İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

yevme yecme`u-llâhü-rrusüle feyeḳûlü mâẕâ ücibtüm. ḳâlû lâ `ilme lenâ. inneke ente `allâmü-lguyûb.
Türkçe:
Allah, resulleri bir araya getireceği gün şöyle der: "Size ne cevap verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin, sen!"
İngilizce:
One day will Allah gather the messengers together, and ask: "What was the response ye received (from men to your teaching)?" They will say: "We have no knowledge: it is Thou Who knowest in full all that is hidden."
Fransızca:
(Rappelle-toi) le jour où Allah rassemble (tous) les messagers, et qu'Il dira : "Que vous a-t-on donné comme réponse ? " Ils diront : "Nous n'avons aucun savoir : c'est Toi, vraiment, le grand connaisseur de tout ce qui est inconnu".
Almanca:
(Erwähne) den Tag, an dem ALLAH die Gesandten versammelt, dann sagt: "Welche Antwort wurde euch gegeben?!" Sie sagten: "Wir verfügen über kein Wissen darüber, DU bist doch Der Allwissende über das Verborgene."
Rusça:
В тот день, когда Аллах соберет посланников и скажет: "Что вам ответили?" - они скажут: "Мы не обладаем знанием. Воистину, Ты - Ведающий сокровенное".
Arapça:
۞ يَوْمَ يَجْمَعُ اللَّهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَا أُجِبْتُمْ ۖ قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, Resulleri topladığı gün: " Size ne cevap verildi? "der. "Bizim bilgimiz yok" derler, "gizlileri bilen yalnız sensin, sen!".
Diyanet Vakfı:
Allah'ın peygamberleri toplayıp da "Size ne cevap verildi" dediği gün, "Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz gizlilikleri hakkıyle bilen ancak sensin" diyeceklerdir.

