Rubu 105

rabbenâ innî eskentü min ẕürriyyetî bivâdin gayri ẕî zer`in `inde beytike-lmüḥarrami rabbenâ liyüḳîmu-ṣṣalâte fec`al ef'idetem mine-nnâsi tehvî ileyhim verzuḳhüm mine-ŝŝemerâti le`allehüm yeşkürûn.

Türkçe:
"Ey Rabbimiz! Ben, çocuklarımdan bir kısmını senin kutsal evinin yanındaki, ziraata elverişsiz vadiye yerleştirdim ki, namazı/duayı yerine getirsinler, ey Rabbimiz! Sen de insanlardan bazı gönülleri, onlardan hoşlanır yap. Çeşitli meyvelerle onları rızıklandır ki, şükredebilsinler!"
İngilizce:
O our Lord! I have made some of my offspring to dwell in a valley without cultivation, by Thy Sacred House; in order, O our Lord, that they may establish regular Prayer: so fill the hearts of some among men with love towards them, and feed them with fruits: so that they may give thanks.
Fransızca:
ô notre Seigneur, j'ai établi une partie de ma descendance dans une vallée sans agriculture, près de Ta Maison sacrée [la Kaaba], - ô notre Seigneur - afin qu'ils accomplissent la Salat. Fais donc que se penchent vers eux les coeurs d'une partie des gens. Et nourris-les de fruits. Peut-être seront-ils reconnaissants ?
Almanca:
Unser HERR! Ich ließ von meiner Nachkommenschaft in einem unfruchtbaren Tal nieder - bei Deinem 1 Muharram-Haus , unser HERR! - damit sie das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichten. So lasse Herzen von Menschen ihnen zugeneigt sein und gewähre ihnen Rizq von den Früchten, damit sie sich dankbar erweisen.
Rusça:
Господь наш! Я поселил часть моего потомства в долине, где нет злаков, у Твоего Заповедного дома. Господь наш! Пусть они совершают намаз. Наполни сердца некоторых людей любовью к ним и надели их плодами, - быть может, они будут благодарны.
Arapça:
رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyti Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.
Diyanet Vakfı:
"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kabe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler."

rabbenâ inneke ta`lemü mâ nuḫfî vemâ nü`lin. vemâ yaḫfâ `ale-llâhi min şey'in fi-l'arḍi velâ fi-ssemâ'.

Türkçe:
"Rabbimiz, hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Yerde de gökte de hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."
İngilizce:
O our Lord! truly Thou dost know what we conceal and what we reveal: for nothing whatever is hidden from Allah, whether on earth or in heaven.
Fransızca:
ô notre Seigneur, Tu sais, vraiment, ce que nous cachons et ce que nous divulguons : - et rien n'échappe à Allah, ni sur terre, ni au ciel ! -
Almanca:
Unser HERR! DU weißt zweifellos, was wir verbergen und was wir offenlegen. Und ALLAH bleibt nichts verborgen, weder auf Erden, noch im Himmel.
Rusça:
Господь наш! Тебе ведомо то, что мы утаиваем, и то, что мы обнародуем. Ничто не скроется от Аллаха ни на земле, ни на небесах.
Arapça:
رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ ۗ وَمَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِن شَيْءٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin. Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.
Diyanet Vakfı:
"Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."

elḥamdü lillâhi-lleẕî vehebe lî `ale-lkiberi ismâ`île veisḥâḳ. inne rabbî lesemî`u-ddü`â'.

Türkçe:
"İhtiyar yaşımda bana, İsmail ve İshak'ı bağışlayan Allah'a hamt olsun! Benim Rabbim, duayı gerçekten çok iyi duyar."
İngilizce:
Praise be to Allah, Who hath granted unto me in old age Isma'il and Isaac: for truly my Lord is He, the Hearer of Prayer!
Fransızca:
Louange à Allah, qui en dépit de ma vieillesse, m'a donné Ismaël et Isaac. Certes, mon Seigneur entend bien les prières.
Almanca:
Alhamdulillah: Alles Lob gebührt ALLAH, Der mir im hohen Alter Isma'il und Ishaq schenkte. Gewiß, mein HERR ist zweifelsohne des Bittgebets Allerhörend.
Rusça:
Хвала Аллаху, который даровал мне на старости лет Исмаила (Измаила) и Исхака (Исаака). Воистину, мой Господь внимает мольбе.
Arapça:
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ ۚ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاءِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İhtiyarlık halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitir.
Diyanet Vakfı:
"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."

rabbi-c`alnî müḳîme-ṣṣalâti vemin ẕürriyyetî. rabbenâ veteḳabbel dü`â'.

