
kellâ innehüm `ar rabbihim yevmeiẕil lemaḥcûbûn.
Türkçe:
Hayır! Onlar o gün Rablerine karşı tam bir şekilde perdelenmişlerdir.
İngilizce:
Verily, from (the Light of) their Lord, that Day, will they be veiled.
Fransızca:
Qu'ils prennent garde ! En vérité ce jour-là un voile les empêchera de voir leur Seigneur,
Almanca:
Gewiß, nein! Gewiß, sie sind an diesem Tag von ihrem HERRN doch abgeschirmt.
Rusça:
В тот день они будут отделены от своего Господа завесой,
Arapça:
كَلَّا إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır hayır, doğrusu onlar o gün Rablerini görmekten mahrumdurlar.
Diyanet Vakfı:
Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır.

ŝümme innehüm leṣâlü-lceḥîm.
Türkçe:
Sonra onlar mutlaka cehenneme dalacaklardır.
İngilizce:
Further, they will enter the Fire of Hell.
Fransızca:
ensuite, ils brûleront certes, dans la Fournaise;
Almanca:
Dann gewiß, sie werden doch in Dschahannam hineingeworfen.
Rusça:
а потом они попадут в Ад,
Arapça:
ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُو الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onlar muhakkak cehenneme girecekler.
Diyanet Vakfı:
Sonra onlar cehenneme girerler.

ŝümme yüḳâlü hâẕe-lleẕî küntüm bihî tükeẕẕibûn.
Türkçe:
Sonra da: "İşte budur, o yalanlamakta olduğunuz şey!" denilecektir.
İngilizce:
Further, it will be said to them: "This is the (reality) which ye rejected as false!
Fransızca:
on [leur] dira alors : "Voilà ce que vous traitiez de mensonge ! "
Almanca:
Dann wird ihnen gesagt: "Dies ist das, was ihr abzuleugnen pflegtet."
Rusça:
после чего им скажут: "Вот то, что вы считали ложью".
Arapça:
ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da onlara: "İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir" denilecek.
Diyanet Vakfı:
Sonra onlara: "İşte yalanlamış olduğunuz (cehennem) budur" denilir.

kellâ inne kitâbe-l'ebrâri lefî `illiyyîn.
Türkçe:
Hayır, sandıkları gibi değil! İyilik sergileyenlerin kitabı İlliyyûn'da, en yüce burçlardadır.
İngilizce:
Nay, verily the record of the Righteous is (preserved) in 'Illiyin.
Fransızca:
Qu'ils prennent garde ! Le livre des bons sera dans l'Illiyoun -
Almanca:
Gewiß, nein! Gewiß, das Register der Gütig-Gehorsamen ist doch in 'Illiyin,
Rusça:
Но нет! Книга благочестивых окажется в Иллиййуне.
Arapça:
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır hayır, iyilerin yazısı muhakkak Illiyyîn'dedir.
Diyanet Vakfı:
Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyun'dadır.

vemâ edrâke mâ `illiyyûn.
Türkçe:
İlliyyûn'un ne olduğunu sana anlatan nedir?
İngilizce:
And what will explain to thee what 'Illiyun is?
Fransızca:
et qui te dira ce qu'est l'Illiyoun ? -
Almanca:
und was weißt du, was 'Illiyin ist,
Rusça:
Откуда ты мог знать, что такое Иллиййун?
Arapça:
وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bildin mi sen, Illiyyîn nedir?
Diyanet Vakfı:
İlliyyun nedir, bilir misin?

kitâbüm merḳûm.
Türkçe:
Rakamlanmış bir kitaptır o.
İngilizce:
(There is) a Register (fully) inscribed,
Fransızca:
un livre cacheté !
Almanca:
Es ist ein versiegeltes/gekennzeichnetes Register,
Rusça:
Это - книга начертанная,
Arapça:
كِتَابٌ مَّرْقُومٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yazılmış bir kitaptır o.
Diyanet Vakfı:
(O İlliyyun'daki kitap) İçinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır.

yeşhedühü-lmüḳarrabûn.
Türkçe:
Yaklaştırılmış olanlar tanıklık ederler ona.
İngilizce:
To which bear witness those Nearest (to Allah).
Fransızca:
Les rapprochés (d'Allah : les Anges) en témoignent.
Almanca:
welches die Nahestehenden bezeugen.
Rusça:
которую видят приближенные.
Arapça:
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a yaklaştırılmış melekler ona tanık olurlar.
Diyanet Vakfı:
O kitabı, Allah'a yakın olanlar görür.

inne-l'ebrâra lefî ne`îm.
Türkçe:
İyilik sergileyenler büyük bir nimetin tam içindedir.
İngilizce:
Truly the Righteous will be in Bliss:
Fransızca:
Les bons seront dans [un jardin] de délice,
Almanca:
Gewiß, die Gütig-Gehorsamen sind im Wohlergehen.
Rusça:
Воистину, благочестивые окажутся в блаженстве
Arapça:
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haberiniz olsun ki, iyiler nimet içindedir.
Diyanet Vakfı:
İyiler kesinkes cennettedir.

`ale-l'erâiki yenżurûn.
Türkçe:
Koltuklar üzerinde seyre dalarlar.
İngilizce:
On Thrones (of Dignity) will they command a sight (of all things):
Fransızca:
sur les divans, ils regardent.
Almanca:
Sie sind auf Liegen, sie schauen.
Rusça:
и будут созерцать на ложах.
Arapça:
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنظُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tahtlar üzerinde etrafa bakarlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

ta`rifü fî vucûhihim naḍrate-nne`îm.
Türkçe:
Yüzlerinde nimetin sevinç parıltısını izlersin.
İngilizce:
Thou wilt recognise in their faces the beaming brightness of Bliss.
Fransızca:
Tu reconnaîtras sur leurs visages, l'éclat de la félicité.
Almanca:
Du erkennst in ihren Gesichtern das Strahlen des Wohlergehens.
Rusça:
На их лицах ты увидишь блеск благоденствия.
Arapça:
تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yüzlerinde nimet ve mutluluğun sevincini görürsün.
Diyanet Vakfı:
Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün.
Sayfalar