iẕ ḳâle-llâhü yâ `îse-bne meryeme-ẕkür ni`metî `aleyke ve`alâ vâlidetik. iẕ eyyettüke birûḥi-lḳudüsi tükellimü-nnâse fi-lmehdi vekehlâ. veiẕ `allemtüke-lkitâbe velḥikmete vettevrâte vel'incîl. veiẕ taḫlüḳu mine-ṭṭîni kehey'eti-ṭṭayri biiẕnî fetenfüḫu fîhâ fetekûnü ṭayram biiẕnî vetübriü-l'ekmehe vel'ebraṣa biiẕnî. veiẕ tuḫricü-lmevtâ biiẕnî. veiẕ kefeftü benî isrâîle `anke iẕ ci'tehüm bilbeyyinâti feḳâle-lleẕîne keferû minhüm in hâẕâ illâ siḥrum mübîn.
Türkçe:
Hani, Allah şöyle demişti: "Ey Meryem'in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs'le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: "Açık bir büyüden başka bir şey değil bu."
İngilizce:
Then will Allah say: "O Jesus the son of Mary! Recount My favour to thee and to thy mother. Behold! I strengthened thee with the holy spirit, so that thou didst speak to the people in childhood and in maturity. Behold! I taught thee the Book and Wisdom, the Law and the Gospel and behold! thou makest out of clay, as it were, the figure of a bird, by My leave, and thou breathest into it and it becometh a bird by My leave, and thou healest those born blind, and the lepers, by My leave. And behold! thou bringest forth the dead by My leave. And behold! I did restrain the Children of Israel from (violence to) thee when thou didst show them the clear Signs, and the unbelievers among them said: 'This is nothing but evident magic.'
Fransızca:
Et quand Allah dira : "ô Jésus, fils de Marie, rappelle-toi Mon bienfait sur toi et sur ta mère quand Je te fortifiais du Saint-Esprit. Au berceau tu parlais aux gens, tout comme en ton âge mûr. Je t'enseignais le Livre, la Sagesse, la Thora et l'évangile ! Tu fabriquais de l'argile comme une forme d'oiseau par Ma permission; puis tu soufflais dedans. Alors par Ma permission, elle devenait oiseau. Et tu guérissais par Ma permission, l'aveugle-né et le lépreux. Et par Ma permission, tu faisais revivre les morts. Je te protégeais contre les Enfants d'Israël pendant que tu leur apportais les preuves. Mais ceux d'entre eux qui ne croyaient pas dirent : "Ceci n'est que de la magie évidente".
Almanca:
(Und erinnere daran), als ALLAH sagte: "'Isa Ibnu-Maryam! Gedenke Meiner Gabe an dich und an deine Mutter, als ICH dich mit Ruhhul-qudus stärkte: du hast zu den Menschen sowohl (als Kind) in der Wiege als auch als Erwachsener gesprochen, auch als ICH dich die Schrift, die Weisheit, At-taurat und Alindschil lehrte, auch 1 als du mit Meiner Zustimmung aus Ton Gleiches wie Vögel geformt hast und in dieses dann eingehaucht hast, dann wurde dieses mit Meiner Zustimmung zu einem (wirklichen) Vogel, und du hast die Blinden und die Aussätzigen geheilt mit Meiner Zustimmung, auch als du die Toten mit Meiner Zustimmung erweckt hast, und als ICH die Kinder Israils von dir abgehalten habe, als du zu ihnen mit den deutlichen Zeichen kamst und diejenigen Kafir unter ihnen sagten: "Dies ist nichts anderes als mächtige Magie."
Rusça:
Аллах скажет: "О Иса (Иисус), сын Марьям (Марии)! Помни о милости, которую Я оказал тебе и твоей матери. Я поддержал тебя Святым Духом (Джибрилем), благодаря чему ты говорил с людьми в колыбели и будучи взрослым. Я научил тебя Писанию, мудрости, Таурату (Торе) и Инджилу (Евангелию). По Моему соизволению ты лепил изваяния птиц из глины и дул на них, и по Моему соизвелению они становились птицами. По Моему соизволению ты исцелял слепого (или лишенного зрения от рождения; или обладающего слабым зрением) и прокаженного, по Моему соизволению ты выводил покойников живыми из могил. Я отвратил от тебя (защитил тебя от) сынов Исраила (Израиля), когда ты явился к ним с ясными знамениями, а неверующие из их числа сказали, что это - всего лишь очевидное колдовство".
Arapça:
إِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا ۖ وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنجِيلَ ۖ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي ۖ وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي ۖ وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِي ۖ وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah şöyle diyecektir: "Ey Meryemoğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu'lKudüs (Cebrâil) ile desteklemiştim. Beşikteyken ve kemâle ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana yazıyı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapmış ve ona üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri iznimle (hayata) çıkarmıştın. İsrailoğulları'na âyetlerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.
Diyanet Vakfı:
Allah o zaman şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten) engellemiştim; kendilerine apaçık deliller (mucizeler) getirdiğin zaman içlerinden inkar edenler, "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir" demişlerdi.

veiẕ evḥaytü ile-lḥavâriyyîne en âminû bî vebirasûlî. ḳâlû âmennâ veşhed biennenâ müslimûn.
Türkçe:
Havarilere şunu vahyetmiştim: "Bana ve resulüme iman edin." Şöyle demişlerdi: "İman ettik, sen de tanık ol ki biz, müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız!"
İngilizce:
And behold! I inspired the disciples to have faith in Me and Mine Messenger: they said, 'We have faith, and do thou bear witness that we bow to Allah as Muslims'.
Fransızca:
Et quand J'ai révélé aux Apôtres ceci : "Croyez en Moi et Mon messager (Jésus)". Ils dirent : "Nous croyons; et atteste que nous sommes entièrement soumis".
Almanca:
(Und erinnere daran), als ICH den Jüngern durch Wahy zuteil werden ließ: "Verinnerlicht den Iman an Mich und Meinen Gesandten!" Sie sagten: "Wir haben den Iman verinnerlicht und bezeuge, daß wir gewiß Muslime sind."
Rusça:
Я внушил апостолам: "Уверуйте в Меня и Моего посланника". Они сказали: "Мы уверовали! Засвидетельствуй же, что мы стали мусульманами".
Arapça:
وَإِذْ أَوْحَيْتُ إِلَى الْحَوَارِيِّينَ أَنْ آمِنُوا بِي وَبِرَسُولِي قَالُوا آمَنَّا وَاشْهَدْ بِأَنَّنَا مُسْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani Havarilere: " Bana ve Resulüme iman edin" diye ilham etmiştim. Onlar da: "İman ettik, bizim şüphesiz müslümanlar olduğumuza şahit ol" demişlerdi.
Diyanet Vakfı:
Hani havarilere, "Bana ve peygamberime iman edin" diye ilham etmiştim. Onlar (da), "İman ettik, bizim Allah'a teslim olmuş kimseler (müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol" demişlerdi.