Türkçe:
"Rabbim! Beni, namazı/duayı yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et!"
İngilizce:
O my Lord! make me one who establishes regular Prayer, and also (raise such) among my offspring O our Lord! and accept Thou my Prayer.
Fransızca:
ô mon Seigneur ! Fais que j'accomplisse assidûment la Salat ainsi qu'une partie de ma descendance; exauce ma prière, ô notre Seigneur !
Almanca:
Mein HERR! Laß mich des rituellen Gebets ordnungsgemäßer Verrichtender sein sowie von meiner Nachkommenschaft. Mein HERR! Und erfülle mein Bittgebet!
Rusça:
Господи! Включи меня и часть моего потомства в число тех, кто совершает намаз. Господь наш! Прими мою мольбу.
Arapça:
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي ۚ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et!
Diyanet Vakfı:
"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!"

rabbene-gfir lî velivâlideyye velilmü'minîne yevme yeḳûmü-lḥisâb.

Türkçe:
"Rabbimiz, hesabın ortaya geleceği gün; beni, anne-babamı ve inananları affet!"
İngilizce:
O our Lord! cover (us) with Thy Forgiveness - me, my parents, and (all) Believers, on the Day that the Reckoning will be established!
Fransızca:
ô notre Seigneur ! pardonne-moi, ainsi qu'à mes père et mère et aux croyants, le jour de la reddition des comptes".
Almanca:
Mein HERR! Vergib mir, meinen Eltern und den Mumin am Tag, wenn das Zur-Rechenschaft- Ziehen feststeht."
Rusça:
Господь наш! Прости меня, моих родителей и верующих в тот день, когда будет представлен счет".
Arapça:
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, anababamı ve müminleri bağışla!
Diyanet Vakfı:
"Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!"

velâ taḥsebenne-llâhe gâfilen `ammâ ya`melu-żżâlimûne. innemâ yü'eḫḫiruhüm liyevmin teşḫaṣu fîhi-l'ebṣâr.

Türkçe:
Sakın, Allah'ı, zalimlerin yapmakta olduğundan habersiz sanma. O, onları, gözlerin korkudan donup kalacağı bir güne erteliyor, hepsi bu...
İngilizce:
Think not that Allah doth not heed the deeds of those who do wrong. He but giveth them respite against a Day when the eyes will fixedly stare in horror,-
Fransızca:
Et ne pense point qu'Allah soit inattentif à ce que font les injustes. Ils leur accordera un délai jusqu'au jour où leurs regards se figeront.
Almanca:
Und denke niemals, daß ALLAH dem gegenüber achtlos ist, was die Unrecht- Begehenden tun. ER hält sie nur für einen Tag zurück, an dem die Blicke erstarren werden.
Rusça:
Не думай, что Аллах не ведает о том, что творят беззаконники. Он лишь дает им отсрочку до того дня, когда закатятся взоры.
Arapça:
وَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ ۚ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gâfil olduğunu sanma! Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa fırlayacağı güne erteler.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.

mühti`îne muḳni`î ruûsihim lâ yerteddü ileyhim ṭarfühüm. veef'idetühüm hevâ'.

Türkçe:
Başlarını dikerek koşuşurlar. Bakışları kendilerine dönmez. Yürekleri tamamen boşalmıştır.
İngilizce:
They running forward with necks outstretched, their heads uplifted, their gaze returning not towards them, and their hearts a (gaping) void!
Fransızca:
Ils courront [suppliant], levant la tête, les yeux hagards et les coeurs vides.
Almanca:
Sie werden ängstlich hineilen mit hochgehaltenen Köpfen, ohne daß ihre Wimpern dabei auch nur zucken. Und sie sind verwirrt.
Rusça:
Они будут спешить с запрокинутыми головами. Взоры не будут возвращаться к ним, а их сердца будут опустошены (переполнены страхом и лишены всех иных чувств).
Arapça:
مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لَا يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ ۖ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün, başlarını dikerek koşacaklar, gözleri kendilerine bile dönmeyecek ve gönülleri bomboş kalacaktır.
Diyanet Vakfı:
Zihinleri bomboş olarak kendilerine bile dönüp bakamaz durumda, gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar.

veenẕiri-nnâse yevme ye'tîhimü-l`aẕâbü feyeḳûlü-lleẕîne żalemû rabbenâ eḫḫirnâ ilâ ecelin ḳarîbin nücib da`veteke venettebi`i-rrusül. evelem tekûnû aḳsemtüm min ḳablü mâ leküm min zevâl.

