Sayfa 340

elem tera enne-llâhe seḫḫara leküm mâ fi-l'arḍi velfülke tecrî fi-lbaḥri biemrih. veyümsikü-ssemâe en teḳa`a `ale-l'arḍi illâ biiẕnih. inne-llâhe binnâsi leraûfür raḥîm.

Türkçe:
Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir,
İngilizce:
Seest thou not that Allah has made subject to you (men) all that is on the earth, and the ships that sail through the sea by His Command? He withholds the sky (rain) from failing on the earth except by His leave: for Allah is Most Kind and Most Merciful to man.
Fransızca:
N'as-tu pas vu qu'Allah vous a soumis tout ce qui est sur la terre ainsi que le vaisseau qui vogue sur la mer par Son ordre ? Il retient le ciel de tomber sur la terre, sauf quand Il le permettra. Car Allah est Plein de bonté et de miséricorde envers les hommes.
Almanca:
Hast du etwa nicht gesehen, daß ALLAH für euch das, was auf Erden ist, gratis 2 fügbar machte, und daß die Schiffe auf dem Meer gemäß Seiner Anweisung fahren. Und er läßt den Himmel halten, damit er nicht auf die Erde herunterfällt, es sei denn nach Seiner Zustimmung. Gewiß, ALLAH ist den Menschen gegenüber doch allgütig, allgnädig.
Rusça:
Разве ты не видишь, что Аллах подчинил вам все, что на земле, и корабли, которые плывут по морям по Его воле? Он удерживает небо, чтобы оно не упало на землю без Его соизволения. Воистину, Аллах сострадателен и милосерден к людям.
Arapça:
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَن تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizlerde akıp giden gemileri hep sizin buyruğunuz altına verdi. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o (koruyup havada) tutuyor. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Diyanet Vakfı:
Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.

vehüve-lleẕî aḥyâküm. ŝümme yümîtüküm ŝümme yuḥyîküm. inne-l'insâne lekefûr.

Türkçe:
Size hayat veren O'dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. Gerçek olan şu ki, insan tam bir nankördür.
İngilizce:
It is He Who gave you life, will cause you to die, and will again give you life: Truly man is a most ungrateful creature!
Fransızca:
C'est Lui qui vous donne la vie puis vous donne la mort, puis vous fait revivre. Vraiment l'homme est très ingrat.
Almanca:
Und ER ist Derjenige, Der euch lebendig machte, dann euch sterben läßt, dann lebendig macht. Gewiß, der Mensch ist doch äußerst kufr-betreibend.
Rusça:
Он - Тот, Кто дарует вам жизнь, затем умертвляет вас, а затем вновь оживляет. Воистину, человек неблагодарен.
Arapça:
وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۗ إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size (ilk defa) hayat veren, sonra öldürecek olan, sonra da yeniden diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.
Diyanet Vakfı:
O, (önce) size hayat veren, sonra sizi öldürecek, sonra yine diriltecek olandır. Gerçekten insan, çok nankördür.

likülli ümmetin ce`alnâ menseken hüm nâsikûhü felâ yünâzi`anneke fi-l'emri ved`u ilâ rabbik. inneke le`alâ hüdem müsteḳîm.

Türkçe:
Her ümmet için biz, bir ibadet şekli/bir ibadet yeri belirledik; onlar, onu izlerler. Artık bu iş konusunda seninle çekişmesinler. Sen de Rabbine davet et/dua et. Sen, elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın.
İngilizce:
To every People have We appointed rites and ceremonies which they must follow: let them not then dispute with thee on the matter, but do thou invite (them) to thy Lord: for thou art assuredly on the Right Way.
Fransızca:
A chaque communauté, Nous avons assigné un culte à suivre. Qu'ils ne disputent donc point avec toi l'ordre reçu ! Et appelle à ton Seigneur. Tu es certes sur une voie droite.
Almanca:
Für jede Umma machten WIR einen Ritus, den sie durchführen. So laß sie mit dir nicht in der Angelegenheit streiten und mache Da'wa zu deinem HERRN. Gewiß, du folgst doch einer geraden Rechtleitung.
Rusça:
Для каждой общины Мы установили обряды, которые они отправляют, и пусть они не спорят с тобой по этому поводу. Призывай же к своему Господу. Воистину, ты - на прямом пути.
Arapça:
لِّكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ ۖ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ ۚ وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ ۖ إِنَّكَ لَعَلَىٰ هُدًى مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz her ümmet için bir şeriat tayin ettik ki, onlar onunla amel ederler. Bunun için (ey Muhammed!) bu konuda seninle hiçbir zaman çekişmesinler. (İnsanları) Rabbine (ibadet etmeye) çağır. Şüphesiz sen gerçekten hidayete götüren doğru bir yol üzerindesin.
Diyanet Vakfı:
Biz, her ümmete, uygulamakta oldukları bir ibadet tarzı gösterdik. Öyle ise onlar (ehl-i kitap) bu işte seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru bir yoldasın.

