Sayfa 294

mâ lehüm bihî min `ilmiv velâ liâbâihim. kebürat kelimeten taḫrucü min efvâhihim. iy yeḳûlûne illâ keẕibâ.

Türkçe:
Ona ilişkin ne kendilerinin bir ilmi vardır ne de atalarının. Söz olarak ne büyüktür ağızlarından çıkıveren! Onlar bir yalandan başka şey söylemiyorlar.
İngilizce:
No knowledge have they of such a thing, nor had their fathers. It is a grievous thing that issues from their mouths as a saying what they say is nothing but falsehood!
Fransızca:
Ni eux ni leurs ancêtres n'en savent rien. Quelle monstrueuse parole que celle qui sort de leurs bouches ! Ce qu'ils disent n'est que mensonge.
Almanca:
Weder sie verfügen über Wissen darüber, noch ihre Vorfahren. Es ist ein ungeheuerliches Wort, das aus ihren Mündern kommt. Sie sagen gewiß nur Lügenhaftes.
Rusça:
Ни они, ни их отцы не обладают знанием об этом. Тяжки слова, выходящие из их ртов. Они говорят одну только ложь.
Arapça:
مَّا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ ۚ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ ۚ إِن يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
Diyanet Vakfı:
Ne onların (Allah evlat edindi, diyenlerin), ne de atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Yalandan başka bir şey söylemiyorlar.

fele`alleke bâḫi`un nefseke `alâ âŝârihim il lem yü'minû bihâẕe-lḥadîŝi esefâ.

Türkçe:
Şimdi sen, bu söze inanmazlarsa, belki de arkalarından kendini eritircesine üzüleceksin.
İngilizce:
Thou wouldst only, perchance, fret thyself to death, following after them, in grief, if they believe not in this Message.
Fransızca:
Tu vas peut-être te consumer de chagrin parce qu'ils se détournent de toi et ne croient pas en ce discours !
Almanca:
Und nicht etwa zugrunde richtest du dich selbst in Verdrießlichkeit über das von ihnen Übriggebliebene, sollten sie keinen Iman an diese Rede (den Quran) verinnerlichen.
Rusça:
Ты можешь погубить себя от скорби по их следам (скорбя о том, что они отворачиваются от истины), если они не уверуют в это повествование?
Arapça:
فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَىٰ آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) Demek onlar, bu söze (kitaba) inanmazlarsa, onların peşinde üzüle üzüle kendini helak edeceksin!
Diyanet Vakfı:
Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helak olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.

innâ ce`alnâ mâ `ale-l'arḍi zînetel lehâ lineblüvehüm eyyühüm aḥsenü `amelâ.

Türkçe:
Biz, yeryüzündeki şeyleri ona bir süs yaptık ki, insanları, içlerinden hangisi amel yönünden daha güzeldir diye imtihan edelim.
İngilizce:
That which is on earth we have made but as a glittering show for the earth, in order that We may test them - as to which of them are best in conduct.
Fransızca:
Nous avons placé ce qu'il y a sur la terre pour l'embellir, afin d'éprouver (les hommes et afin de savoir) qui d'entre eux sont les meilleurs dans leurs actions.
Almanca:
Gewiß, WIR machten das, was auf der Erde ist, als deren Schmuck, damit WIR sie prüfen, wer von ihnen der besser Handelnde ist.
Rusça:
Воистину, все, что есть на земле, Мы сделали украшением для нее, чтобы испытать людей и выявить, чьи деяния окажутся лучше.
Arapça:
إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim.
Diyanet Vakfı:
Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.

veinnâ lecâ`ilûne mâ `aleyhâ ṣa`îden cüruzâ.

