
innî vecettü-mraeten temlikühüm veûtiyet min külli şey'iv velehâ `arşün `ażîm.
Türkçe:
"Sabâlılara hükmeden bir kadın buldum. Kendisine herşeyden bir pay verilmiş, kocaman bir tahtı var."
İngilizce:
I found (there) a woman ruling over them and provided with every requisite; and she has a magnificent throne.
Fransızca:
J'ai trouvé qu'une femme est leur reine, que de toute chose elle a été comblée et qu'elle a un trône magnifique.
Almanca:
Ich fand eine Frau sie beherrschen, und ihr wurde von allem zuteil, und sie verfügt über einen gewaltigen Thron.
Rusça:
Я обнаружил там женщину, которая царствует над ними. Ей даровано все, и у нее есть великий трон.
Arapça:
إِنِّي وَجَدتُّ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten, onlara (Sebelilere) hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkan verilmiş ve büyük bir tahta sahip olan bir kadınla karşılaştım.
Diyanet Vakfı:
Gerçekten, onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım.

vecettühâ veḳavmehâ yescüdûne lişşemsi min dûni-llâhi vezeyyene lehümü-şşeyṭânü a`mâlehüm feṣaddehüm `ani-ssebîli fehüm lâ yehtedûn.
Türkçe:
"Onu ve toplumunu, Allah'ı bırakıp Güneş'e secde eder buldum. Şeytan onlara, yapıp ettiklerini süslü gösterip onları yoldan saptırmış. Artık doğruyu bulamazlar."
İngilizce:
I found her and her people worshipping the sun besides Allah: Satan has made their deeds seem pleasing in their eyes, and has kept them away from the Path,- so they receive no guidance,-
Fransızca:
Je l'ai trouvée, elle et son peuple, se prosternant devant le soleil au lieu d'Allah. Le Diable leur a embelli leurs actions, et les a détournés du droit chemin, et ils ne sont pas bien guidés.
Almanca:
Ich fand sie und ihre Leute Sudschud der Sonne anstelle von ALLAH vollziehen, und der Satan hat ihnen ihre Taten schön erscheinen lassen, dann brachte er sie ab vom eigentlichen Weg, so finden sie keine Rechtleitung,
Rusça:
Я увидел, что она вместе со своим народом поклоняется солнцу вместо Аллаха. Сатана представил им их деяния прекрасными и сбил их с пути, и они не следуют прямым путем.
Arapça:
وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için hidayete giremiyorlar.
Diyanet Vakfı:
Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.

ellâ yescüdû lillâhi-lleẕî yuḫricü-lḫab'e fi-ssemâvâti vel'arḍi veya`lemü mâ tuḫfûne vemâ tü`linûn.
Türkçe:
"Göklerde ve yerdeki sırrı açığa çıkaran, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilen Allah'a secde etmemek gayretindeler."
İngilizce:
(Kept them away from the Path), that they should not worship Allah, Who brings to light what is hidden in the heavens and the earth, and knows what ye hide and what ye reveal.
Fransızca:
Que ne se prosternent-ils devant Allah qui fait sortir ce qui est caché dans les cieux et la terre, et qui sait ce que vous cachez et aussi ce que vous divulguez ?
Almanca:
damit sie kein Sudschud für ALLAH vollziehen, Der das Verborgene in den Himmeln und auf Erden hervorbringt, und ER weiß, was ihr verbergt und was ihr offenlegt.
Rusça:
Это было сделано для того, чтобы они не поклонялись Аллаху, Который выявляет все сокрытое на небесах и на земле и знает то, что вы скрываете, и то, что вы обнаруживаете.
Arapça:
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah'a secde etmezler.
Diyanet Vakfı:
(Şeytan böyle yapmış ki) göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah'a secde etmesinler.

allâhü lâ ilâhe illâ hüve rabbü-l`arşi-l`ażîm.
Türkçe:
"O Allah ki, tanrı yok kendinden başka, o büyük arşın rabbidir O."
İngilizce:
Allah!- there is no god but He!- Lord of the Throne Supreme!
Fransızca:
Allah ! Point de divinité à part Lui, le Seigneur du Trône Immense .
Almanca:
ER ist ALLAH, es gibt keine Gottheit außer Ihm, Der HERR vom gewaltigen Al'ahrsch."
Rusça:
Нет иного божества, кроме Аллаха, Господа великого Трона".
Arapça:
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ۩
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Halbuki) O büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tapılacak yoktur.
Diyanet Vakfı:
(Halbuki) büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur.

