them and those who did wrong will say, "Our Lord, delay us for a short term; we will answer Your call and follow the messengers." [But it will be said], "Had you not sworn, before, that for you there would be no cessation? | Sayfa 261, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1795 | 261 | 14 | 45 | 13 | وَسَكَنتُمْ فِي مَسَاكِنِ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْأَمْثَالَ | vesekentüm fî mesâkini-lleẕîne żalemû enfüsehüm vetebeyyene leküm keyfe fe`alnâ bihim veḍarabnâ lekümü-l'emŝâl. | İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Haksızlık edenler: "Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de çağrına gelelim, peygamberlere uyalım" derler. Siz daha önce, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz! Üstelik kendilerine yazık edenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara, yaptıklarımız da sizlere açıklanmıştı. Size misaller de vermiştik. | And you lived among the dwellings of those who wronged themselves, and it had become clear to you how We dealt with them. And We presented for you [many] examples." | Sayfa 261, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1796 | 261 | 14 | 46 | 13 | وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِندَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِن كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ | veḳad mekerû mekrahüm ve`inde-llâhi mekruhüm. vein kâne mekruhüm litezûle minhü-lcibâl. | Şüphesiz onlar düzenlerini kurdular; oysa dağları yerinden oynatacak olsa bile, bu düzenleri hep Allah'ın elindeydi. | And they had planned their plan, but with Allah is [recorded] their plan, even if their plan had been [sufficient] to do away with the mountains. | Sayfa 261, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1797 | 261 | 14 | 47 | 13 | فَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ مُخْلِفَ وَعْدِهِ رُسُلَهُ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ ذُو انتِقَامٍ | felâ taḥsebenne-llâhe muḫlife va`dihî rusüleh. inne-llâhe `azîzün ẕü-ntiḳâm. | Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma; doğrusu Allah güçlüdür, öç alandır. | So never think that Allah will fail in His promise to His messengers. Indeed, Allah is Exalted in Might and Owner of Retribution. | Sayfa 261, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1798 | 261 | 14 | 48 | 13 | يَوْمَ تُبَدَّلُ الْأَرْضُ غَيْرَ الْأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ ۖ وَبَرَزُوا لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ | yevme tübeddelü-l'arḍu gayra-l'arḍi vessemâvâtü veberazû lillâhi-lvâḥidi-lḳahhâr. | Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma; doğrusu Allah güçlüdür, öç alandır. | [It will be] on the Day the earth will be replaced by another earth, and the heavens [as well], and all creatures will come out before Allah, the One, the Prevailing. | Sayfa 261, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1799 | 261 | 14 | 49 | 13 | وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُّقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ | vetera-lmücrimîne yevmeiẕim müḳarranîne fi-l'aṣfâd. | O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. | And you will see the criminals that Day bound together in shackles, | Sayfa 261, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |
1800 | 261 | 14 | 50 | 13 | سَرَابِيلُهُم مِّن قَطِرَانٍ وَتَغْشَىٰ وُجُوهَهُمُ النَّارُ | serâbîlühüm min ḳaṭirâniv vetagşâ vucûhehümü-nnâr. | Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir. | Their garments of liquid pitch and their faces covered by the Fire. | Sayfa 261, Cuz 13, إبراهيم, Ibrahim—إبراهيم |