
mâ leküm. keyfe taḥkümûn.
Türkçe:
Ne oluyor size, o nasıl hüküm veriyorsunuz?
İngilizce:
What is the matter with you? How judge ye?
Fransızca:
Qu'avez-vous donc à juger ainsi ?
Almanca:
Was ist los mit euch, wie urteilt ihr denn?!
Rusça:
Что с вами? Как вы судите?
Arapça:
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size ne oldu? Nasıl hükmediyorsunuz?
Diyanet Vakfı:
Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?

efelâ teẕekkerûn.
Türkçe:
Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?
İngilizce:
Will ye not then receive admonition?
Fransızca:
Ne réfléchissez-vous donc pas ?
Almanca:
Besinnt ihr euch nicht?!
Rusça:
Не помянуть ли вам назидание?
Arapça:
أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiç düşünmüyor musunuz?
Diyanet Vakfı:
Hiç düşünmüyor musunuz?

em leküm sülṭânüm mübîn.
Türkçe:
Yoksa apaçık bir kanıtınız mı var?
İngilizce:
Or have ye an authority manifest?
Fransızca:
Ou avez-vous un argument évident ?
Almanca:
Oder habt ihr eine eindeutige Bestätigung?!
Rusça:
Или у вас есть ясное доказательство?
Arapça:
أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa sizin için açık bir delil mi var?
Diyanet Vakfı:
Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?

fe'tû bikitâbiküm in küntüm ṣâdiḳîn.
Türkçe:
Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı!
İngilizce:
Then bring ye your Book (of authority) if ye be truthful!
Fransızca:
Apportez donc votre Livre si vous êtes véridiques ! "
Almanca:
So bringt eure Schrift, solltet ihr wahrhaftig sein.
Rusça:
Принесите же ваше Писание, если вы говорите правду.
Arapça:
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde, eğer doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı.
Diyanet Vakfı:
Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!

vece`alû beynehû vebeyne-lcinneti nesebâ. veleḳad `alimeti-lcinnetü innehüm lemuḥḍarûn.
Türkçe:
Allah'la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini/cinler de bilmiştir, bunların Allah'ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını.
İngilizce:
And they have invented a blood-relationship between Him and the Jinns: but the Jinns know (quite well) that they have indeed to appear (before his Judgment-Seat)!
Fransızca:
Et ils ont établi entre Lui et les djinns une parenté, alors que les djinns savent bien qu'ils [les mécréants] vont être emmenés (pour le châtiment).
Almanca:
Und sie machten zwischen Ihm und den Dschinn Abstammungsverwandtschaft. Gewiß, bereits wissen die Dschinn, daß sie zweifelsohne ausgeliefert werden -
Rusça:
Они установили родство между Ним и джиннами, но джинны знают, что они будут собраны (неверующие будут собраны в Геенне, или джинны будут собраны для расчета).
Arapça:
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا ۚ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, Allah ile cinler arasında bir neseb (hısımlık bağı) uydurdular. Oysa andolsun cinler bilirler ki, o yalancılar mutlaka cehenneme götürüleceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.

sübḥâne-llâhi `ammâ yeṣifûn.
Türkçe:
Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden.
İngilizce:
Glory to Allah! (He is free) from the things they ascribe (to Him)!
Fransızca:
Gloire à Allah. Il est au-dessus de ce qu'ils décrivent !
Almanca:
Subhanallah über das, was sie erdichten -
Rusça:
Аллах превыше того, что они приписывают Ему.
Arapça:
سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.
Diyanet Vakfı:
Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.

illâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn.
Türkçe:
Allah'ın samimi, seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır.
İngilizce:
Not (so do) the Servants of Allah, sincere and devoted.
Fransızca:
Exception faite des serviteurs élus d'Allah.
Almanca:
ausgenommen sind ALLAHs auserwählte Diener.
Rusça:
Не делают этого только избранные (или искренние) рабы Аллаха.
Arapça:
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka (onlar, Allah'ı böyle şirk ile vasıflamazlar).
Diyanet Vakfı:
Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesnadır (onlar azap görmeyeceklerdir).

feinneküm vemâ ta`büdûn.
Türkçe:
Siz ve kulluk ettiğiniz şeyler,
İngilizce:
For, verily, neither ye nor those ye worship-
Fransızca:
En vérité, vous et tout ce que vous adorez,
Almanca:
Also ihr und das, wem ihr dient,
Rusça:
Вы (многобожники) и то, чему вы поклоняетесь,
Arapça:
فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız.
Diyanet Vakfı:
Sizler ve taptığınız şeyler!

mâ entüm `aleyhi bifâtinîn.
Türkçe:
O'na karşı kimseyi fitneye düşüremezsiniz.
İngilizce:
Can lead (any) into temptation concerning Allah,
Fransızca:
ne pourrez tenter [personne],
Almanca:
niemanden werdet ihr von Ihm durch Fitna abbringen
Rusça:
не сможете отвратить от Него никого,
Arapça:
مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız.
Diyanet Vakfı:
Hiçbiriniz, Allah'a karşı azdırıp saptıramazsınız.

illâ men hüve ṣâli-lceḥîm.
Türkçe:
Cehenneme salınacak olan müstesna.
İngilizce:
Except such as are (themselves) going to the blazing Fire!
Fransızca:
excepté celui qui sera brûlé dans la Fournaise.
Almanca:
außer demjenigen, der in die Hölle hineingeworfen wird.
Rusça:
кроме тех, кому суждено сгореть в Аду.
Arapça:
إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız.
Diyanet Vakfı:
Cehenneme girecek kimseden başkasını.
Sayfalar
