İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

elem tera ile-lleẕîne beddelû ni`mete-llâhi küfrav veeḥallû ḳavmehüm dâra-lbevâr.
Türkçe:
Bakmadın mı şunlara ki, Allah'ın nimetini inkârla/nankörlükle değiştirdiler ve toplumlarını helâk yurduna kondurdular.
İngilizce:
Hast thou not turned thy vision to those who have changed the favour of Allah. Into blasphemy and caused their people to descend to the House of Perdition?-
Fransızca:
Ne vois-tu point ceux qui troquent les bienfaits d'Allah contre l'ingratitude et établissent leur peuple dans la demeure de la perdition
Almanca:
Hast du etwa nicht gesehen diejenigen, welche die Gaben ALLAHs mit Kufr vertauschten und ihre Leute in die Stätte des Untergangs brachten?!
Rusça:
Разве ты не видел тех, которые обменяли милость Аллаха на неверие и ввергли свой народ в Обитель погибели -
Arapça:
۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللَّهِ كُفْرًا وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın nimetlerine nankörlükle karşılık veren ve sonunda milletlerini helak yurduna konduranları görmedin mi?
Diyanet Vakfı:
Allah'ın nimetine nankörlükle karşılık veren ve sonunda kavimlerini helak yurduna sürükleyenleri görmedin mi?

cehennem. yaṣlevnehâ. vebi'se-lḳarâr.
Türkçe:
Yaslanacakları cehenneme kondurdular. Ne kötü bir duruş yeridir o!
İngilizce:
Into Hell? They will burn therein,- an evil place to stay in!
Fransızca:
...l'Enfer, où ils brûleront ? Et quel mauvais gîte !
Almanca:
Es ist Dschahannam, darin werden sie hineingeworfen. Und erbärmlich ist der Aufenthaltsort!
Rusça:
Геенну, в которой они будут гореть? Как же скверно это местопребывание!
Arapça:
جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا ۖ وَبِئْسَ الْقَرَارُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, cehenneme girecekler. O ne kötü karargâhtır.
Diyanet Vakfı:
Onlar cehenneme girecekler. O ne kötü karargahtır!

vece`alû lillâhi endâdel liyüḍillû `an sebîlih. ḳul temette`û feinne meṣîraküm ile-nnâr.
Türkçe:
Yolundan saptırmak için Allah'a eşler uydurdular. De ki: "Hadi, nimetlenin! Sonunda varacağınız yer ateştir."
İngilizce:
And they set up (idols) as equal to Allah, to mislead (men) from the Path! Say: "Enjoy (your brief power)! But verily ye are making straightway for Hell!"
Fransızca:
Et ils ont donné à Allah des égaux afin d'égarer (les gens) de Son sentier. - Dis : "Jouissez [de cette vie] car votre destination sera le feu".
Almanca:
Und sie schrieben ALLAH etwas Ebenbürtiges zu, damit sie von Seinem Weg abhalten. Sag: "Lasst euch nur vergnügen. Denn euer Werden führt unweigerlich ins Feuer."
Rusça:
Они признавали равных Аллаху, чтобы сбить других с Его пути. Скажи: "Пользуйтесь благами, но ваш путь лежит в Огонь".
Arapça:
وَجَعَلُوا لِلَّهِ أَندَادًا لِّيُضِلُّوا عَن سَبِيلِهِ ۗ قُلْ تَمَتَّعُوا فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى النَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın yolundan saptırmak için Allah'a eşler koştular. De ki: "Şimdilik eğleniniz! Çünkü varacağınız yer ateştir. "
Diyanet Vakfı:
(İnsanları) Allah yolundan saptırmak için O'na ortaklar koştular. De ki: (İstediğiniz gibi) yaşayın! Çünkü dönüşünüz ateşedir.

