Fussilat—فصلت

ḥattâ iẕâ mâ câûhâ şehide `aleyhim sem`uhüm veebṣâruhüm vecülûdühüm bimâ kânû ya`melûn.

Türkçe:
Nihayet, oraya geldiklerinde kulakları, gözleri, derileri, yapıp-ettikleri hakkında onlar aleyhine tanıklık edecektir.
İngilizce:
At length, when they reach the (Fire), their hearing, their sight, and their skins will bear witness against them, as to (all) their deeds.
Fransızca:
Alors, quant ils y seront, leur ouïe, leurs yeux et leurs peaux témoigneront contre eux de ce qu'ils oeuvraient.
Almanca:
Dann wenn sie bei ihm (beim Feuer) sind, werden ihr Gehör, ihre Augen und ihre Häute Zeugnis gegen sie ablegen über das, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Когда же они достигнут его, их слух, их взоры и их кожа станут свидетельствовать против них о том, что они совершали.
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا مَا جَاءُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler.
Diyanet Vakfı:
Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.

veḳâlû licülûdihim lime şehittüm `aleynâ. ḳâlû enṭaḳane-llâhü-lleẕî enṭaḳa külle şey'iv vehüve ḫaleḳaküm evvele merrativ veileyhi türce`ûn.

Türkçe:
Derilerine: "Aleyhimizde neden tanıklık ettiniz?" derler. Derileri derler ki: "O her şeyi konuşturan Allah konuşturdu bizi. Hani, sizi ilk seferinde de O yaratmıştı ya! Ve siz O'na döndürüleceksiniz."
İngilizce:
They will say to their skins: "Why bear ye witness against us?" They will say: "Allah hath given us speech,- (He) Who giveth speech to everything: He created you for the first time, and unto Him were ye to return.
Fransızca:
Ils diront à leur peaux : "Pourquoi avez-vous témoigné contre nous ? " Elles diront : "C'est Allah qui nous a fait parler, Lui qui fait parler toute chose. C'est Lui qui vous a créés une première fois et c'est vers Lui que vous serez retournés".
Almanca:
Und sie sagten zu ihren Häuten: "Wieso habt ihr gegen uns Zeugnis abgelegt?" Sie sagten: "ALLAH ließ uns sprechen, Der jedes Ding sprechen ließ. Und ER erschuf euch das erste Mal, und zu Ihm werdet ihr zurückgebracht."
Rusça:
Они скажут своей коже: "Почему вы стали свидетельствовать против нас?" Они скажут: "Нас заставил говорить Аллах, Который заставил говорить всякую вещь". Он сотворил вас в первый раз, и к Нему вы будете возвращены.
Arapça:
وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا ۖ قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar derilerine: "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" derler. Derileri de: "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O'dur ve siz yine O'na döndürülüyorsunuz" derler.
Diyanet Vakfı:
Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz, derler.

vemâ küntüm testetirûne ey yeşhede `aleyküm sem`uküm velâ ebṣâruküm velâ cülûdüküm velâkin żanentüm enne-llâhe lâ ya`lemü keŝîram mimmâ ta`melûn.

Türkçe:
Siz, işitme gücünüzün, gözlerinizin, derilerinizin aleyhinize yapacağı tanıklıktan gizlenmiyordunuz. Tam aksine siz, yaptıklarınızdan birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.
İngilizce:
Ye did not seek to hide yourselves, lest your hearing, your sight, and your skins should bear witness against you! But ye did think that Allah knew not many of the things that ye used to do!
Fransızca:
Vous ne pouvez vous cacher au point que ni votre ouïe, ni vos yeux et ni vos peaux ne puissent témoigner contre vous. Mais vous pensiez qu'Allah ne savait pas beaucoup de ce que vous faisiez.
Almanca:
Und ihr pflegtet nicht euch zu bedecken, daß weder euer Gehör, noch eure Augen, noch eure Häute Zeugnis gegen euch ablegen, sondern ihr dachtet, daß ALLAH nicht viel kennt von dem, was ihr tut.
Rusça:
Вы не пытались укрыться от свидетельств вашего слуха, ваших взоров и вашей кожи. Но вы предполагали, что Аллах не знает многого из того, что вы совершали.
Arapça:
وَمَا كُنتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَن يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَا أَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلَٰكِن ظَنَنتُمْ أَنَّ اللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِّمَّا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde şahitlik edeceğinden korkarak kötülükten sakınmıyordunuz. Fakat yaptıklarınızdan birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini zannediyordunuz.
Diyanet Vakfı:
Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.

veẕâliküm żannükümü-lleẕî żanentüm birabbiküm erdâküm feaṣbaḥtüm mine-lḫâsirîn.

