العنكبوت

 
00:00

meŝelü-lleẕîne-tteḫaẕû min dûni-llâhi evliyâe kemeŝeli-l`nkebût. itteḫaẕet beytâ. veinne evhene-lbüyûti lebeytü-l`nkebût. lev kânû ya`lemûn.

Arapça:

مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا ۖ وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنكَبُوتِ ۖ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

Türkçe:

Allah'ın berisinden veliler edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi/en zayıfı elbette ki, dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah'tan başka dost edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki, evlerin en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.

Diyanet Vakfı:

Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!

İngilizce:

The parable of those who take protectors other than Allah is that of the spider, who builds (to itself) a house; but truly the flimsiest of houses is the spider's house;- if they but knew.

Fransızca:

Ceux qui ont pris les protecteurs en dehors d'Allah ressemblent à l'araignée qui s'est donnée maison. Or la maison la plus fragile est celle de l'araignée. Si seulement ils savaient !

Almanca:

Das Gleichnis derjenigen, die sich anstelle von ALLAH Wali nahmen, ist wie das Gleichnis der Spinne, die sich ein Netz spinnt. Und gewiß, das Schwächste aller Netze ist zweifelsohne das Spinnennetz, würden sie es nur wissen!

Rusça:

Те, которые взяли себе покровителей и помощников помимо Аллаха, подобны пауку, соткавшему себе жилище. Воистину, самое непрочное жилище - это жилище паука. Если бы они только знали!

Açıklama:
 
00:00

inne-llâhe ya`lemü mâ yed`ûne min dûnihî min şey'. vehüve-l`azîzü-lḥakîm.

Arapça:

إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Türkçe:

Allah, onların, kendisinden başka ne gibi bir şeye yalvardıklarını/nasıl bir şey için çağrı yaptıklarını bilir. O'dur Azîz, O'dur, Hakîm.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah, onların kendisini bırakıpta hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz ki bilir. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.

Diyanet Vakfı:

Allah, onlar'ın kendisini bırakıp da hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz bilir. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.

İngilizce:

Verily Allah doth know of (every thing) whatever that they call upon besides Him: and He is Exalted (in power), Wise.

Fransızca:

Allah connaît toute chose qu'ils invoquent en dehors de Lui. Et c'est Lui le Tout Puissant, le Sage.

Almanca:

Gewiß, ALLAH kennt alle diejenigen, an die sie anstelle von Ihm Bittgebete richten. Und ER ist Der Allwürdige, Der Allweise.

Rusça:

Воистину, Аллах знает всех тех, кому они поклоняются помимо Него (или знает, что те, кому они поклоняются помимо Него, являются ничем). Он - Могущественный, Мудрый.

Açıklama:
 
00:00

vetilke-l'emŝâlü naḍribühâ linnâs. vemâ ya`ḳilühâ ille-l`âlimûn.

Arapça:

وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ ۖ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ

Türkçe:

Bunlar bizim, insanlara vermekte olduğumuz örneklerdir ki ilim sahiplerinden başkası onlara akıl erdiremez.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte biz bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

Diyanet Vakfı:

İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

İngilizce:

And such are the Parables We set forth for mankind, but only those understand them who have knowledge.

Fransızca:

Telles sont les paraboles que Nous citons aux gens; cependant, seuls les savants les comprennent.

Almanca:

Und diese Gleichnisse prägen WIR den Menschen. Und es begreifen sie nur die Wissenden.

Rusça:

Такие притчи Мы приводим людям, но разумеют их только обладающие знанием.

Açıklama:
 
00:00

ḫaleḳa-llâhü-ssemâvâti vel'arḍa bilḥaḳḳ. inne fî ẕâlike leâyetel lilmü'minîn.

Arapça:

خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ

Türkçe:

Allah gökleri de yeri de hak olarak yaratmıştır. Kuşkusuz, bunda, iman sahipleri için mutlak bir mucize vardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için bir nişane bulunmaktadır.

Diyanet Vakfı:

Allah, gökleri ve yeri hak olarak (yerli yerince) yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah'ın varlık ve kudretine) bir nişane bulunmaktadır.

İngilizce:

Allah created the heavens and the earth in true (proportions): verily in that is a Sign for those who believe.

Fransızca:

C'est pour une juste raison qu'Allah a crée les cieux et la terre. Voilà bien là une preuve pour les croyants.

Almanca:

ALLAH 2 erschuf die Himmel und die Erde mit der Gesetzmäßigkeit. Gewiß, darin ist doch eine Aya für die Mumin.

