Rubu 227

veinnehû leḥasratün `ale-lkâfirîn.

Türkçe:
Ve o, gerçeği örten nankörler/inkârcılar için tam bir hasrettir.
İngilizce:
But truly (Revelation) is a cause of sorrow for the Unbelievers.
Fransızca:
mais en vérité, ce sera un sujet de regret pour les mécréants,
Almanca:
Und gewiß, er ist doch eine Selbstanklage für die Kafir.
Rusça:
Воистину, это - горе для неверующих.
Arapça:
وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kuşkusuz bu Kur'ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir.
Diyanet Vakfı:
Muhakkak o, kafirler için bir iç yarasıdır.

veinnehû leḥaḳḳu-lyeḳîn.

Türkçe:
Ve o, kesin bilginin tam gerçeğidir.
İngilizce:
But verily it is Truth of assured certainty.
Fransızca:
c'est là la véritable certitude.
Almanca:
Und gewiß, er ist doch das Wahre der Gewißheit.
Rusça:
Воистину, это - несомненная истина.
Arapça:
وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.
Diyanet Vakfı:
Ve o, gerçekten kat'i bilginin ta kendisidir.

fesebbiḥ bismi rabbike-l`ażîm.

Türkçe:
Hadi artık, yüce Rabbinin adını tespih et!
İngilizce:
So glorify the name of thy Lord Most High.
Fransızca:
Glorifie donc le nom de ton Seigneur, le Très Grand !
Almanca:
So lobpreise mit dem allerhabenen Namen deines HERRN!
Rusça:
Прославляй же имя Господа твоего Великого!
Arapça:
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde, haydi tesbih et Rabbinin yüce ismiyle
Diyanet Vakfı:
O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.

seele sâilüm bi`aẕâbiv vâḳi`.

Türkçe:
Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu.
İngilizce:
A questioner asked about a Penalty to befall-
Fransızca:
Un demandeur a réclamé un châtiment inéluctable,
Almanca:
Ein Bittender bat um eine sich ereignende Peinigung
Rusça:
Просящий просил мучения, которые постигают
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir isteyen, olacak azabı istedi.
Diyanet Vakfı:
Bir soran inecek azabı sordu:

lilkâfirîne leyse lehû dâfi`.

Türkçe:
Küfre sapanlar içindir o. Yoktur onu savacak.
İngilizce:
The Unbelievers, the which there is none to ward off,-
Fransızca:
pour les mécréants, que nul ne pourrait repousser,
Almanca:
für die Kafir, für die es keinen Zurückhaltenden gibt
Rusça:
неверующих. Никто не сможет предотвратить его
Arapça:
لِّلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kâfirler için onu savacak yok.
Diyanet Vakfı:
İnkarcılar için; ki onu savacak yoktur,

mine-llâhi ẕi-lme`âric.

Türkçe:
Yükselme boyutlarının/derecelerinin sahibi Allah'tandır o.
İngilizce:
(A Penalty) from Allah, Lord of the Ways of Ascent.
Fransızca:
et qui vient d'Allah, le Maître des voies d'ascension.
Almanca:
von ALLAH, Dem mit den Aufstiegen himmelswärts.
Rusça:
вопреки Аллаху, Владыке ступеней.
Arapça:
مِّنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır.
Diyanet Vakfı:
Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.

ta`rucü-lmelâiketü verrûḥu ileyhi fî yevmin kâne miḳdâruhû ḫamsîne elfe seneh.

Türkçe:
Melekler ve Rûh, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler O'na.
İngilizce:
The angels and the spirit ascend unto him in a Day the measure whereof is (as) fifty thousand years:
Fransızca:
Les Anges ainsi que l'Esprit montent vers Lui en un jour dont la durée est de cinquante mille ans.
Almanca:
Die Engel und der Ruhh steigen auf zu Ihm an einem Yaum, dessen Länge fünfzigtausend Jahre ist.
Rusça:
Ангелы и Дух (Джибриль) восходят к Нему в течение дня, равного пятидесяти тысячам лет.
Arapça:
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.
Diyanet Vakfı:
Melekler ve Ruh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

faṣbir ṣabran cemîlâ.

Türkçe:
Artık güzel bir sabırla sabret!
İngilizce:
Therefore do thou hold Patience,- a Patience of beautiful (contentment).
Fransızca:
Supporte donc, d'une belle patience.
Almanca:
So übe dich in schöner Geduld!
Rusça:
Прояви же красивое терпение.
Arapça:
فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde güzel bir sabır ile sabret.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Şimdi sen güzelce sabret.

innehüm yeravnehû be`îdâ.

Türkçe:
Onlar onu çok uzak görüyorlar.
İngilizce:
They see the (Day) indeed as a far-off (event):
Fransızca:
Ils le (le châtiment) voient bien loin,
Almanca:
Gewiß, sie sehen sie weit entfernt,
Rusça:
Они считают его далеким.
Arapça:
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü onlar onu uzak görürler.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.

venerâhü ḳarîbâ.

Türkçe:
Biz ise onu çok yakın görüyoruz.
İngilizce:
But We see it (quite) near.
Fransızca:
alors que Nous le voyons bien proche,
Almanca:
und WIR sehen sie nahe,
Rusça:
Мы же видим, что оно близко.
Arapça:
وَنَرَاهُ قَرِيبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz ise onu yakın görüyoruz.
Diyanet Vakfı:
Biz ise onu yakın görmekteyiz.

Sayfalar

Rubu 227 beslemesine abone olun.