iẕ ḳâle-lḥavâriyyûne yâ `îse-bne meryeme hel yesteṭî`u rabbüke ey yünezzile `aleynâ mâidetem mine-ssemâ'. ḳâle-tteḳu-llâhe in küntüm mü'minîn.
Türkçe:
Havariler demişlerdi ki: "Ey Meryem'in oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" İsa dedi ki: "Eğer müminlerseniz Allah'tan sakının!"
İngilizce:
Behold! the disciples, said: "O Jesus the son of Mary! can thy Lord send down to us a table set (with viands) from heaven?" Said Jesus: "Fear Allah, if ye have faith."
Fransızca:
(Rappelle-toi le moment) où les Apôtres dirent : "ô Jésus, fils de Marie, se peut-il que ton Seigneur fasse descendre sur nous du ciel une table servie ? " Il leur dit : "Craignez plutôt Allah, si vous êtes croyants".
Almanca:
(Und erinnere daran), als die Jünger sagten: "'Isa Ibnu-Maryam! Kann dein HERR für uns einen mit Speisen gedeckten Tisch vom Himmel nach und nach hinabsenden?" Er sagte: "Handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber, solltet ihr Mumin sein."
Rusça:
Вот сказали апостолы: "О Иса (Иисус), сын Марьям (Марии)! Может ли твой Господь ниспослать нам трапезу с неба?" Он сказал: "Бойтесь Аллаха, если вы являетесь верующими".
Arapça:
إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَن يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِّنَ السَّمَاءِ ۖ قَالَ اتَّقُوا اللَّهَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Havariler: " Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" dediler. İsa da: "İnanıyorsanız Allah'tan korkun" dedi.
Diyanet Vakfı:
Hani havariler "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi. O, "İman etmiş kimseler iseniz Allah'tan korkun" cevabını verınişti.

ḳâlû nürîdü en ne'küle minhâ vetaṭmeinne ḳulûbünâ vena`leme en ḳad ṣadaḳtenâ venekûne `aleyhâ mine-şşâhidîn.
Türkçe:
Dediler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim, gönüllerimiz tatmin bulsun, senin bize doğruyu söylediğini bilelim ve buna tanıklık edenlerden olalım!"
İngilizce:
They said: "We only wish to eat thereof and satisfy our hearts, and to know that thou hast indeed told us the truth; and that we ourselves may be witnesses to the miracle."
Fransızca:
Ils dirent : "Nous voulons en manger, rassurer ainsi nos coeurs, savoir que tu nous as réellement dit la vérité et en être parmi les témoins".
Almanca:
Sie sagten: "Wir wollen davon speisen, auch damit unsere Herzen Ruhe finden und damit wir wissen, daß du uns bereits die Wahrheit übermittelt hast und wir dafür Zeugen sein werden."
Rusça:
Они сказали: "Мы хотим отведать ее, чтобы наши сердца успокоились, чтобы мы узнали, что ты сказал нам правду, и чтобы мы были свидетелями о ней".
Arapça:
قَالُوا نُرِيدُ أَن نَّأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ أَن قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Havâriler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalblerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım" dediler.
Diyanet Vakfı:
Onlar "Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini (kesin olarak) bilelim ve ona gözleriyle görmüş şahitler olalım istiyoruz" demişlerdi.

