Rubu 139

 
00:00

heyhâte heyhâte limâ tû`adûn.

Arapça:

۞ هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ

Türkçe:

"Heyhat! Size vaat edilen o şey ne kadar uzak!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!

Diyanet Vakfı:

"Bu size vadedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!"

İngilizce:

Far, very far is that which ye are promised!

Fransızca:

Loin, loin, ce qu'on vous promet !

Almanca:

Unglaubwürdig, ziemlich unglaubwürdig ist das, was euch versprochen wird.

Rusça:

Невероятно, невероятно то, что обещано вам!

Açıklama:
 
00:00

in hiye illâ ḥayâtüne-ddünyâ nemûtü venaḥyâ vemâ naḥnü bimeb`ûŝîn.

Arapça:

إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ

Türkçe:

"Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız ama biz tekrar diriltilecek değiliz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.

Diyanet Vakfı:

"Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz."

İngilizce:

There is nothing but our life in this world! We shall die and we live! But we shall never be raised up again!

Fransızca:

Ce n'est là que notre vie présente : nous mourons et nous vivons; et nous ne serons jamais ressuscités.

Almanca:

Es gibt nur unser diesseitiges Leben, wir sterben und leben und wir werden nie erweckt.

Rusça:

Нет ничего, кроме нашей жизни в этом мире. Мы умираем и живем, и мы не будем воскрешены.

Açıklama:
 
00:00

in hüve illâ racülün-fterâ `ale-llâhi keẕibev vemâ naḥnü lehû bimü'minîn.

Arapça:

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ

Türkçe:

"O, yalan düzüp Allah'a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.

Diyanet Vakfı:

"Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."

İngilizce:

He is only a man who invents a lie against Allah, but we are not the ones to believe in him!

Fransızca:

Ce n'est qu'un homme qui forge un mensonge contre Allah; et nous ne croirons pas en lui".

Almanca:

Er ist nur ein Mann, der im Namen ALLAHs Lügen erfindet, und wir werden an ihn den Iman nicht verinnerlichen."

Rusça:

Он - всего лишь человек, который возвел навет на Аллаха, и мы не веруем в него".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.

Arapça:

قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

Türkçe:

O peygamber şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!"

Diyanet Vakfı:

O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!

İngilizce:

(The prophet) said: "O my Lord! help me: for that they accuse me of falsehood."

Fransızca:

Il dit : "Seigneur ! Apporte-moi secours parce qu'ils me traitent de menteur".

Almanca:

Er sagte: "Mein HERR! Stehe mir bei wegen dem, wie sie mich der Lüge bezichtigten."

Rusça:

Он сказал: "Господи! Помоги мне, ведь они сочли меня лжецом!"

Açıklama:
 
00:00

ḳâle `ammâ ḳalîlil leyuṣbiḥunne nâdimîn.

Arapça:

قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَّيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ

Türkçe:

Allah buyurdu: "Biraz sonra kesinlikle pişman olacaklar."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman olacaklar!"

Diyanet Vakfı:

Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!

İngilizce:

(Allah) said: "In but a little while, they are sure to be sorry!"

Fransızca:

[Allah] dit : "Oui, bientôt ils en viendront aux regrets".

Almanca:

ER sagte: "In Kürze werden sie es doch noch bereuen."

Rusça:

Он (Аллах) сказал: "Очень скоро они будут раскаиваться".

Açıklama:
 
00:00

feeḫaẕethümu-ṣṣayḥatü bilḥaḳḳi fece`alnâhüm guŝââ. febü`del lilḳavmi-żżâlimîn.

Arapça:

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Türkçe:

Nihayet, o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!

Diyanet Vakfı:

Nitekim, vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!

İngilizce:

Then the Blast overtook them with justice, and We made them as rubbish of dead leaves (floating on the stream of Time)! So away with the people who do wrong!

Fransızca:

Le cri, donc, les saisit en toute justice; puis Nous les rendîmes semblables à des débris emportés par le torrent. Que disparaissent à jamais les injustes !

