4706 |
522 |
51 |
31 |
27 |
۞ قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ |
ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn. |
İbrahim: "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi. |
[Abraham] said, "Then what is your business [here], O messengers?" |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4707 |
522 |
51 |
32 |
27 |
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ |
ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn. |
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler. |
They said, "Indeed, we have been sent to a people of criminals |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4708 |
522 |
51 |
33 |
27 |
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ |
linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn. |
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler. |
To send down upon them stones of clay, |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4709 |
522 |
51 |
34 |
27 |
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ |
müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn. |
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler. |
Marked in the presence of your Lord for the transgressors." |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4710 |
522 |
51 |
35 |
27 |
فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn. |
Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık. |
So We brought out whoever was in the cities of the believers. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4711 |
522 |
51 |
36 |
27 |
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ |
femâ vecednâ fîhâ gayra beytim mine-lmüslimîn. |
Zaten orada, kendini Allah'a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk. |
And We found not within them other than a [single] house of Muslims. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4712 |
522 |
51 |
37 |
27 |
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm. |
Can yakıcı azabdan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık. |
And We left therein a sign for those who fear the painful punishment. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4713 |
522 |
51 |
38 |
27 |
وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ |
vefî mûsâ iẕ erselnâhü ilâ fir`avne bisülṭânim mübîn. |
Musa'nın başından geçenlerde de ibret vardır: Onu apaçık delille Firavun'a gönderdik. |
And in Moses [was a sign], when We sent him to Pharaoh with clear authority. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4714 |
522 |
51 |
39 |
27 |
فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ |
fetevellâ biruknihî veḳâle sâḥirun ev mecnûn. |
Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; "sihirbazdır veya delidir" dedi. |
But he turned away with his supporters and said," A magician or a madman." |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4715 |
522 |
51 |
40 |
27 |
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ |
feeḫaẕnâhü vecünûdehû fenebeẕnâhüm fi-lyemmi vehüve mülîm. |
Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti. |
So We took him and his soldiers and cast them into the sea, and he was blameworthy. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4716 |
522 |
51 |
41 |
27 |
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ |
vefî `âdin iẕ erselnâ `aleyhimü-rrîḥa-l`aḳîm. |
Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik. |
And in 'Aad [was a sign], when We sent against them the barren wind. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4717 |
522 |
51 |
42 |
27 |
مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ |
mâ teẕeru min şey'in etet `aleyhi illâ ce`alethü kelramîm. |
Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik. |
It left nothing of what it came upon but that it made it like disintegrated ruins. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4718 |
522 |
51 |
43 |
27 |
وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ |
vefî ŝemûde iẕ ḳîle lehüm temette`û ḥattâ ḥîn. |
Semud milletinin başına gelende de ibret vardır: Onlara, "Bir süreye kadar zevklenin" denmişti. |
And in Thamud, when it was said to them, "Enjoy yourselves for a time." |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4719 |
522 |
51 |
44 |
27 |
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ |
fe`atev `an emri rabbihim feeḫaẕethümu-ṣṣâ`iḳatü vehüm yenżurûn. |
Onlar Rablerinin buyruğundan çıkmışlardı; bunun üzerine kendilerini gözleri göre göre yıldırım çarptı. |
But they were insolent toward the command of their Lord, so the thunderbolt seized them while they were looking on. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |
4720 |
522 |
51 |
45 |
27 |
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ |
feme-steṭâ`û min ḳiyâmiv vemâ kânû münteṣirîn. |
Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler. |
And they were unable to arise, nor could they defend themselves. |
Sayfa 522, Cuz 27, الذاريات, Adh-Dhariyat—الذاريات |