Cuz 29

 
00:00

selhüm eyyühüm biẕâlike za`îm.

Arapça:

سَلْهُمْ أَيُّهُم بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ

Türkçe:

Sor onlara: "Böyle bir şeye hangisi kefil?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?

Diyanet Vakfı:

Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?

İngilizce:

Ask thou of them, which of them will stand surety for that!

Fransızca:

Demande-leur qui d'entre eux en est garant ?

Almanca:

Frage sie, welcher von ihnen dies behauptet!

Rusça:

Спроси их, кто из них поручается за это?

Açıklama:
 
00:00

em lehüm şürakâ'. felye'tû bişürakâihim in kânû ṣâdiḳîn.

Arapça:

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِن كَانُوا صَادِقِينَ

Türkçe:

Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler.

Diyanet Vakfı:

Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!

İngilizce:

Or have they some "Partners" (in Allahhead)? Then let them produce their "partners", if they are truthful!

Fransızca:

Ou encore, est-ce qu'ils ont des associés ? Eh bien, qu'ils fassent venir leur associés s'ils sont véridiques !

Almanca:

Oder haben sie etwa (ALLAH) Beigesellte?! Dann sollen sie ihre (ALLAH) Beigesellten bringen, sollten sie wahrhaftig sein!

Rusça:

Или у них есть сотоварищи? Пусть же они приведут своих сотоварищей, если они говорят правду!

Açıklama:
 
00:00

yevme yükşefü `an sâḳiv veyüd`avne ile-ssücûdi felâ yesteṭî`ûn.

Arapça:

يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ

Türkçe:

Baldırın çıplak kalacağı, secdelere çağrılacakları gün, onu da yapamayacaklar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.

Diyanet Vakfı:

O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.

İngilizce:

The Day that the shin shall be laid bare, and they shall be summoned to bow in adoration, but they shall not be able,-

Fransızca:

Le jour où ils affronteront les horreurs [du Jugement] et où ils seront appelés à la Prosternation mais ils ne le pourront pas.

Almanca:

An dem Tag, wenn etwas Schwerwiegendes aufgedeckt wird und sie zum Sudschud aufgefordert werden, dann es nicht können,

Rusça:

В тот день, когда обнажится Голень Аллаха, их призовут пасть ниц, но они не смогут сделать этого.

Açıklama:
 
00:00

ḫâşi`aten ebṣâruhüm terheḳuhüm ẕilleh. veḳad kânû yüd`avne ile-ssücûdi vehüm sâlimûn.

Arapça:

خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ

Türkçe:

Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.

Diyanet Vakfı:

Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).

İngilizce:

Their eyes will be cast down,- ignominy will cover them; seeing that they had been summoned aforetime to bow in adoration, while they were whole, (and had refused).

Fransızca:

Leurs regards seront abaissés, et l'avilissement les couvrira. Or, ils étaient appelés à la Prosternation au temps où ils étaient sains et saufs ! ...

Almanca:

ihre Blicke sind (vor Ehrfurcht) gesenkt, und Demütigung überkommt sie. Und bereits wurden sie zum Sudschud aufgefordert, als sie heil waren.

Rusça:

Их взоры потупятся, и унижение покроет их. А ведь их призывали пасть ниц, когда они пребывали во здравии.

Açıklama:
 
00:00

feẕernî vemey yükeẕẕibü bihâẕe-lḥadîŝ. senestedricühüm min ḥayŝü lâ ya`lemûn.

Arapça:

فَذَرْنِي وَمَن يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ

Türkçe:

Bu sözü yalanlayanla beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalayacağız.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.

İngilizce:

Then leave Me alone with such as reject this Message: by degrees shall We punish them from directions they perceive not.

Fransızca:

Laisse-Moi donc avec quiconque traite de mensonge ce discours; Nous allons les mener graduellement par où ils ne savent pas !

Almanca:

Also laß Mich mit denjenigen, die diese Mitteilung ableugnen, WIR werden sie anlocken, von wo sie nicht wissen.