Rusça:

Аллах создал небеса и землю во истине. Воистину, в этом - знамение для верующих.

Açıklama:
 
00:00

ütlü mâ ûḥiye ileyke mine-lkitâbi veeḳimi-ṣṣalâh. inne-ṣṣalâte tenhâ `ani-lfaḥşâi velmünker. veleẕikru-llâhi ekber. vellâhü ya`lemü mâ taṣne`ûn.

Arapça:

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

Türkçe:

Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı/duayı yerine getir! Çünkü namaz/dua, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki, Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

İngilizce:

Recite what is sent of the Book by inspiration to thee, and establish regular Prayer: for Prayer restrains from shameful and unjust deeds; and remembrance of Allah is the greatest (thing in life) without doubt. And Allah knows the (deeds) that ye do.

Fransızca:

Récite ce qui t'est révélé du Livre et accomplis la Salat. En vérité la Salat préserve de la turpitude et du blâmable. Le rappel d'Allah est certes ce qu'il y a de plus grand. Et Allah sait ce que vous faites.

Almanca:

Trage vor, was dir von der Schrift an Wahy zuteil wurde, und verrichte ordnungsgemäß das rituelle Gebet! Gewiß, das rituelle Gebet hält vom Abscheulichen und vom Mißbilligten ab. Und das Gedenken an ALLAH ist doch noch größer. Und ALLAH weiß, was ihr bewerkstelligt.

Rusça:

Читай то, что внушено тебе из Писания, и совершай намаз. Воистину, намаз оберегает от мерзости и предосудительного. Но поминание Аллаха - гораздо важнее, и Аллах знает о том, что вы творите.

Açıklama:
 
00:00

velâ tücâdilû ehle-lkitâbi illâ billetî hiye aḥsen. ille-lleẕîne żalemû minhüm veḳûlû âmennâ billeẕî ünzile ileynâ veünzile ileyküm veileyhâ veilâhüküm vâḥidüv venaḥnü lehû müslimûn.

Arapça:

۞ وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ ۖ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَٰهُنَا وَإِلَٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

Türkçe:

Ehlikitap'la, en güzel olan yöntem dışında bir yolla mücadele etmeyin! Onların zulme sapanları müstesna. Şöyle deyin: "Bize indirilene de size indirilene de iman ettik; tanrımız ve tanrınız bir. Ve biz O'na teslim olanlarız."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehli kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur."

Diyanet Vakfı:

İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.

İngilizce:

And dispute ye not with the People of the Book, except with means better (than mere disputation), unless it be with those of them who inflict wrong (and injury): but say, "We believe in the revelation which has come down to us and in that which came down to you; Our Allah and your Allah is one; and it is to Him we bow (in Islam)."

Fransızca:

Et ne discutez que de la meilleure façon avec les gens du Livre, sauf ceux d'entre eux qui sont injustes. Et dites : "Nous croyons en ce qu'on a fait descendre vers nous et descendre vers vous, tandis que notre Dieu et votre Dieu est le même , et c'est à Lui que nous nous soumettons".

Almanca:

Und disputiert mit den Schriftbesitzern nicht, es sei denn auf die beste Art, außer mit denjenigen von ihnen, die Unrecht begingen, und sagt: "Wir verinnerlichten den Iman an das, das uns hinabgesandt wurde und euch hinabgesandt wurde, und unser Gott und euer Gott ist einer, und wir sind Ihm gegenüber Muslime.

Rusça:

Если вступаете в спор с людьми Писания, то ведите его наилучшим образом. Это не относится к тем из них, которые поступают несправедливо. Скажите: "Мы уверовали в то, что ниспослано нам, и то, что ниспослано вам. Наш Бог и ваш Бог - один, и мы покоряемся только Ему".

Açıklama:
 
00:00

vekeẕâlike enzelnâ ileyke-lkitâb. felleẕîne âteynâhümü-lkitâbe yü'minûne bih. vemin hâülâi mey yü'minü bih. vemâ yecḥadü biâyâtinâ ille-lkâfirûn.

Arapça:

وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ ۚ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَمِنْ هَٰؤُلَاءِ مَن يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ

Türkçe:

Kitap'ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar içinden de ona inananlar vardır. Bizim ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr eder.

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) İşte böylece sana (önceki kitapları tasdik eden) bu Kitab'ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Âyetlerimizi, ancak kafirler (inatları yüzünden) bile bile inkar eder.