vein câdelûke feḳuli-llâhü a`lemü bimâ ta`melûn.

Türkçe:
Seninle mücadele ederlerse şöyle de: "Yapmakta olduklarınızı Allah daha iyi bilir."
İngilizce:
If they do wrangle with thee, say, "Allah knows best what it is ye are doing."
Fransızca:
Et s'ils discutent avec toi, alors dis : "C'est Allah qui connaît mieux ce que vous faites.
Almanca:
Und sollten sie mit dir disputieren, dann sag: "ALLAH weiß besser Bescheid über das, was ihr tut.
Rusça:
Если же они станут препираться с тобой, то скажи: "Аллаху лучше знать о том, что вы совершаете.
Arapça:
وَإِن جَادَلُوكَ فَقُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer seninle tartışırlarsa, de ki: "Allah yaptıklarınızı çok iyi bilir."
Diyanet Vakfı:
Eğer seninle münakaşa ve mücadeleye girişirlerse: "Allah yaptığınızı çok iyi bilmektedir" de.

allâhü yaḥkümü beyneküm yevme-lḳiyâmeti fîmâ küntüm fîhi taḫtelifûn.

Türkçe:
Allah, tartışmakta olduğunuz konuda kıyamet günü aranızda hüküm verecektir.
İngilizce:
Allah will judge between you on the Day of Judgment concerning the matters in which ye differ.
Fransızca:
Allah jugera entre vous, au Jour de la Résurrection, ce en quoi vous divergez".
Almanca:
ALLAH richtet zwischen euch am Tag der Auferstehung in dem, worüber ihr uneins zu sein pflegtet."
Rusça:
Аллах рассудит между вами в День воскресения в том, в чем вы препирались между собой".
Arapça:
اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyamet günü Allah aranızda hükmünü verecektir.
Diyanet Vakfı:
Allah kıyamet gününde, ihtilaf etmekte olduğunuz konulara dair aranızda hüküm verecektir.

elem ta`lem enne-llâhe ya`lemü mâ fi-ssemâi vel'arḍ. inne ẕâlike fî kitâb. inne ẕâlike `ale-llâhi yesîr.

Türkçe:
Bilmedin mi ki; Allah gökte ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü bir kitaptadır. Bütün bunlar Allah için çok kolaydır.
İngilizce:
Knowest thou not that Allah knows all that is in heaven and on earth? Indeed it is all in a Record, and that is easy for Allah.
Fransızca:
Ne sais-tu pas qu'Allah sait ce qu'il y a dans le ciel et sur la terre ? Tout cela est dans un Livre, et cela pour Allah est bien facile.
Almanca:
Weißt du etwa nicht, daß ALLAH alles kennt, was im Himmel und auf Erden ist?! Gewiß, dies ist in einem Register. Gewiß, dies ist für ALLAH leicht!
Rusça:
Разве ты не знаешь, что Аллаху известно то, что на небе и на земле? Воистину, это есть в Писании. Воистину, это для Аллаха легко.
Arapça:
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ إِنَّ ذَٰلِكَ فِي كِتَابٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bilmez misin ki, Allah, gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz bunlar bir kitabtadır. Hiç şüphe yok ki bunlar Allah'a pek kolaydır.
Diyanet Vakfı:
Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip olmak), Allah için çok kolaydır.

veya`büdûne min dûni-llâhi mâ lem yünezzil bihî sülṭânev vemâ leyse lehüm bihî `ilm. vemâ liżżâlimîne min neṣîr.

