Sayfa 164

ḥaḳîḳun `alâ el lâ eḳûle `ale-llâhi ille-lḥaḳḳ. ḳad ci'tüküm bibeyyinetim mir rabbiküm feersil me`iye benî isrâîl.

Türkçe:
"Allah hakkında gerçek dışında bir şey söylememek benim üzerimde bir varoluş borcudur. Ben size Rabbinizden bir beyyine getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder."
İngilizce:
One for whom it is right to say nothing but truth about Allah. Now have I come unto you (people), from your Lord, with a clear (Sign): So let the Children of Israel depart along with me."
Fransızca:
je ne dois dire sur Allah que la vérité. Je suis venu à vous avec une preuve de la part de votre Seigneur. Laisse donc partir avec moi les Enfants d'Israël."
Almanca:
Mir obliegt es, daß ich nichts über ALLAH außer der Wahrheit sage. Bereits brachte ich euch doch ein klares Zeichen von eurem HERRN mit, so schicke mit mir die Kinder Israils!"
Rusça:
Мне полагается говорить об Аллахе только правду. Я принес вам ясное знамение от вашего Господа. Пошли же со мной сынов Исраила (Израиля)".
Arapça:
حَقِيقٌ عَلَىٰ أَن لَّا أَقُولَ عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ ۚ قَدْ جِئْتُكُم بِبَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَرْسِلْ مَعِيَ بَنِي إِسْرَائِيلَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a karşı ilk görevim, hak olandan başka bir şey söylemememdir. Gerçekten ben size Rabbinizden bir mucize getirdim, artık İsrailoğullarını benimle gönder.
Diyanet Vakfı:
Allah hakkında gerçekten başkasını söylememek benim üzerime borçtur. Size Rabbinizden açık bir delil getirdim; artık İsrailoğullarını benimle bırak!"

ḳâle in künte ci'te biâyetin fe'ti bihâ in künte mine-ṣṣâdiḳîn.

Türkçe:
Firavun dedi: "Bir mucize getirdinse, doğru sözlülerden isen onu ortaya çıkar!"
İngilizce:
(Pharaoh) said: "If indeed thou hast come with a Sign, show it forth,- if thou tellest the truth."
Fransızca:
"Si tu es venu avec un miracle, dit (Pharaon,) apporte-le donc, si tu es du nombre des véridiques."
Almanca:
Er sagte: "Solltest du eine Aya mitgebracht haben, so bringe sie vor, solltest du von den Wahrhaftigen sein."
Rusça:
Он сказал: "Если ты принес знамение, то покажи его, если ты говоришь правду".
Arapça:
قَالَ إِن كُنتَ جِئْتَ بِآيَةٍ فَأْتِ بِهَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun: "Eğer bir mucize getirdiysen ve eğer doğru söyleyenlerden isen onu göster" dedi.
Diyanet Vakfı:
(Firavun) dedi ki: Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan onu göster bakalım.

feelḳâ `aṣâhü feiẕâ hiye ŝü`bânüm mübîn.

Türkçe:
Bunun üzerine Mûsa, asasını yere attı; birden korkunç bir ejderha oluverdi o.
İngilizce:
Then (Moses) threw his rod, and behold! it was a serpent, plain (for all to see)!
Fransızca:
Il jeta son bâton et voilà que c' était un serpent évident.
Almanca:
So warf er seinen Stock und er wurde zu einer sichtbaren Schlange.
Rusça:
Он бросил свой посох, и тот превратился в явную змею.
Arapça:
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Musa, asâsını yere bırakıverdi, o da birdenbire kocaman bir ejderha kesiliverdi.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Musa asasını yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi!

veneza`a yedehû feiẕâ hiye beyḍâü linnâżirîn.

Türkçe:
Elini çekip çıkardı; birden o el, bakanların önünde bembeyaz kesildi.
İngilizce:
And he drew out his hand, and behold! it was white to all beholders!
Fransızca:
Et il sortit sa main et voilà quelle était blanche (éclatante), pour ceux qui regardaient.
Almanca:
Dann zog er seine Hand (aus dem Hemd) heraus und sie wurde hell für die Zuschauer.
Rusça:
Затем он вытащил руку, и она стала белой для смотрящих.
Arapça:
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve Musa elini koynundan çıkarıverdi, eli bembeyaz olmuş, bakanların gözünü kamaştırıyordu.
Diyanet Vakfı:
Ve elini (cebinden) çıkardı. Birdenbire o da seyredenlere bembeyaz görünüverdi.

ḳâle-lmeleü min ḳavmi fir`avne inne hâẕâ lesâḥirun `alîm.