İngilizce:

And thus (it is) that We have sent down the Book to thee. So the People of the Book believe therein, as also do some of these (pagan Arabs): and none but Unbelievers reject our signs.

Fransızca:

C'est ainsi que Nous t'avons fait descendre le Livre (le Coran). Ceux à qui Nous avons donné le Livre y croient. Et parmi ceux-ci, il en est qui y croient. Seuls les mécréants renient Nos versets .

Almanca:

Und solcherart sandten WIR die Schrift hinab. Also diejenigen, denen WIR die Schrift zuteil werden ließen, verinnerlichen den Iman an ihn. Und von diesen gibt es manche, die den Iman an ihn verinnerlichen werden. Und Unsere Ayat leugnen nur dieKafir ab!

Rusça:

Так Мы ниспослали тебе Писание. Те, кому Мы даровали Писание, веруют в него. И среди этих (современников Пророка Мухаммада из числа людей Писания) есть такие, которые веруют в него (Коран), и только неверующие отвергают Наши знамения.

Açıklama:
 
00:00

vemâ künte tetlû min ḳablihî min kitâbiv velâ teḫuṭṭuhû biyemînike iẕel lertâbe-lmübṭilûn.

Arapça:

وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ ۖ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ

Türkçe:

Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı bâtıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.

Diyanet Vakfı:

Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.

İngilizce:

And thou wast not (able) to recite a Book before this (Book came), nor art thou (able) to transcribe it with thy right hand: In that case, indeed, would the talkers of vanities have doubted.

Fransızca:

Et avant cela, tu ne récitais aucun livre et tu n'en n'écrivais aucun de ta main droite. Sinon, ceux qui nient la vérité auraient eu des doutes.

Almanca:

Und vor ihm hast du weder eine Schrift lesen, noch diese mit deiner Rechten schreiben können, sonst hätten die des Unwahren Verbreitenden daran Zweifel gehegt.

Rusça:

Ты не читал прежде ни одного Писания и не переписывал его своей десницей. В противном случае приверженцы лжи впали бы в сомнение.

Açıklama:
 
00:00

bel hüve âyâtüm beyyinâtün fî ṣudûri-lleẕîne ûtü-l`ilm. vemâ yecḥadü biâyâtinâ ille-żżâlimûn.

Arapça:

بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ

Türkçe:

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüsleri içinde ayan-beyan ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse inkâr etmez.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hayır, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.

Diyanet Vakfı:

Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık ayetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkar eder.

İngilizce:

Nay, here are Signs self-evident in the hearts of those endowed with knowledge: and none but the unjust reject Our Signs.

Fransızca:

Il consiste plutôt en des versets évidents, (préservés) dans les poitrines de ceux à qui le savoir a été donné. Et seuls les injustes renient Nos versets.

Almanca:

Nein, sondern er besteht aus klaren Ayat, die in den Brüsten derjenigen sind, denen das Wissen zuteil wurde. Und Unsere Ayat leugnen nur die Unrecht-Begehenden ab!

Rusça:

Напротив, это - ясные аяты в груди тех, кому даровано знание, и только беззаконники отвергают Наши знамения.

Açıklama:
 
00:00

veḳâlû levlâ ünzile `aleyhi âyâtüm mir rabbih. ḳul inneme-l'âyâtü `inde-llâh. veinnemâ ene neẕîrum mübîn.

Arapça:

وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِّن رَّبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

Türkçe:

Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ona Rabbinden (başkaca) mucize indirilmeli değil miydi? derler. Cevaben de ki: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım."

Diyanet Vakfı:

"Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

İngilizce:

Ye they say: "Why are not Signs sent down to him from his Lord?" Say: "The signs are indeed with Allah: and I am indeed a clear Warner."

Fransızca:

Et ils dirent : "Pourquoi n'a-t-on pas fait descendre sur lui des prodiges de la part de son Seigneur ? " Dis : "Les prodiges sont auprès d'Allah. Moi, je ne suis qu'un avertisseur bien clair".

Almanca:

Und sie sagten: "Würden ihm doch Ayat von seinem HERRN hinabgesandt!" Sag: "Die Ayat sind nur bei ALLAH und ich bin doch nur ein erläuternder Warner."

Rusça:

Они говорят: "Почему ему не ниспосланы знамения от его Господа?" Скажи: "Воистину, знамения - у Аллаха, а я - всего лишь предостерегающий и разъясняющий увещеватель".

Açıklama:

Sayfalar

العنكبوت beslemesine abone olun.