Rusça:

Оставь же Меня с теми, кто считает ложью это повествование. Мы завлечем их так, что они даже не осознают этого.

Açıklama:
 
00:00

veümlî lehüm. inne keydî metîn.

Arapça:

وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ

Türkçe:

Süre tanıyorum onlara. Tuzağım gerçekten zorludur benim.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.

Diyanet Vakfı:

Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!

İngilizce:

A (long) respite will I grant them: truly powerful is My Plan.

Fransızca:

Et Je leur accorde un délai, car Mon stratagème est sûr !

Almanca:

Und ICH gewähre ihnen Aufschub. Gewiß, Meine Planung ist stark.

Rusça:

Я даю им отсрочку, ведь хитрость Моя несокрушима.

Açıklama:
 
00:00

em tes'elühüm ecran fehüm mim magramim müŝḳalûn.

Arapça:

أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ

Türkçe:

Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında eziliyorlar!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

Diyanet Vakfı:

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

İngilizce:

Or is it that thou dost ask them for a reward, so that they are burdened with a load of debt?-

Fransızca:

Ou bien est-ce que tu leur demandes un salaire, les accablant ainsi d'une lourde dette ?

Almanca:

Oder verlangst du von ihnen Lohn, so daß sie durch ihre Verpflichtung belastet sind?!

Rusça:

Или же ты просишь у них вознаграждения, и они обременены обязательствами?

Açıklama:
 
00:00

em `indehümü-lgaybü fehüm yektübûn.

Arapça:

أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ

Türkçe:

Yoksa gayb, yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

Diyanet Vakfı:

Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

İngilizce:

Or that the Unseen is in their hands, so that they can write it down?

Fransızca:

Ou savent-ils l'Inconnaissable et c'est de là qu'ils écrivent [leurs mensonges] ?

Almanca:

Oder haben sie das Verborgene bei sich, so schreiben sie?!

Rusça:

Или же они владеют сокровенным и записывают его?

Açıklama:
 
00:00

faṣbir liḥukmi rabbike velâ tekün keṣâḥibi-lḥût. iẕ nâdâ vehüve mekżûm.

Arapça:

فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ

Türkçe:

Artık, Rabbinin hüküm vermesi için sabret! Balığın dostu Yûnus gibi olma! Hani o, öfkelendirilmiş bir halde yakarmıştı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.

Diyanet Vakfı:

Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.

İngilizce:

So wait with patience for the Command of thy Lord, and be not like the Companion of the Fish,- when he cried out in agony.

Fransızca:

Endure avec patience la sentence de ton Seigneur, et ne soit pas comme l'homme au Poisson (Jonas) qui appela (Allah) dans sa grande angoisse.

Almanca:

Also übe dich in Geduld mit der Bestimmung deines HERRN, und sei nicht wie der Weggenosse des Fisches, als er rief, während er bedrängt war.

Rusça:

Потерпи же до решения твоего Господа и не уподобляйся человеку в рыбе (Йунусу), который обратился с мольбой вслух, сдерживая свою печаль.

Açıklama:
 
00:00

levlâ en tedârakehû ni`metüm mir rabbihî lenübiẕe bil`arâi vehüve meẕmûm.

Arapça:

لَّوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ

Türkçe:

Eğer ona, Rabbinden bir nimet ulaşmasaydı, horlanmış bir halde cascavlak bir yere atılırdı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

Diyanet Vakfı:

Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

İngilizce:

Had not Grace from his Lord reached him, he would indeed have been cast off on the naked shore, in disgrace.

Fransızca:

Si un bienfait de son Seigneur ne l'avait pas atteint, il aurait été rejeté honni sur une terre déserte,

Almanca:

Hätte ihn eine Wohltat von seinem HERRN nicht ereilt, wäre er doch ans blanke Land geworfen, während er getadelt war.

Rusça:

Если бы его не постигла милость Господа, то он был бы выброшен на открытую местность постыженным.

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 29 beslemesine abone olun.