Almanca:

Dann richtete der Schrei sie in gerechter Weise zugrunde. Dann machten WIR sie als Überrest. Also nieder mit den unrecht-begehenden Leuten!

Rusça:

Вопль поразил их по справедливости, и Мы обратили их в подобие сора, растворенного в потоке. Да сгинут люди несправедливые!

Açıklama:
 
00:00

ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳurûnen âḫarîn.

Arapça:

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ

Türkçe:

Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

Diyanet Vakfı:

Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.

İngilizce:

Then We raised after them other generations.

Fransızca:

Puis après eux Nous avons créé d'autres générations.

Almanca:

Dann ließen WIR nach ihnen andere Generationen entstehen.

Rusça:

Вслед за ними Мы сотворили другие поколения.

Açıklama:
 
00:00

mâ tesbiḳu min ümmetin ecelehâ vemâ yeste'ḫirûn.

Arapça:

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ

Türkçe:

Hiçbir ümmet ne süresinden ileri geçebilir ne de geri kalır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

Diyanet Vakfı:

Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

İngilizce:

No people can hasten their term, nor can they delay (it).

Fransızca:

Nulle communauté ne peut avancer ni reculer son terme.

Almanca:

Weder verlegt eine Umma ihre Frist vor, noch zögern sie diese hinaus.

Rusça:

Ни одна община не может опередить свой срок или отложить его.

Açıklama:
 
00:00

ŝümme erselnâ rusülenâ tetrâ. küllemâ câe ümmeter rasûlühâ keẕẕebûhü feetba`nâ ba`ḍahüm ba`ḍav vece`alnâhüm eḥâdîŝ. febü`del liḳavmil lâ yü'minûn.

Arapça:

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ ۖ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ

Türkçe:

Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

Diyanet Vakfı:

Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikayelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

İngilizce:

Then sent We our messengers in succession: every time there came to a people their messenger, they accused him of falsehood: so We made them follow each other (in punishment): We made them as a tale (that is told): So away with a people that will not believe!

Fransızca:

Ensuite, Nous envoyâmes successivement Nos messagers. Chaque fois qu'un messager se présentait à sa communauté, ils le traitaient de menteur. Et Nous les fîmes succéder les unes aux autres [dans la destruction], et Nous en fîmes des thèmes de récits légendaires. Que disparaissent à jamais les gens qui ne croient pas !

Almanca:

Dann entsandten WIR Unsere Gesandten einen nach dem anderen. Immer wieder, wenn zu einer Umma ihr Gesandter kam, bezichtigten sie ihn der Lüge. Sogleich ließen WIR die einen den anderen (in der Vernichtung) folgen, und machten sie zum Objekt von Erzählungen. Also nieder mit Leuten, die den Iman nicht verinnerlichen.

Rusça:

Потом Мы отправляли одного за другим Наших посланников. Каждый раз, когда к какому-либо народу приходил посланник, они нарекали его лжецом. Мы отправляли их одних за другими на погибель и сделали их предметом сказаний. Да сгинут люди неверующие!

Açıklama:
 
00:00

ŝümme erselnâ mûsâ veeḫâhü hârûne biâyâtinâ vesülṭânim mübîn.

Arapça:

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ

Türkçe:

Sonra, Mûsa ile kardeşi Hârun'u mucizelerimizle, açık bir kanıtla gönderdik;

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa'yı ve kardeşi Harun'u gönderdik.

Diyanet Vakfı:

Sonra ayetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun'u gönderdik.

İngilizce:

Then We sent Moses and his brother Aaron, with Our Signs and authority manifest,

Fransızca:

Ensuite, Nous envoyâmes Moïse et son frère Aaron avec Nos prodiges et une preuve évidente,

Almanca:

Dann entsandten WIR Musa und seinen Bruder Harun mit Unseren Ayat und einem eindeutigen Beweis

Rusça:

Потом Мы отправили Мусу (Моисея) и его брата Харуна (Аарона) с Нашими знамениями и ясным доказательством

Açıklama:

Sayfalar

Rubu 139 beslemesine abone olun.