ḳâle `îse-bnü meryeme-llâhümme rabbenâ enzil `aleynâ mâidetem mine-ssemâi tekûnü lenâ `îdel lievvelinâ veâḫirinâ veâyetem mink. verzuḳnâ veente ḫayru-rrâziḳîn.
Türkçe:
Meryem oğlu İsa şöyle yakardı: "Allahım, ey Rabbimiz! Üzerimize gökten bir sofra indir de bizim hem öncekilerimize hem sonrakilerimize bir bayram olsun, senden bir mucize olsun. Rızıklandır bizi! Rızık verenlerin en hayırlısı sensin!"
İngilizce:
Said Jesus the son of Mary: "O Allah our Lord! Send us from heaven a table set (with viands), that there may be for us - for the first and the last of us - a solemn festival and a sign from thee; and provide for our sustenance, for thou art the best Sustainer (of our needs)."
Fransızca:
"ô Allah, notre Seigneur, dit Jésus, fils de Marie, fais descendre du ciel sur nous une table servie qui soit une fête pour nous, pour le premier d'entre nous, comme pour le dernier, ainsi qu'un signe de Ta part. Nourris-nous : Tu es le meilleur des nourrisseurs."
Almanca:
'Isa Ibnu-Maryam sagte: "ALLAH, unser HERR! Sende uns einen mit Speisen gedeckten Tisch vom Himmel herab, damit dieser ein immer wiederkehrendes Fest für uns wird - für die Ersten und für die Letzten von uns, und als Aya von Dir, und gewähre uns Rizq, denn DU bist gewiß Der Beste, Der Rizq gewährt."
Rusça:
Иса (Иисус), сын Марьям (Марии), сказал: "О Аллах, Господь наш! Ниспошли нам трапезу с неба, которая была бы праздником для всех нас, от первого до последнего, и знамением от Тебя. Надели нас уделом, ведь Ты - Наилучший из дарующих удел".
Arapça:
قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنزِلْ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِّنَ السَّمَاءِ تَكُونُ لَنَا عِيدًا لِّأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِّنكَ ۖ وَارْزُقْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meryemoğlu İsa da: "Allah'ım, Rabbımız, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!" dedi.
Diyanet Vakfı:
Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir ayet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.

ḳâle-llâhü innî münezzilühâ `aleyküm. femey yekfür ba`dü minküm feinnî ü`aẕẕibühû `aẕâbel lâ ü`aẕẕibühû eḥadem mine-l`âlemîn.
Türkçe:
Allah dedi ki: "Ben onu üzerinize indireceğim. Ama bundan sonra küfre sapanınıza öyle bir azapla azap edeceğim ki, âlemlerden hiç kimseye böyle bir azap yapmamışım."
İngilizce:
Allah said: "I will send it down unto you: But if any of you after that resisteth faith, I will punish him with a penalty such as I have not inflicted on any one among all the peoples."
Fransızca:
"Oui, dit Allah, Je la ferai descendre sur vous. Mais ensuite, quiconque d'entre vous refuse de croire, Je le châtierai d'un châtiment dont Je ne châtierai personne d'autre dans l'univers."
Almanca:
ALLAH sagte: "Gewiß, ICH lasse ihn zu euch hinabsenden. Wer aber von euch danach Kufr betreibt, den werde ICH doch mit einer Peinigung peinigen, mit der ICH sonst keinen anderen der Menschen peinigen werde."
Rusça:
Аллах ответил: "Я ниспошлю ее вам, но если кто-либо после этого не уверует, то Я подвергну его таким мучениям, которым Я не подвергал никого из миров".
Arapça:
قَالَ اللَّهُ إِنِّي مُنَزِّلُهَا عَلَيْكُمْ ۖ فَمَن يَكْفُرْ بَعْدُ مِنكُمْ فَإِنِّي أُعَذِّبُهُ عَذَابًا لَّا أُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِّنَ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah buyurdu ki: " Ben onu size indireceğim. Fakat bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, ben ona âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azabı yaparım".
Diyanet Vakfı:
Allah da şöyle buyurdu: Ben onu size şüphesiz indireceğim; ama bundan sonra içinizden kim inkar ederse, kainatta hiç bir kimseye etmediğim azabı ona edeceğim!