Türkçe:
İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi?
İngilizce:
So warn mankind of the Day when the Wrath will reach them: then will the wrong-doers say: "Our Lord! respite us (if only) for a short term: we will answer Thy call, and follow the messengers!" "What! were ye not wont to swear aforetime that ye should suffer no decline?
Fransızca:
Et avertis les gens du jour où le châtiment les atteindra et ceux qui auront été injustes diront : "ô notre Seigneur accorde-nous un court délai, nous répondrons à Ton appel et suivront les messagers". - N'avez-vous pas juré auparavant que vous ne deviez jamais disparaître ?
Almanca:
Und warne die Menschen vor einem Tag, an dem ihnen die Peinigung zuteil wird, dann werden diejenigen, die Unrecht begingen, sagen: "Unser HERR! Halte uns für eine kurze Zeit zurück, dann werden wir Deiner Botschaft annehmen und den Gesandten folgen." Habt ihr etwa vorher nicht zu schwören gepflegt, daß ihr nicht vergehen würdet?!
Rusça:
Предостерегай людей от того дня, когда к ним явятся мучения. Тогда те, которые поступали несправедливо, скажут: "Господь наш! Дай нам отсрочку на маленький срок, и мы ответим на Твой призыв и последуем за посланниками". Им будет сказано: "Разве раньше вы не клялись, что не покинете земной мир?
Arapça:
وَأَنذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ نُّجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ ۗ أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُم مِّن قَبْلُ مَا لَكُم مِّن زَوَالٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Peygamber! İnsanları, azabın geleceği gün ile korkut. O gün, zalimler şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir zamana kadar ertele de senin davetine uyalım ve peygamberlere tâbi olalım." Onlara: "Daha önce ahirete intikal etmeyeceğinize dair yemin etmemiş miydiniz?" denilir.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin: "Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine uyalım ve peygamberlere tabi olalım" diyecekleri gün hakkında insanları uyar. (Onlara denilir ki:) "Daha önce, sizin için bir zeval olmadığına, yemin etmemiş miydiniz? "

vesekentüm fî mesâkini-lleẕîne żalemû enfüsehüm vetebeyyene leküm keyfe fe`alnâ bihim veḍarabnâ lekümü-l'emŝâl.

Türkçe:
Siz de o kendilerine zulmetmiş olanların barınaklarında oturmuştunuz. Onlara nasıl davrandığımız size açık-seçik belli olmuştu. Size örnekler de vermiştik.
İngilizce:
And ye dwelt in the dwellings of men who wronged their own souls; ye were clearly shown how We dealt with them; and We put forth (many) parables in your behoof!
Fransızca:
Et vous avez habité, les demeures de ceux qui s'étaient fait du tord à eux-mêmes. Il vous est apparu en toute évidence comment Nous les avions traité et Nous vous avons cité les exemples.
Almanca:
Und ihr habt euch in den Wohnstätten derjenigen niedergelassen, die gegen sich selbst Unrecht begingen, und euch wurde ersichtlich, was WIR mit ihnen machten, und WIR prägten euch noch die Gleichnisse.
Rusça:
Вы обитали в жилищах тех, которые были несправедливы к себе. Вам было ясно, как Мы поступили с ними, и Мы приводили вам притчи".
Arapça:
وَسَكَنتُمْ فِي مَسَاكِنِ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْأَمْثَالَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl azab ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de vermiştik.
Diyanet Vakfı:
"(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de verdik."

veḳad mekerû mekrahüm ve`inde-llâhi mekruhüm. vein kâne mekruhüm litezûle minhü-lcibâl.

Türkçe:
Tuzaklarını kurmuşlardı ama Allah katında da onlar için tuzak var. Zaten onların tuzakları dağları yerinden oynatacak türden olsa neye yarar!
İngilizce:
Mighty indeed were the plots which they made, but their plots were (well) within the sight of Allah, even though they were such as to shake the hills!
Fransızca:
Ils ont certes comploté. Or leur complot est (inscrit) auprès d'Allah même si leur complot était assez puissant pour faire disparaître les montagnes...
Almanca:
Und bereits haben sie ihre Intrigen geplant. Doch bei ALLAH sind ihre Intrigen bekannt, und obgleich ihre Intrigen so (heftig) waren, daß davon die Berge vergehen würden.
Rusça:
Они строили свои козни, но их козни были у Аллаха. А ведь козни эти могли сдвинуть горы (или не могли сдвинуть горы).
Arapça:
وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِندَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِن كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten onlar çeşitli hileler ve tuzaklar kurdular. Allah katında da onlara hilelerine karşı azab var; isterse onların hileleri dağları yerinden oynatacak olsun
Diyanet Vakfı:
Hilelerinin cezası Allah katında (malum) iken, onlar, tuzaklarını kurmuşlardı. Halbuki onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildi!

Sayfalar

Rubu 105 beslemesine abone olun.