2763 |
348 |
23 |
90 |
18 |
بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
bel eteynâhüm bilḥaḳḳi veinnehüm lekâẕibûn. |
Hayır; Biz onlara gerçeği getirdik ama, onlar yalancıdırlar. |
Rather, We have brought them the truth, and indeed they are liars. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2764 |
348 |
23 |
91 |
18 |
مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍ ۚ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ |
me-tteḫaẕe-llâhü miv velediv vemâ kâne me`ahû min ilâhin iẕel leẕehebe küllü ilâhim bimâ ḫaleḳa vele`alâ ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍ. sübḥâne-llâhi `ammâ yeṣifûn. |
Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir. |
Allah has not taken any son, nor has there ever been with Him any deity. [If there had been], then each deity would have taken what it created, and some of them would have sought to overcome others. Exalted is Allah above what they describe [concerning Him]. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2765 |
348 |
23 |
92 |
18 |
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
`âlimi-lgaybi veşşehâdeti fete`âlâ `ammâ yüşrikûn. |
O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir. |
[He is] Knower of the unseen and the witnessed, so high is He above what they associate [with Him]. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2766 |
348 |
23 |
93 |
18 |
قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ |
ḳur rabbi immâ türiyennî mâ yû`adûn. |
De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi." |
Say, [O Muhammad], "My Lord, if You should show me that which they are promised, |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2767 |
348 |
23 |
94 |
18 |
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
rabbi felâ tec`alnî fi-lḳavmi-żżâlimîn. |
De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi." |
My Lord, then do not place me among the wrongdoing people." |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2768 |
348 |
23 |
95 |
18 |
وَإِنَّا عَلَىٰ أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ |
veinnâ `alâ en nüriyeke mâ ne`idühüm leḳâdirûn. |
Biz onlara vadettiğimizi sana elbette gösterebiliriz. |
And indeed, We are able to show you what We have promised them. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2769 |
348 |
23 |
96 |
18 |
ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ ۚ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ |
idfa` billetî hiye aḥsenü-sseyyieh. naḥnü a`lemü bimâ yeṣifûn. |
Kötülüğü en iyi ile sav. Onların vasıflandırmalarını Biz daha iyi biliriz. |
Repel, by [means of] what is best, [their] evil. We are most knowing of what they describe. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2770 |
348 |
23 |
97 |
18 |
وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ |
veḳur rabbi e`ûẕü bike min hemezâti-şşeyâṭîn. |
De ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım." |
And say, "My Lord, I seek refuge in You from the incitements of the devils, |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2771 |
348 |
23 |
98 |
18 |
وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ |
vee`ûẕü bike rabbi ey yaḥḍurûn. |
Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım. |
And I seek refuge in You, my Lord, lest they be present with me." |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2772 |
348 |
23 |
99 |
18 |
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ |
ḥattâ iẕâ câe eḥadehümü-lmevtü ḳâle rabbi-rci`ûn. |
Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. |
[For such is the state of the disbelievers], until, when death comes to one of them, he says, "My Lord, send me back |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2773 |
348 |
23 |
100 |
18 |
لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ ۚ كَلَّا ۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا ۖ وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ |
le`allî a`melü ṣâliḥan fîmâ teraktü kellâ. innehâ kelimetün hüve ḳâilühâ. vemiv verâihim berzeḫun ilâ yevmi yüb`aŝûn. |
Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. |
That I might do righteousness in that which I left behind." No! It is only a word he is saying; and behind them is a barrier until the Day they are resurrected. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2774 |
348 |
23 |
101 |
18 |
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءَلُونَ |
feiẕâ nüfiḫa fi-ṣṣûri felâ ensâbe beynehüm yevmeiẕiv velâ yetesâelûn. |
Sura üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de birşey soramazlar. |
So when the Horn is blown, no relationship will there be among them that Day, nor will they ask about one another. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2775 |
348 |
23 |
102 |
18 |
فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ |
femen ŝeḳulet mevâzînühû feülâike hümü-lmüfliḥûn. |
Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. |
And those whose scales are heavy [with good deeds] - it is they who are the successful. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2776 |
348 |
23 |
103 |
18 |
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ |
vemen ḫaffet mevâzînühû feülâike-lleẕîne ḫasirû enfüsehüm fî cehenneme ḫâlidûn. |
Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir, cehennemde temellidirler. |
But those whose scales are light - those are the ones who have lost their souls, [being] in Hell, abiding eternally. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |
2777 |
348 |
23 |
104 |
18 |
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ |
telfeḥu vucûhehümü-nnâru vehüm fîhâ kâliḥûn. |
Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır. |
The Fire will sear their faces, and they therein will have taut smiles. |
Sayfa 348, Cuz 18, المؤمنون, Al-Mumenoon-المؤمنون |