veiẕ ḳâle-llâhü yâ `îse-bne meryeme eente ḳulte linnâsi-tteḫiẕûnî veümmiye ilâheyni min dûni-llâh. ḳâle sübḥâneke mâ yekûnü lî en eḳûle mâ leyse lî biḥaḳḳ. in küntü ḳultühû feḳad `alimteh. ta`lemü mâ fî nefsî velâ a`lemü mâ fî nefsik. inneke ente `allâmü-lguyûb.
Türkçe:
Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah'ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?" İsa dedi: "Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi bilensin!"
İngilizce:
And behold! Allah will say: "O Jesus the son of Mary! Didst thou say unto men, worship me and my mother as gods in derogation of Allah'?" He will say: "Glory to Thee! never could I say what I had no right (to say). Had I said such a thing, thou wouldst indeed have known it. Thou knowest what is in my heart, Thou I know not what is in Thine. For Thou knowest in full all that is hidden.
Fransızca:
(Rappelle-leur) le moment où Allah dira : "ô Jésus, fils de Marie, est-ce toi qui as dit aux gens : "Prenez-moi, ainsi que ma mère, pour deux divinités en dehors d'Allah ? " Il dira : "Gloire et pureté à Toi ! Il ne m'appartient pas de déclarer ce que je n'ai pas le droit de dire ! Si je l'avais dit, Tu l'aurais su, certes. Tu sais ce qu'il y a en moi, et je ne sais pas ce qu'il y a en Toi. Tu es, en vérité, le grand connaisseur de tout ce qui est inconnu.
Almanca:
(Und erinnere daran), als ALLAH sagte: "'Isa Ibnu-Maryam! Hast du etwa den Menschen gesagt: "Nehmt euch mich und meine Mutter als zwei Gottheiten anstelle von ALLAH?!" Er sagte: "Gepriesen-erhaben bist DU! Mir gebührt es nicht, das zu sagen, wozu ich keine Berechtigung habe. Hätte ich dies gesagt, so hättest DU es bereits gewußt. DU weißt, was in meinem Inneren ist, während ich nicht weiß, was bei Dir ist. Gewiß, DU bist Der Allwissende über alles Verborgene.
Rusça:
Вот сказал Аллах: "О Иса (Иисус), сын Марьям (Марии)! Говорил ли ты людям: "Примите меня и мою мать двумя богами наряду с Аллахом"?" Он сказал: "Пречист Ты! Как я мог сказать то, на что я не имею права? Если бы я сказал такое, Ты знал бы об этом. Ты знаешь то, что у меня в душе, а я не знаю того, что у Тебя в Душе. Воистину, Ты - Ведающий сокровенное.
Arapça:
وَإِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَٰهَيْنِ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ ۚ إِن كُنتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ ۚ تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ ۚ إِنَّكَ أَنتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve Allah demişti ki: "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!".
Diyanet Vakfı:
Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, "Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin" diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, "Haşa! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zatında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.

mâ ḳultü lehüm illâ mâ emertenî bihî eni-`büdü-llâhe rabbî verabbeküm. veküntü `aleyhim şehîdem mâ dümtü fîhim. felemmâ teveffeytenî künte ente-rraḳîbe `aleyhim. veente `alâ külli şey'in şehîd.
Türkçe:
"Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın."
İngilizce:
Never said I to them aught except what Thou didst command me to say, to wit, 'worship Allah, my Lord and your Lord'; and I was a witness over them whilst I dwelt amongst them; when Thou didst take me up Thou wast the Watcher over them, and Thou art a witness to all things.
Fransızca:
Je ne leur ai dit que ce Tu m'avais commandé, (à savoir) : "Adorez Allah, mon Seigneur et votre Seigneur". Et je fus témoin contre eux aussi longtemps que je fus parmi eux. Puis quand Tu m'as rappelé, c'est Toi qui fus leur observateur attentif. Et Tu es témoin de toute chose.
Almanca:
Ich habe ihnen nichts gesagt außer dem, womit DU mich beauftragt hast: Dient ALLAH, meinem HERRN und eurem HERRN. Und ich war Zeuge über sie, solange ich unter ihnen weilte. Doch als DU meine Frist hast ablaufen lassen, warst DU der Wachende über sie. Und DU bist über alles bezeugend.
Rusça:
Я не говорил им ничего, кроме того, что Ты мне велел: "Поклоняйтесь Аллаху, моему Господу и вашему Господу". Я был свидетелем о них, пока находился среди них. Когда же Ты упокоил меня, Ты стал наблюдать за ними. Воистину, Ты - Свидетель всякой вещи.
Arapça:
مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلَّا مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ ۚ وَكُنتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَّا دُمْتُ فِيهِمْ ۖ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنتَ أَنتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ ۚ وَأَنتَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah'a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen herşeyi görensin.
Diyanet Vakfı:
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin.
Sayfalar
