
veḳâlû levlâ ünzile `aleyhi melek. velev enzelnâ melekel leḳuḍiye-l'emru ŝümme lâ yünżarûn.
Türkçe:
Şunu da söylediler: "Bu peygambere bir melek indirilseydi ya!" Eğer böyle bir melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu da kendilerine göz bile açtırılmazdı.
İngilizce:
They say: "Why is not an angel sent down to him?" If we did send down an angel, the matter would be settled at once, and no respite would be granted them.
Fransızca:
Et ils disent : "Pourquoi n'a-t-on pas fait descendre sur lui (Muhammad) un Ange ? " Si Nous avions fait descendre un Ange, ç'eût été, sûrement, affaire faite ; puis on ne leur eût point donné de délai.
Almanca:
Und sie sagten: "Würde ihm doch nur ein Engel herabgesandt!" Und würden WIR einen Engel hinabsenden, dann wäre die Angelegenheit doch abgeschlossen und dann würde ihnen keine Zeit mehr gewährt.
Rusça:
Они сказали: "Почему к нему не спускается ангел?" Если бы Мы ниспослали ангела, то решение уже было бы вынесено, после чего они не получили бы отсрочки.
Arapça:
وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ ۖ وَلَوْ أَنزَلْنَا مَلَكًا لَّقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنظَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O'na bir melek indirilmeli değil miydi? dediler. Eğer bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu, sonra kendilerine hiç göz açtırılmazdı.
Diyanet Vakfı:
Muhammed'e (görebileceğimiz) bir melek indirilseydi ya! dediler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı

velev ce`alnâhü melekel lece`alnâhü racülev velelebesnâ `aleyhim mâ yelbisûn.
Türkçe:
Eğer o peygamberi bir melek kılsaydık kuşkusuz onu bir er kişi yapacaktık ve içine yuvalandıkları kuşku ve karmaşayı onların üzerlerine giydirmiş olacaktık.
İngilizce:
If We had made it an angel, We should have sent him as a man, and We should certainly have caused them confusion in a matter which they have already covered with confusion.
Fransızca:
Si Nous avions désigné un Ange [comme prophète], Nous aurions fait de lui un homme et Nous leur aurions causé la même confusion que celle dans laquelle ils sont.
Almanca:
Und hätten WIR ihn (den Gesandten) aus den Engeln auserwählt, gewiß hätten WIR ihm ebenfalls (die Gestalt) eines Mannes gegeben und gewiß hätten WIR sie genauso verwickeln lassen, wie sie (sich selbst jetzt) verwickeln.
Rusça:
Если бы даже Мы ниспослали ангела, Мы все равно сделали бы его мужчиной и привели бы их в замешательство относительно того, в чем они сомневаются.
Arapça:
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَّجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِم مَّا يَلْبِسُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer Peygamberi, biz bir melek yapsaydık, yine de onu bir adam şeklinde yapardık ve onları yine düştükleri kuşkuya düşürürdük.
Diyanet Vakfı:
Eğer peygamberi bir melek kılsaydık muhakkak ki onu insan suretine sokar onları yine düşmekte oldukları kuşkuya düşürürdük.

veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feḥâḳa billeẕîne seḫirû minhüm mâ kânû bihî yestehziûn.
Türkçe:
Yemin olsun ki, senden önceki resullerle de alay edildi; fakat eğlence konusu yaptıkları şey, o maskaralığı sergileyenleri kıskıvrak sarıverdi.
İngilizce:
Mocked were (many) messengers before thee; but their scoffers were hemmed in by the thing that they mocked.
Fransızca:
Certes, on s'est moqué de messagers avant toi, mais ceux qui se sont raillés d'eux, leur propre raillerie les enveloppa.
Almanca:
Und gewiß, bereits vor dir wurden Gesandte verspottet, dann überkam diejenigen, die sie verspottet haben, das (an Peinigung), worüber sie gespottet haben.
Rusça:
До тебя посланников также подвергали осмеянию, но тех, кто насмехался над ними, окружало (или постигало) то, над чем они издевались.
Arapça:
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıverdi.
Diyanet Vakfı:
Senden önceki peygamberlerle de alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azap) kuşatıvermişti.

ḳul sîrû fi-l'arḍi ŝümme-nżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn.
Türkçe:
Şunu söyle: Dolaşın yeryüzünde de bakın nasıl olmuş gerçeği yalanlayanların sonu!
İngilizce:
Say: "Travel through the earth and see what was the end of those who rejected Truth."
Fransızca:
Dis : "Parcourez la terre et regardez ce qu'il est advenu de ceux qui traitaient la vérité de mensonge".
Almanca:
Sag: "Geht auf der Erde umher, dann seht, wie das Anschließende von den Leugnenden war."
Rusça:
Скажи: "Постранствуйте по земле и посмотрите, каким был конец тех, которые сочли ложью истину".
Arapça:
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!".
Diyanet Vakfı:
De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın!

ḳul limem mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. ḳul lillâh. ketebe `alâ nefsihi-rraḥmeh. leyecme`anneküm ilâ yevmi-lḳiyâmeti lâ raybe fîh. elleẕîne ḫasirû enfüsehüm fehüm lâ yü'minûn.
Türkçe:
Sor: "Kimindir gökler ve yer?" Cevap ver: "Allah'ındır." O Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde bir araya mutlaka toplayacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler.
İngilizce:
Say: "To whom belongeth all that is in the heavens and on earth?" Say: "To Allah. He hath inscribed for Himself (the rule of) Mercy. That He will gather you together for the Day of Judgment, there is no doubt whatever. It is they who have lost their own souls, that will not believe.
Fransızca:
Dis : "A qui appartient ce qui est dans les cieux et la terre ? " Dis : "A Allah ! " Il S'est à Lui-même prescrit la miséricorde . Il vous rassemblera, certainement, au Jour de la Résurrection : il n'y a pas de doute là-dessus. Ceux qui font leur propre perte sont ceux qui ne croient pas.
Almanca:
Sag: "Wem gehört das, was in den Himmeln und auf Erden ist?" Sag: "ALLAH!" ER hat Sich Selbst der Gnade verpflichtet. ER wird euch doch noch zu einem Tag der Auferstehung versammeln, an dem es keinerlei Zweifel gibt. Diejenigen, die sich selbst zum Scheitern gebracht haben, diese werden den Iman nicht verinnerlichen.
Rusça:
Скажи: "Кому принадлежит то, что на небесах и на земле?" Скажи: "Аллаху! Он предписал Себе милосердие. Он непременно соберет вас вместе в День воскресения, в котором нет сомнения. Те, которые потеряли самих себя, никогда не уверуют".
Arapça:
قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ قُل لِّلَّهِ ۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" "Allah'ındır" de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.
Diyanet Vakfı:
(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. "Allah'ındır" de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı. Sizi, varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Kendilerini ziyana sokanlar var ya işte onlar inanmazlar.
Sayfalar