Türkçe:
Allah'tan ayrı olarak, hakkında O'nun hiçbir kanıt indirmediği şeye kulluk ediyorlar. Kendilerinin de onunla ilgili bir ilmi yoktur. O zalimlerin yardımcısı olmayacaktır.
İngilizce:
Yet they worship, besides Allah, things for which no authority has been sent down to them, and of which they have (really) no knowledge: for those that do wrong there is no helper.
Fransızca:
Et ils adorent en dehors, d'Allah, ce en quoi Il n'a fait descendre aucune preuve et ce dont ils n'ont aucune connaissance. Et il n'y aura pas de protecteur pour les injustes.
Almanca:
Und sie dienen anstelle von ALLAH dem, wozu ER niemals eine Bestätigung hinabsandte, und das, worüber sie über kein Wissen verfügen. Und für die Unrecht- Begehenden gibt es keinen Beistehenden.
Rusça:
Они поклоняются вместо Аллаха тому, о чем Он не ниспослал никакого довода и о чем у них нет никакого знания. Не будет у беззаконников помощников!
Arapça:
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُم بِهِ عِلْمٌ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar Allah'ı bırakıp da O'nun, haklarında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinde de bir bilgi bulunmayan şeylere taparlar. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.
Diyanet Vakfı:
Onlar, Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.

veiẕâ tütlâ `aleyhim âyâtünâ beyyinâtin ta`rifü fî vucûhi-lleẕîne keferü-lmünker. yekâdûne yesṭûne billeẕîne yetlûne `aleyhim âyâtinâ. ḳul efeünebbiüküm bişerrim min ẕâliküm. ennâr. ve`adehe-llâhü-lleẕîne keferû. vebi'se-lmeṣîr.

Türkçe:
Onlara açık-seçik ayetlerimiz okunduğunda, o küfre sapanların yüzlerinde bir hoşnutsuzluk/yadsıma görürsün. Kendilerine ayetlerimizi okuyanlara saldıracak olurlar. De ki: "Size şu yaptığınızdan daha kötü bir şey haber vereyim mi: Ateş! Allah onu inkârcılara vaat etmiştir. Ne kötü dönüş yeridir o!"
İngilizce:
When Our Clear Signs are rehearsed to them, thou wilt notice a denial on the faces of the Unbelievers! they nearly attack with violence those who rehearse Our Signs to them. Say, "Shall I tell you of something (far) worse than these Signs? It is the Fire (of Hell)! Allah has promised it to the Unbelievers! and evil is that destination!"
Fransızca:
Et quand on leur récite Nos versets bien clairs, tu discerneras la réprobation sur les visages de ceux qui ont mécru. Peu s'en faut qu'ils ne se jettent sur ceux qui leur récitent Nos versets. Dis : "Vous informerai-je de quelque chose de plus terrible ? - Le Feu : Allah l'a promis à ceux qui ont mécru. Et quel triste devenir ! "
Almanca:
Und wenn ihnen Unsere Ayat in Klarheit vorgetragen werden, erkennst du die Mißbilligung in den Gesichtern derjenigen, die Kufr betrieben haben. Beinahe würden sie herfallen über diejenigen, die ihnen Unsere Ayat vortragen. Sag: "Soll ich euch über Schlimmeres als dieses Mitteilung machen? Das Feuer versprach ALLAH denjenigen, die Kufr betrieben haben." Und erbärmlich ist das Werden.
Rusça:
Когда им читают Наши ясные аяты, ты видишь на их лицах отрицание. Они готовы наброситься на тех, кто читает им Наши аяты. Скажи: "Не поведать ли вам о том, что хуже этого? Это - Огонь, который Аллах обещал тем, которые не уверовали. Как же скверно это место прибытия!"
Arapça:
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنكَرَ ۖ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذِينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا ۗ قُلْ أَفَأُنَبِّئُكُم بِشَرٍّ مِّن ذَٰلِكُمُ ۗ النَّارُ وَعَدَهَا اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Âyetlerimiz kendilerine apaçık olarak okunduğu zaman, o kâfirlerin yüzlerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: "Şimdi size ondan daha kötü olanını haber vereyim mi? O, ateştir. Allah bunu kâfir olanlara vaad buyurdu. O ne kötü bir dönüş yeridir."
Diyanet Vakfı:
Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kafirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur!
Sayfa 340 beslemesine abone olun.