
veevḥaynâ ilâ mûsâ en esri bi`ibâdî inneküm müttebe`ûn.
Türkçe:
Mûsa'ya şunu vahyettik: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar.
İngilizce:
By inspiration we told Moses: "Travel by night with my servants; for surely ye shall be pursued."
Fransızca:
Et Nous révélâmes à Moïse [ceci]: "Pars de nuit avec Mes serviteurs, car vous serez poursuivis".
Almanca:
Und WIR ließen Musa Wahy zuteil werden: "Ziehe mit Meinen Dienern nachts aus, denn gewiß, ihr werdet verfolgt."
Rusça:
Мы внушили Мусе (Моисею): "Отправляйся в путь с Моими рабами ночью, ибо вас будут преследовать".
Arapça:
۞ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz, Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz" diye vahyettik.
Diyanet Vakfı:
Musa'ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik.

feersele fir`avnü fi-lmedâini ḥâşirîn.
Türkçe:
Bunun üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi:
İngilizce:
Then Pharaoh sent heralds to (all) the Cities,
Fransızca:
Puis, Pharaon envoya des rassembleurs [dire] dans les villes :
Almanca:
Dann schickte Pharao in die Städte Versammelnde:
Rusça:
Фараон разослал по городам сборщиков.
Arapça:
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
Diyanet Vakfı:
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

inne hâülâi leşirẕimetün ḳalîlûn.
Türkçe:
"Kuşkusuz bunlar, küçücük bir topluluktur."
İngilizce:
(Saying): "These (Israelites) are but a small band,
Fransızca:
"Ce sont, en fait, une bande peu nombreuse,
Almanca:
"Gewiß, diese sind doch nur eine unbedeutende kleine Gruppe,
Rusça:
Он сказал: "Это - всего лишь малочисленная кучка.
Arapça:
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır.
Diyanet Vakfı:
"Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır."

veinnehüm lenâ legâiżûn.
Türkçe:
"Fakat bize gerçekten öfke püskürüyolar."
İngilizce:
And they are raging furiously against us;
Fransızca:
mais ils nous irritent,
Almanca:
und gewiß, sie sind für uns doch Verärgernde,
Rusça:
Они разгневали нас,
Arapça:
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar.
Diyanet Vakfı:
"(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir."

veinnâ lecemî`un ḥâẕirûn.
Türkçe:
"Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz."
İngilizce:
But we are a multitude amply fore-warned.
Fransızca:
tandis que nous sommes tous vigilants".
Almanca:
und gewiß, wir sind alle doch Achtgebende."
Rusça:
и мы все должны быть настороже".
Arapça:
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız. (diyor ve dedirtiyordu.)
Diyanet Vakfı:
"Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu).

feaḫracnâhüm min cennâtiv ve`uyûn.
Türkçe:
Bunun üzerine biz onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.
İngilizce:
So We expelled them from gardens, springs,
Fransızca:
Ainsi, Nous les fîmes donc sortir des jardins, des sources,
Almanca:
Dann vertrieben WIR sie aus Dschannat, Quellen,
Rusça:
Мы вынудили их покинуть сады и источники,
Arapça:
فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan,
Diyanet Vakfı:
Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, çıkardık.

vekünûziv vemeḳâmin kerîm.
Türkçe:
Hazinelerinden, mutlu-kutlu yerlerinden ettik.
İngilizce:
Treasures, and every kind of honourable position;
Fransızca:
des trésors et d'un lieu de séjour agréable.
Almanca:
Schätzen und edlem Aufenthalt.
Rusça:
сокровища и благородные места.
Arapça:
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık.
Diyanet Vakfı:
Hazinelerden ve değerli bir yerlerden.

keẕâlik. veevraŝnâhâ benî isrâîl.
Türkçe:
Böylece oralara İsrailoğullarını vâris kıldık.
İngilizce:
Thus it was, but We made the Children of Israel inheritors of such things.
Fransızca:
Il en fut ainsi ! Et Nous les donnâmes en héritage aux enfants d'Israël.
Almanca:
Solcherart und WIR ließen sie die Kinder Israils beerben.
Rusça:
Вот так! Мы позволили унаследовать это сынам Исраила (Израиля).
Arapça:
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.
Diyanet Vakfı:
Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.

feetbe`ûhüm müşriḳîn.
Türkçe:
Firavun ve adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar.
İngilizce:
So they pursued them at sunrise.
Fransızca:
Au lever du soleil, ils les poursuivirent.
Almanca:
Dann folgten sie ihnen beim Sonnenaufgang,
Rusça:
Они последовали за ними на восходе.
Arapça:
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.
Diyanet Vakfı:
Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.

felemmâ terâe-lcem`âni ḳâle aṣḥâbü mûsâ innâ lemüdrakûn.
Türkçe:
İki topluluk birbirini görecek hale gelince, Mûsa'nın adamları seslendi: "İşte şimdi yakalandık!"
İngilizce:
And when the two bodies saw each other, the people of Moses said: "We are sure to be overtaken."
Fransızca:
Puis, quand les deux partis se virent, les compagnons de Moïse dirent : "Nous allons être rejoints".
Almanca:
und als beide Gruppierungen sich gegenseitig sahen, sagten die Weggenossen von Musa: "Gewiß, wir werden doch noch eingeholt:"
Rusça:
Когда два сборища увидели друг друга, сподвижники Мусы (Моисея) сказали: "Нас непременно настигнут".
Arapça:
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık! dediler.
Diyanet Vakfı:
İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları: İşte yakalandık! dediler.
Sayfalar