ḳâle senenżuru eṣadaḳte em künte mine-lkâẕibîn.
Türkçe:
Süleyman dedi: "Doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz!"
İngilizce:
(Solomon) said: "Soon shall we see whether thou hast told the truth or lied!
Fransızca:
Alors, Salomon dit : "Nous allons voir si tu as dis la vérité ou si tu as menti.
Almanca:
Er sagte: "Wir werden sehen, ob du wahrhaftig oder von den Lügnern warst.
Rusça:
Он сказал: "Посмотрим, сказал ли ты правду или же являешься одним из лжецов.
Arapça:
۞ قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Süleyman Hüdhüd'e) dedi ki: "Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız."
Diyanet Vakfı:
(Süleyman Hüdhüd'e) dedi ki: Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız.

iẕheb bikitâbî hâẕâ feelḳih ileyhim ŝümme tevelle `anhüm fenżur mâẕâ yerci`ûn.
Türkçe:
"Şu yazımı götürüp onlara at. Sonra onlardan uzaklaş da bak bakalım, nasıl davranacaklar."
İngilizce:
Go thou, with this letter of mine, and deliver it to them: then draw back from them, and (wait to) see what answer they return...
Fransızca:
Pars avec ma lettre que voici; puis lance-la à eux; ensuite tiens-toi à l'écart d'eux pour voir ce que sera leur réponse.
Almanca:
Fliege mit diesem meinem Schreiben (dorthin), wirf es über ihnen ab, dann wende dich von ihnen ab, dann warte ab, was sie entgegnen."
Rusça:
Отправляйся с этим посланием от меня и брось его им. Затем встань поодаль и погляди, что они ответят".
Arapça:
اذْهَب بِّكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil de, ne sonuca varacaklarına bak.
Diyanet Vakfı:
Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil de, ne sonuca varacaklarına bak.

ḳâlet yâ eyyühe-lmeleü innî ülḳiye ileyye kitâbün kerîm.
Türkçe:
Melike dedi ki: "Ey ileri gelenler, bana önemli bir mektup bırakıldı."
İngilizce:
(The queen) said: "Ye chiefs! here is delivered to me - a letter worthy of respect.
Fransızca:
La reine dit : "ô notables ! Une noble lettre m'a été lancée.
Almanca:
Sie sagte: "Ihr Entscheidungsträger! Mir wurde ein würdevolles Schreiben zugeworfen.
Rusça:
Она сказала: "О знать! Мне было брошено благородное письмо.
Arapça:
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Süleyman'ın mektubunu alan Sebe melikesi): "Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı" dedi.
Diyanet Vakfı:
(Süleyman'ın mektubunu alan Sebe'melikesi,) "Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı" dedi.

innehû min süleymâne veinnehû bismi-llâhi-rraḥmâni-rraḥîm.
Türkçe:
"Süleyman'dan bir mektup. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla başlıyor."
İngilizce:
It is from Solomon, and is (as follows): 'In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful:
Fransızca:
Elle vient de Salomon; et c'est : "Au nom d'Allah, le Tout Miséricordieux, le Très Miséricordieux,
Almanca:
Gewiß, es ist von Sulaiman. Und es (beginnt) doch mit Bismil-lahir-rahmanir-rahim :
Rusça:
Оно - от Сулеймана (Соломона), и в нем сказано: "Во имя Аллаха, Милостивого, Милосердного!
Arapça:
إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Mektup Süleyman'dandır, Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla (başlamakta)dır.
Diyanet Vakfı:
"Mektup Süleyman'dandır, rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla (başlamakta) dır."

ellâ ta`lû `aleyye ve'tûnî müslimîn.
Türkçe:
"Söylediği şu: Bana büyüklük taslamaya kalkmayın. Teslim olarak huzuruma gelin."
İngilizce:
Be ye not arrogant against me, but come to me in submission (to the true Religion).'
Fransızca:
Ne soyez pas hautains avec moi et venez à moi en toute soumission".
Almanca:
Erhebt euch nicht über mich und kommt zu mir als Muslime!"
Rusça:
Не превозноситесь предо мною и явитесь ко мне покорными"".
Arapça:
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bana karşı baş kaldırmayın, teslimiyet göstererek bana gelin diye (yazmaktadır).
Diyanet Vakfı:
"Bana baş kaldırmayın, teslimiyet gösterip bana gelin, diye (yazmaktadır)".

ḳâlet yâ eyyühe-lmeleü eftûnî fî emrî. mâ küntü ḳâṭi`aten emran ḥattâ teşhedûn.
Türkçe:
Melike dedi: "Ey danışmanlarım, bu meselem konusunda bana fikir verin. Siz onaylamadıkça, hiçbir işe kesin karar vermem."
İngilizce:
She said: "Ye chiefs! advise me in (this) my affair: no affair have I decided except in your presence."
Fransızca:
Elle dit : "ô notables ! Conseillez-moi sur cette affaire : je ne déciderai rien sans que vous ne soyez présents (pour me conseiller)".
Almanca:
Sie sagte: "Ihr Entscheidungsträger! Gebt mir eine Fatwa über meine Angelegenheit! Ich werde nie eine Entscheidung treffen, bis ihr dabei anwesend seid."
Rusça:
Она сказала: "О знать! Посоветуйте, как мне поступить. Я никогда не принимала решений самостоятельно, пока вы находились рядом со мной".
Arapça:
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Sonra Melike) dedi ki: "Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam."
Diyanet Vakfı:
(Sonra Melike) dedi ki: Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan (size danışmadan) hiçbir işi kestirip atmam.
Sayfalar