Türkçe:
Ve şu da bir gerçek ki biz, yeryüzündeki her şeyi, bitki bitirmeyen/kıtlık ve ölüme yol açan kupkuru bir toprak haline elbette getireceğiz.
İngilizce:
Verily what is on earth we shall make but as dust and dry soil (without growth or herbage).
Fransızca:
Puis, Nous allons sûrement transformer sa surface en sol aride.
Almanca:
Auch zweifelsohne werden WIR alles, was auf ihr ist, doch in staubigen, dürren Boden verwandeln.
Rusça:
Воистину, все, что есть на земле, Мы превратим в безжизненный песок.
Arapça:
وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz biz, yeryüzünde olanları kupkuru bir toprak yapacağız.
Diyanet Vakfı:
(Bununla beraber) biz mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak yapacağız.

em ḥasibte enne aṣḥâbe-lkehfi verraḳîmi kânû min âyâtinâ `acebâ.

Türkçe:
Yoksa sen o Ashab-ı Kehf'i, mağara ve kitabe yâranını, bizim ayetlerimizden, hayrete düşüren bir tanesi mi sandın?
İngilizce:
Or dost thou reflect that the Companions of the Cave and of the Inscription were wonders among Our Sign?
Fransızca:
Penses-tu que les gens de la Caverne et d'ar-Raquim ont constitué une chose extraordinaire d'entre Nos prodiges ?
Almanca:
Oder denkst du etwa, daß diejenigen von der Höhle und von Ar-raqim zum Wundersamsten Unserer Ayat gehörten?!
Rusça:
Или же ты решил, что люди пещеры и Ракима были самым удивительным среди Наших знамений?
Arapça:
أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa sen Ashabı Kehf'i ve Rakim'i (isimlerinin yazılı bulunduğu taş kitabeyi) şaşılacak âyetlerimizden mi sandın?
Diyanet Vakfı:
(Resulüm)! Yoksa sen, bizim ayetlerimizden (sadece) Kehf ve Rakim sahiplerinin ibrete şayan olduklarını mı sandın?

iẕ eve-lfityetü ile-lkehfi feḳâlû rabbenâ âtinâ mil ledünke raḥmetev veheyyi' lenâ min emrinâ raşedâ.

Türkçe:
Hani, o yiğit gençler o mağaraya sığındılar da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz, katından bir rahmet ver bize ve bizim için bir çıkış yolu lütfet işimize."
İngilizce:
Behold, the youths betook themselves to the Cave: they said, "Our Lord! bestow on us Mercy from Thyself, and dispose of our affair for us in the right way!"
Fransızca:
Quand les jeunes se furent réfugiés dans la caverne, ils dirent : "ô notre Seigneur, donne nous de Ta part une miséricorde; et assure nous la droiture dans tout ce qui nous concerne".
Almanca:
(Und erinnere daran), als die jungen Männer in der Höhle Unterkunft suchten und sagten: "Unser HERR! laß uns von Dir aus Gnade zuteil werden und richte für uns aus unserer Angelegenheit eine richtige Haltung ab!"
Rusça:
Вот юноши укрылись в пещере и сказали: "Господь наш! Даруй нам от Себя милость и устрой наше дело наилучшим образом".
Arapça:
إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gençler mağaraya sığınınca şöyle dediler: "Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizim için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla."
Diyanet Vakfı:
O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.

feḍarabnâ `alâ âẕânihim fi-lkehfi sinîne `adedâ.

Türkçe:
Bunun üzerine birçok yıl boyunca mağarada onların kulakları üzerine ağırlık vurduk.
İngilizce:
Then We draw (a veil) over their ears, for a number of years, in the Cave, (so that they heard not):
Fransızca:
Alors, Nous avons assourdi leur oreilles, dans la caverne pendant nombreuses années.
Almanca:
Dann richteten WIR auf ihre Ohren (etwas Abtrennendes) in der Höhle ein, für abgezählte Jahre.
Rusça:
Мы запечатали их уши в пещере на много лет.
Arapça:
فَضَرَبْنَا عَلَىٰ آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine biz de kulaklarını tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık.)

ŝümme be`aŝnâhüm lina`leme eyyü-lḥizbeyni aḥṣâ limâ lebiŝû emedâ.