ḳul li`ibâdiye-lleẕîne âmenû yüḳîmu-ṣṣalâte veyünfiḳû mimmâ razaḳnâhüm sirrav ve`alâniyetem min ḳabli ey ye'tiye yevmül lâ bey`un fîhi velâ ḫilâl.
Türkçe:
İnanan kullarıma söyle: Namazı/duayı yerine getirsinler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun olmadığı o gün gelmeden önce, gizli ve açık infak etsinler.
İngilizce:
Speak to my servants who have believed, that they may establish regular prayers, and spend (in charity) out of the sustenance we have given them, secretly and openly, before the coming of a Day in which there will be neither mutual bargaining nor befriending.
Fransızca:
Dis à Mes serviteurs qui ont cru, qu'ils accomplissent la Salat et qu'ils dépensent [dans le bien] en secret et en public de ce que Nous leur avons attribué, avant que vienne le jour où il n'y a ni rachat ni amitié.
Almanca:
Sag zu meinen Dienern, die den Iman verinnerlicht haben, daß sie das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichten und vom Rizq geben, das WIR ihnen gewährten - heimlich und öffentlich, bevor ein Tag eintrifft, an dem weder Kaufen noch Freundschaften gelten.
Rusça:
Скажи тем из Моих рабов, которые уверовали, чтобы они совершали намаз и расходовали явно и тайно из того, чем Мы их наделили, пока не наступит день, когда не будет ни торга, ни дружбы.
Arapça:
قُل لِّعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا يُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُنفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: "Namazı dosdoğru kılsınlar, alışveriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar."
Diyanet Vakfı:
İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alışveriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.

allâhü-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa veenzele mine-ssemâi mâen feaḫrace bihî mine-ŝŝemerâti rizḳal leküm. veseḫḫara lekümü-lfülke litecriye fi-lbaḥri biemrih. veseḫḫara lekümü-l'enhâr.
Türkçe:
Allah odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi. Irmakları da emrinize verdi.
İngilizce:
It is Allah Who hath created the heavens and the earth and sendeth down rain from the skies, and with it bringeth out fruits wherewith to feed you; it is He Who hath made the ships subject to you, that they may sail through the sea by His command; and the rivers (also) hath He made subject to you.
Fransızca:
Allah, c'est Lui qui a crée les cieux et la terre et qui, du ciel, a fait descendre l'eau; grâce à laquelle Il a produit des fruits pour vous nourrir. Il a soumis à votre service les vaisseaux qui, par Son ordre, voguent sur la mer. Et Il a soumis à votre service les rivières.
Almanca:
ALLAH ist Derjenige, Der die Himmel und die Erde erschuf und vom Himmel Wasser fallen ließ, und damit Früchte hervorbrachte als Rizq für euch. Und ER machte euch die Schiffe gratis fügbar, damit sie auf dem Meer nach Seiner Bestimmung fahren. Auch machte ER euch die Flüsse gratis fügbar.
Rusça:
Аллах - Тот, Кто создал небеса и землю, ниспослал с неба воду и взрастил ею плоды для вашего пропитания, подчинил вам корабли, которые плывут по морям по Его воле, подчинил вам реки,
Arapça:
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَّكُمْ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْأَنْهَارَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah öyle bir Allah'tır ki; gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı; emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, ırmakları da emrinize verdi.
Diyanet Vakfı:
(O öyle lütufkar) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.

veseḫḫara lekümü-şşemse velḳamera dâibeyn. veseḫḫara lekümü-lleyle vennehâr.
Türkçe:
Görevlerini şaşmadan yapmak üzere Güneş'i ve Ay'ı da size boyun eğdirdi. Geceyi ve gündüzü de hizmetinize verdi.
İngilizce:
And He hath made subject to you the sun and the moon, both diligently pursuing their courses; and the night and the day hath he (also) made subject to you.
Fransızca:
Et pour vous, Il a assujetti le soleil et la lune à une perpétuelle révolution. Et Il vous a assujetti la nuit et le jour.
Almanca:
Ebenso machte ER euch die Sonne und den Mond gratis fügbar, in ständiger Bewegung. Auch machte ER euch die Nacht und den Tag gratis fügbar.
Rusça:
подчинил вам солнце и луну, непрестанно движущиеся по своим орбитам, подчинил вам ночь и день.
Arapça:
وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَائِبَيْنِ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi.
Diyanet Vakfı:
Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.