Türkçe:
İşte, Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
İngilizce:
But this thought of yours which ye did entertain concerning your Lord, hath brought you to destruction, and (now) have ye become of those utterly lost!
Fransızca:
Et c'est cette pensée que vous avez eue de votre Seigneur, qui vous a ruinés, de sorte que vous êtes devenus du nombre des perdants.
Almanca:
Und dieses euer Denken, was ihr von ALLAH dachtet, richtete euch zugrunde. So wurdet ihr von den Verlierern.
Rusça:
Эти ваши предположения, которые вы делали о вашем Господе, погубили вас, и вы оказались одними из потерпевших убыток.
Arapça:
وَذَٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذِي ظَنَنتُم بِرَبِّكُمْ أَرْدَاكُمْ فَأَصْبَحْتُم مِّنَ الْخَاسِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti de zarara uğrayanlardan oldunuz.
Diyanet Vakfı:
Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya, işte sizi o mahvetti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.

feiy yaṣbirû felnâru meŝvel lehüm. veiy yesta`tibû femâ hüm mine-lmü`tebîn.

Türkçe:
Şimdi eğer dayanabilirlerse, barınakları ateştir. Yok eğer özür dileyip hoşnutluk sağlamak istiyorlarsa, özürleri kabul edilmeyecektir.
İngilizce:
If, then, they have patience, the Fire will be a home for them! and if they beg to be received into favour, into favour will they not (then) be received.
Fransızca:
S'ils endurent, le Feu sera leur lieu de séjour; et s'ils cherchent à s'excuser, ils ne seront pas excusés.
Almanca:
Und sollten sie sich in Geduld üben können, so ist das Feuer für sie eine Bleibe. Und sollten sie sich um die Zufriedenheit bemühen, so wird ihnen keine Zufriedenheit entgegengebracht.
Rusça:
Если даже они проявят терпение, их обителью будет Огонь. Если же они попросят о благосклонности, то к ним не будут благосклонны (или если к ним проявят благосклонность, то они не станут искать благосклонности).
Arapça:
فَإِن يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ ۖ وَإِن يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُم مِّنَ الْمُعْتَبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi eğer dayanabilirlerse onların yeri ateştir. Yok eğer hoşnutluğa dönmek isterlerse bile artık onlar hoşnut edileceklerden değildirler.
Diyanet Vakfı:
Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir. Ve eğer (tekrar dünyaya dönüp Allah'ı) hoşnut etmek isterlerse, memnun edilecek değillerdir.

veḳayyaḍnâ lehüm ḳuranâe fezeyyenû lehüm mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm veḥaḳḳa `aleyhimü-lḳavlü fî ümemin ḳad ḫalet min ḳablihim mine-lcinni vel'ins. innehüm kânû ḫâsirîn.

Türkçe:
Biz onları birtakım yakınlarla/dostlarla çevreleyip sardık da onlar, önlerinde ve arkalarında ne varsa bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önceki cin ve insan ümmetleri için hak olan söz, bunlar aleyhine de hak oldu. Çünkü bunlar, hüsrana uğrayanlardı.
İngilizce:
And We have destined for them intimate companions (of like nature), who made alluring to them what was before them and behind them; and the sentence among the previous generations of Jinns and men, who have passed away, is proved against them; for they are utterly lost.
Fransızca:
Et Nous leur avons destiné des compagnons inséparables [des démons] qui leur ont enjolivé ce qui était devant et derrière eux . Et le décret s'est avéré juste contre eux, comme contre les autres communautés de djinns et d'hommes qui ont vécu avant eux. Ils sont certes perdants !
Almanca:
Und WIR bereiteten für sie enge Begleiter, dann ließen sie ihnen schön erscheinen das, was vor ihnen und hinter ihnen ist. Und das Gesagte über sie wurde vollstreckt. (Sie sind) unter Umam von den Dschinn und den Menschen, die vor ihnen vergingen. Gewiß, sie waren Verlierer.
Rusça:
Мы приставили к ним товарищей, которые представили им прекрасным их настоящее и будущее, и сбылось Слово относительно них и относительно живших до них народов из числа джиннов и людей. Воистину, они были потерпевшими убыток.
Arapça:
۞ وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُم مَّا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azab sözü onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir.
Diyanet Vakfı:
Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cinler ve insanlar için (uygulanan) azap onlara da gerekli olmuştur. Kuşkusuz onlar hüsrana düşenlerdi.

veḳâle-lleẕîne keferû lâ tesme`û lihâẕe-lḳur'âni velgav fîhi le`alleküm taglibûn.