Türkçe:
Sonra onları dirilttik ki, iki zümreden hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edebileceğini bilelim.
İngilizce:
Then We roused them, in order to test which of the two parties was best at calculating the term of years they had tarried!
Fransızca:
Ensuite, Nous les avons ressuscités, afin de savoir lequel des deux groupes saurait le mieux calculer la durée exacte de leur séjour.
Almanca:
Dann erweckten WIR sie, damit WIR kenntlich machen, welche der beiden Gruppierungen die von ihnen verweilte Zeit genauer errechnete.
Rusça:
Потом Мы разбудили их, чтобы узнать, какая из двух партий точнее подсчитает, какой срок они пробыли там.
Arapça:
ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَىٰ لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da iki gruptan hangisinin, onların mağarada kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını anlamak için, onları tekrar uyandırdık.
Diyanet Vakfı:
Sonra da iki guruptan (Ashab-ı Kehf ile hasımlarından) hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık.

naḥnü neḳuṣṣu `aleyke nebeehüm bilḥaḳḳ. innehüm fityetün âmenû birabbihim vezidnâhüm hüdâ.

Türkçe:
Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde anlatacağız. Şu bir gerçek ki onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler grubuydu. Ve biz de onların hidayetini artırdık.
İngilizce:
We relate to thee their story in truth: they were youths who believed in their Lord, and We advanced them in guidance:
Fransızca:
Nous allons te raconter leur récit en toute vérité. Ce sont des jeunes gens qui croyaient en leur Seigneur; et Nous leurs avons accordé les plus grands moyens de se diriger [dans la bonne voie].
Almanca:
WIR berichten dir über ihre Begebenheit wahrheitsgemäß. Gewiß, sie waren jungeMänner, die den Iman an ihren HERRN verinnerlichten, undWIR ließen sie noch mehr Rechtleitung gewinnen.
Rusça:
Мы расскажем тебе их историю правдиво. Это были юноши, которые уверовали в своего Господа, и Мы увеличили их приверженность прямому пути.
Arapça:
نَّحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُم بِالْحَقِّ ۚ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz sana onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar, Rablerine iman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık.
Diyanet Vakfı:
Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.

verabaṭnâ `alâ ḳulûbihim iẕ ḳâmû feḳâlû rabbünâ rabbü-ssemâvâti vel'arḍi len ned`uve min dûnihî ilâhel leḳad ḳulnâ iẕen şeṭaṭâ.

Türkçe:
Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O'ndan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz."
İngilizce:
We gave strength to their hearts: Behold, they stood up and said: "Our Lord is the Lord of the heavens and of the earth: never shall we call upon any god other than Him: if we did, we should indeed have uttered an enormity!
Fransızca:
Nous avons fortifié leurs coeurs lorsqu'ils s'étaient levés pour dire : "Notre Seigneur est le Seigneur des cieux et de la terre : jamais nous n'invoquerons de divinité en dehors de Lui, sans quoi, nous transgresserions dans nos paroles.
Almanca:
UndWIR gewährten ihren Herzen Mut, als sie sich erhoben und sagten: "Unser HERR ist Der HERR der Himmel und der Erde. Wir werden anstelle von Ihm niemals an eine (andere Gottheit) Bittgebete richten, gewiß, bereits sagten wir etwas eindeutig Unwahres."
Rusça:
Мы укрепили их сердца, когда они встали и сказали: "Господь наш - Господь небес и земли! Мы не станем взывать к другим божествам помимо Него. В таком случае мы произнесли бы чрезмерное.
Arapça:
وَرَبَطْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَن نَّدْعُوَ مِن دُونِهِ إِلَٰهًا ۖ لَّقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Oranın hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına ilâh deyip tapmayız, yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.
Diyanet Vakfı:
Onların kalplerini metin kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına tanrı demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.

Sayfalar

Sayfa 294 beslemesine abone olun.