veâtâküm min külli mâ seeltümûh. vein te`uddû ni`mete-llâhi lâ tuḥṣûhâ. inne-l'insâne leżalûmün keffâr.
Türkçe:
Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok nankördür.
İngilizce:
And He giveth you of all that ye ask for. But if ye count the favours of Allah, never will ye be able to number them. Verily, man is given up to injustice and ingratitude.
Fransızca:
Il vous a accordé de tout ce que vous Lui avez demandé. Et si vous comptiez les bienfaits d'Allah, vous ne sauriez les dénombrer. L'homme est vraiment très injuste, très ingrat.
Almanca:
ER gab euch noch von alledem, worum ihr Ihn gebeten habt. Und würdet ihr die Gaben ALLAHs aufzählen wollen, würdet ihr sie nie umfassend erfassen können. Gewiß, der Mensch ist doch äußerst unrecht-begehend, äußerst undankbar.
Rusça:
Он даровал вам все, о чем вы просили. Если вы станете считать милости Аллаха, то не сможете сосчитать их. Воистину, человек несправедлив и неблагодарен.
Arapça:
وَآتَاكُم مِّن كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ ۚ وَإِن تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا ۗ إِنَّ الْإِنسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. Allah'ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.
Diyanet Vakfı:
O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!

veiẕ ḳâle ibrâhîmü rabbi-c`al hâẕe-lbelede âminev vecnübnî vebenîye en na`büde-l'aṣnâm.
Türkçe:
Bir zaman, İbrahim şöyle demişti: "Rabbim, bu beldeyi güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut!"
İngilizce:
Remember Abraham said: "O my Lord! make this city one of peace and security: and preserve me and my sons from worshipping idols.
Fransızca:
Et (rappelle-toi) quand Abraham dit : "ô mon Seigneur, fais de cette cité un lieu sûr, et préserve-moi ainsi que mes enfants de l'adoration des idoles.
Almanca:
Und (erinnere daran), als Ibrahim sagte: "Mein HERR! Mache diesen Ort sicher und lasse es mir und meinen Söhnen fern sein, daß wir die Götzen anbeten!
Rusça:
Вот Ибрахим (Авраам) сказал: "Господи! Сделай этот город безопасным и убереги меня и моих сыновей от поклонения идолам.
Arapça:
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَن نَّعْبُدَ الْأَصْنَامَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hatırla ki; Bir zaman İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!
Diyanet Vakfı:
Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!"

rabbi innehünne aḍlelne keŝîram mine-nnâs. femen tebi`anî feinnehû minnî. vemen `aṣânî feinneke gafûrur raḥîm.
Türkçe:
"Rabbim, onlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık beni izleyen bendendir. Bana isyan edene gelince, onun hakkında sen Gafûr ve Rahîm'sin.
İngilizce:
O my Lord! they have indeed led astray many among mankind; He then who follows my (ways) is of me, and he that disobeys me,- but Thou art indeed Oft-forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
ô mon Seigneur, elles (les idoles) ont égaré beaucoup de gens. Quiconque me suit est des miens. Quand a celui qui me désobéit... c'est Toi, le Pardonneur, le Très Miséricordieux !
Almanca:
Mein HERR! Gewiß, sie haben sehr viele von den Menschen in die Irre geführt. Also wer mir folgt, der gehört zweifelsohne zu mir, und wer mir widerspricht - so bist DU gewiß allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Господи! Воистину, они ввели в заблуждение многих людей. Тот, кто последует за мной, относится ко мне. А если кто ослушается меня, то ведь Ты - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ ۖ فَمَن تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي ۖ وَمَنْ عَصَانِي فَإِنَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbim! Çünkü onlar (putlar) insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular. Şimdi kim bana uyarsa, o bendendir; kim bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.
Diyanet Vakfı:
"Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin."
Sayfalar