Türkçe:
Firavun toplumunun kodamanları şöyle konuştular: "Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü."
İngilizce:
Said the Chiefs of the people of Pharaoh: "This is indeed a sorcerer well-versed.
Fransızca:
Les notables du peuple de Pharaon dirent : "Voilà, certes, un magicien chevronné.
Almanca:
Die Entscheidungsträger vom Pharaos Leuten sagten: "Gewiß, dieser ist doch ein im Wissen fundierter Magier!
Rusça:
Знать из народа Фараона сказала: "Воистину, он - знающий колдун.
Arapça:
قَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun'un kavminden ileri gelenler, "Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır." dediler.
Diyanet Vakfı:
Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Bu çok bilgili bir sihirbazdır.

yürîdü ey yuḫriceküm min arḍiküm. femâẕâ te'mürûn.

Türkçe:
"Sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?"
İngilizce:
His plan is to get you out of your land: then what is it ye counsel?
Fransızca:
Il veut vous expulser de votre pays." - "Alors, que commandez-vous ? "
Almanca:
Er will euch aus eurem Land heraustreiben. Was empfehlt ihr nun?"
Rusça:
Он хочет вывести вас из вашей страны. Что же вы посоветуете?"
Arapça:
يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُمْ ۖ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun): "O halde siz ne diyorsunuz?" dedi.
Diyanet Vakfı:
O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?

ḳâlû ercih veeḫâhü veersil fi-lmedâini ḥâşirîn.

Türkçe:
Dediler ki: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy. Ve şehirlere, toplayıcılar gönder."
İngilizce:
They said: "Keep him and his brother in suspense (for a while); and send to the cities men to collect-
Fransızca:
Ils dirent : "Fais-le attendre, lui et son frère, et envoie des rassembleurs dans les villes,
Almanca:
Sie sagten: "Halte ihn mit seinem Bruder hin, und schicke in die Städte Boten,
Rusça:
Они сказали: "Повремени с ним и его братом и разошли по городам сборщиков,
Arapça:
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَأَرْسِلْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar da "onu ve kardeşini beklet, şehirlere de toplayıcılar gönder." dediler.
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Onu da kardeşini de beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla.

ye'tûke bikülli sâḥirin `alîm.

Türkçe:
"Her bilgin büyücüyü sana getirsinler."
İngilizce:
And bring up to thee all (our) sorcerers well-versed."
Fransızca:
qui t'amèneront tout magicien averti.
Almanca:
die dir jeden im Wissen fundierten Magier holen."
Rusça:
чтобы они привели к тебе всех знающих колдунов".
Arapça:
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.
Diyanet Vakfı:
Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.

vecâe-sseḥaratü fir`avne ḳâlû inne lenâ leecran in künnâ naḥnü-lgâlibîn.

Türkçe:
Büyücüler Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer galip gelen biz olursak bize iyi bir ödül var mı?"
İngilizce:
So there came the sorcerers to Pharaoh: They said, "of course we shall have a (suitable) reward if we win!"
Fransızca:
Et les magiciens vinrent à Pharaon en disant : "Y aura-t-il vraiment une récompense pour nous, si nous sommes les vainqueurs ? "
Almanca:
Und die Magier kamen zu Pharao, sie sagten: "Gibt es für uns sicher eine Belohnung, wenn wir die Sieger werden?"
Rusça:
Колдуны пришли к Фараону и сказали: "Если мы одержим верх, то нам полагается вознаграждение!"
Arapça:
وَجَاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُوا إِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O sihirbazlar Firavun'a geldiler: "Galip gelirsek bize muhakkak mükâfat var değil mi?" dediler.
Diyanet Vakfı:
Sihirbazlar Firavun'a geldi ve: Eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükafat var mı? dediler.

ḳâle ne`am veinneküm lemine-lmüḳarrabîn.

Türkçe:
"Evet, dedi, ayrıca siz benim en yakınlarımdan olacaksınız."
İngilizce:
He said: "Yea, (and more),- for ye shall in that case be (raised to posts) nearest (to my person)."
Fransızca:
Il dit : "Oui, et vous serez certainement du nombre de mes rapprochés".
Almanca:
Er sagte: "Ja! Und gewiß ihr werdet doch von den engen Vertrauten sein."
Rusça:
Он сказал: "Да, вы станете одними из приближенных".
Arapça:
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Evet dedi (Firavun), "Üstelik o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."
Diyanet Vakfı:
(Firavun): Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız, dedi.

Sayfalar

Sayfa 164 beslemesine abone olun.