Sayfa 440

İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

velev yüâḫiẕü-llâhü-nnâse bimâ kesebû mâ terake `alâ żahrihâ min dâbbetiv velâkiy yü'eḫḫiruhüm ilâ ecelim müsemmâ. feiẕâ câe ecelühüm feinne-llâhe kâne bi`ibâdihî beṣîrâ.

Türkçe:
Eğer Allah, insanları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar, ecelleri gelinceye kadar erteliyor. Allah, kullarını iyice görmektedir.
İngilizce:
If Allah were to punish men according to what they deserve. He would not leave on the back of the (earth) a single living creature: but He gives them respite for a stated Term: when their Term expires, verily Allah has in His sight all His Servants.
Fransızca:
Et si Allah s'en prenait aux gens pour ce qu'ils acquièrent. Il ne laisserait à la surface [de la terre] aucun être vivant. Mais Il leur donne un délais jusqu'à un terme fixé. Puis quand leur terme viendra... (Il se saisira d'eux) car Allah est Très Clairvoyant sur Ses serviteurs.
Almanca:
Und würde ALLAH die Menschen belangen für das, was sie sich erwarben, würde ER darauf (auf der Erde) keinerlei sich bewegende Lebewesen lassen. Doch ER gewährt ihnen Aufschub bis zu einer festgesetzten Frist. Und wenn ihre Frist eingetroffen ist, so ist ALLAH doch immer Seinen Dienern gegenüber allsehend.
Rusça:
Если бы Аллах стал наказывать людей за то, что они приобретают, то Он не оставил бы на ее (земли) поверхности ни единого живого существа, но Он предоставляет им отсрочку до назначенного срока. Их срок настанет, и Аллах видит Своих рабов.
Arapça:
وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِن دَابَّةٍ وَلَٰكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince gereğini yapar. Şüphe yok ki Allah, kullarını görmektedir.
Diyanet Vakfı:
Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah, kullarını görrmektedir.

yâ-sîn.

Türkçe:
Yâ, Sîn.
İngilizce:
Ya Sin.
Fransızca:
Ya-Sin.
Almanca:
Ya-sin.
Rusça:
Йа. Син.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يس
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yâsîn.
Diyanet Vakfı:
Yasin,

velḳur'âni-lḥakîm.

Türkçe:
Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur'an'a ki,
İngilizce:
By the Qur'an, full of Wisdom,-
Fransızca:
Par le Coran plein de sagesse.
Almanca:
Bei dem Weisheit enthaltenden Quran!
Rusça:
Клянусь мудрым Кораном!
Arapça:
وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.
Diyanet Vakfı:
Hikmet dolu Kur'an hakkı için,

inneke lemine-lmürselîn.

Türkçe:
Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin;
İngilizce:
Thou art indeed one of the messengers,
Fransızca:
Tu (Muhammad) est certes du nombre des messagers.
Almanca:
Gewiß, du bist doch einer der Gesandten
Rusça:
Воистину, ты - один из посланников
Arapça:
إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.
Diyanet Vakfı:
Sen şüphesiz peygamberlerdensin.

`alâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Türkçe:
Dosdoğru bir yol üzerindesin.
İngilizce:
On a Straight Way.
Fransızca:
sur un chemin droit.
Almanca:
auf einem geradlinigen Weg.
Rusça:
на прямом пути.
Arapça:
عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dosdoğru bir yol üzerindesin.
Diyanet Vakfı:
Doğru yol üzerindesin.

tenzîle-l`azîzi-rraḥîm.

Türkçe:
Azîz ve Rahîm'in indirdiği üzeresin.
İngilizce:
It is a Revelation sent down by (Him), the Exalted in Might, Most Merciful.
Fransızca:
C'est une révélation de la part du Tout-Puissant, du Très Miséricordieux.
Almanca:
Er (der Quran) ist eine sukzessive Hinabsendung Des Allwürdigen, Des Allgnädigen.
Rusça:
Он ниспослан Могущественным, Милосердным,
Arapça:
تَنزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
Diyanet Vakfı:
(Bu Kur'an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

litünẕira ḳavmem mâ ünẕira âbâühüm fehüm gâfilûn.

Türkçe:
Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.
İngilizce:
In order that thou mayest admonish a people, whose fathers had received no admonition, and who therefore remain heedless (of the Signs of Allah).
Fransızca:
Pour que tu avertisses un peuple dont les ancêtres n'ont pas été avertis : ils sont donc insouciants.
Almanca:
damit du Leute warnst, deren Vorfahren nicht gewarnt wurden, so sind sie achtlos.
Rusça:
чтобы ты предостерег людей, отцов которых никто не предостерег, из-за чего они оставались беспечными невеждами.
Arapça:
لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
Diyanet Vakfı:
Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.

leḳad ḥaḳḳa-lḳavlü `alâ ekŝerihim fehüm lâ yü'minûn.

Türkçe:
Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler.
İngilizce:
The Word is proved true against the greater part of them: for they do not believe.
Fransızca:
En effet, la Parole contre la plupart d'entre eux s'est réalisée : ils ne croiront donc pas.
Almanca:
Gewiß, bereits ist das Wort gegen die Meisten von ihnen Rechtens, so verinnerlichen sie den Iman nicht.
Rusça:
Относительно большинства из них сбылось Слово, и они не уверуют.
Arapça:
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar.

innâ ce`alnâ fî a`nâḳihim aglâlen fehiye ile-l'eẕḳâni fehüm muḳmeḥûn.

Türkçe:
Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır.
İngilizce:
We have put yokes round their necks right up to their chins, so that their heads are forced up (and they cannot see).
Fransızca:
Nous mettrons des carcans à leurs cous, et il y en aura jusqu'aux mentons : et voilà qu'ils iront têtes dressées.
Almanca:
Gewiß, WIR legen um ihre Hälse Fesseln, so reichen sie bis an die Kinne, so richten sie ihre Köpfe mit niedergeschlagenen Blicken auf.
Rusça:
Воистину, Мы наложили на их шеи оковы до самого подбородка, и их головы задраны.
Arapça:
إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.
Diyanet Vakfı:
Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.

Sayfalar

Sayfa 440 beslemesine abone olun.