Türkçe:
İnkâr edenler dediler ki: "Şu Kur'an'ı dinlemeyin! O okunurken yaygara koparın ki, galip gelesiniz."
İngilizce:
The Unbelievers say: "Listen not to this Qur'an, but talk at random in the midst of its (reading), that ye may gain the upper hand!"
Fransızca:
Et ceux qui avaient mécru dirent : "Ne prêtez pas l'oreille à ce Coran, et faites du chahut (pendant sa récitation) afin d'avoir le dessus".
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Hört nicht diesem Quran zu und redet irgend etwas dabei, vielleicht gewinnt ihr."
Rusça:
Неверующие сказали: "Не слушайте этот Коран, а начинайте говорить вздор (опровергайте его любым способом или шумите во время его чтения). Быть может, вы одержите верх".
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَٰذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnkâr edenler: "Bu Kur'ânı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki üstün gelirsiniz" dediler.
Diyanet Vakfı:
İnkar edenler: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız, dediler.

felenüẕîḳanne-lleẕîne keferû `aẕâben şedîdev velenecziyennehüm esvee-lleẕî kânû ya`melûn.

Türkçe:
Yemin olsun, o inkârcılara şiddetli bir azabı tattıracağız ve elbette ki onları, yapıp-ettiklerinin en kötüsüyle cezalandıracağız!
İngilizce:
But We will certainly give the Unbelievers a taste of a severe Penalty, and We will requite them for the worst of their deeds.
Fransızca:
Nous ferons certes, goûter à ceux qui ne croient pas un dur châtiment, et les rétribuerons certes [d'une punition] pire que ce [que méritent] leurs méfaits.
Almanca:
Gewiß, WIR werden diejenigen, die Kufr betrieben haben, eine harte Peinigung erfahren lassen, und gewiß, WIR werden ihnen das Schlimmere von dem vergelten, das sie zu tun pflegten.
Rusça:
Мы непременно дадим неверующим вкусить тяжкие мучения и воздадим им за наихудшее из того, что они совершали.
Arapça:
فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz mutlaka inkâr edenlere şiddetli bir azab tattıracağız. Ve onlara yaptıkları amellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.
Diyanet Vakfı:
O inkar edenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.

ẕâlike cezâü a`dâi-llâhi-nnâru. lehüm fîhâ dâru-lḫuld. cezâem bimâ kânû biâyâtinâ yecḥadûn.

Türkçe:
İşte bu, Allah düşmanlarının cezası olan ateştir. Ayetlerimize karşı çıkmalarından ötürü, orada kendileri için uzun süreli kalış yeri vardır.
İngilizce:
Such is the requital of the enemies of Allah,- the Fire: therein will be for them the Eternal Home: a (fit) requital, for that they were wont to reject Our Signs.
Fransızca:
Ainsi, la rétribution des ennemis d'Allah sera le Feu où ils auront une demeure éternelle, comme punition pour avoir nié Nos versets [le Coran].
Almanca:
Dies ist die Vergeltung der Feinde ALLAHs, das Feuer! Für sie ist darin die Wohnstätte der Ewigkeit als Vergeltung dafür, daß sie Unsere Ayat zu verleugnen pflegten.
Rusça:
Таково воздаяние врагам Аллаха! Огонь! В нем будет их Вечная обитель в воздаяние за то, что они отвергали Наши знамения.
Arapça:
ذَٰلِكَ جَزَاءُ أَعْدَاءِ اللَّهِ النَّارُ ۖ لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ ۖ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem yurdu vardır.
Diyanet Vakfı:
İşte bu, Allah düşmanlarının cezası, ateştir. Ayetlerimizi inkar etmelerinden dolayı, orada onlara ceza olarak ebedi kalacakları yurt (cehennem) vardır.

veḳâle-lleẕîne keferû rabbenâ erine-lleẕeyni eḍallânâ mine-lcinni vel'insi nec`alhümâ taḥte aḳdâminâ liyekûnâ mine-l'esfelîn.

Türkçe:
O küfre sapanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster ki, onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağıda kalanlardan olsunlar."
İngilizce:
And the Unbelievers will say: "Our Lord! Show us those, among Jinns and men, who misled us: We shall crush them beneath our feet, so that they become the vilest (before all)."
Fransızca:
Et les mécréants diront : "Seigneur, fais-nous voir ceux des djinns et des humains qui nous ont égarés, afin que nous les placions tous sous nos pieds, pour qu'ils soient parmi les plus bas".
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Unser HERR, zeige uns diejenigen, die uns von den Dschinn und den Menschen verleiteten, damit wir beide unter unsere Füße tun, damit beide von den Niedrigsten sind."
Rusça:
Неверующие скажут: "Господь наш! Покажи нам тех джиннов и людей, которые ввели нас в заблуждение. Мы бросим их себе под ноги, чтобы они были самыми низкими".
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا اللَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnkâr edenler: "Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi doğru yoldan saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım, böylece cehennemin en altında kalanlardan olsunlar." diyeceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Kafirler cehennemde: Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de aşağılanmışlardan olsunlar diye onları ayaklarımızın altına alalım! diyecekler.

Sayfalar

Fussilat—فصلت beslemesine abone olun.