Cuz 11

İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:
İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

inneme-ssebîlü `ale-lleẕîne yeste'ẕinûneke vehüm agniyâ'. raḍû biey yekûnû me`a-lḫavâlifi veṭabe`a-llâhü `alâ ḳulûbihim fehüm lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Ancak şu kimseler aleyhine yol vardır: Zengin oldukları halde senden izin isterler. Arkada kalan kadınlarla beraber oturmaya razı olmuştur bunlar. Ve Allah, kalplerine mühür basmıştır, artık bilemezler.
İngilizce:
The ground (of complaint) is against such as claim exemption while they are rich. They prefer to stay with the (women) who remain behind: Allah hath sealed their hearts; so they know not (What they miss).
Fransızca:
Il n'y a de voie (de reproche à), vraiment, que contre ceux qui demandent d'être dispensés, alors qu'ils sont riches. Il leur plaît de demeurer avec celles qui sont restées à l'arrière. Et Allah a scellé leurs coeurs et ils ne savent pas.
Almanca:
Etwas (zu mißbilligen), gibt es ausschließlich gegen diejenigen, die dich um Erlaubnis (zum Zurückbleiben) bitten, während sie reich sind. Sie waren einverstanden damit, unter den Zurückbleibenden zu sein, und ALLAH hat ihre Herzen versiegelt, so wissen sie nicht.
Rusça:
Укора заслуживают только те, которые попросили тебя остаться дома, будучи богатыми. Они были рады оказаться среди тех, кто остался позади. Аллах запечатал их сердца, и они не знают истины.
Arapça:
۞ إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ وَهُمْ أَغْنِيَاءُ ۚ رَضُوا بِأَن يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kınamaya yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin doğru olduğunu) bilmezler.

ya`teẕirûne ileyküm iẕâ raca`tüm ileyhim. ḳul lâ ta`teẕirû len nü'mine leküm ḳad nebbeene-llâhü min aḫbâriküm. veseyere-llâhü `ameleküm verasûlühû ŝümme türaddûne ilâ `âlimi-lgaybi veşşehâdeti feyünebbiüküm bimâ küntüm ta`melûn.

Türkçe:
Dönüp yanlarına geldiğinizde sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin. Size asla inanmayacağız! Allah bize sizin hallerinizden birçoğunu haber vermiştir. Yapıp ettiğinizi Allah da resulü de görecektir. Sonra görünmeyen ve görünen âlemleri bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.
İngilizce:
They will present their excuses to you when ye return to them. Say thou: "Present no excuses: we shall not believe you: Allah hath already informed us of the true state of matters concerning you: It is your actions that Allah and His Messenger will observe: in the end will ye be brought back to Him Who knoweth what is hidden and what is open: then will He show you the truth of all that ye did."
Fransızca:
Il vous présentent des excuses quand vous revenez à eux. Dis : "Ne présentez pas d'excuses : nous ne vous croyons pas. Allah nous a déjà informés de vos nouvelles. Et Allah verra votre oeuvre, ainsi que Son messager. Puis vous serez ramenés vers Celui qui connaît bien l'invisible et le visible, et alors, Il vous informera de ce que vous faisiez.
Almanca:
Sie tragen euch ihre Entschuldigungen vor, wenn ihr zu ihnen zurückkommt. Sag: "Tragt keine Entschuldigungen vor! Wir glauben euch niemals. Bereits ALLAH hat uns von euren Begebenheiten kundgetan. Und ALLAH wird eure Taten sehen sowie Sein Gesandter, dann werdet ihr zum Allwissenden über das Verborgene und das Sichtbare zurückgebracht, dann wird ER euch das kundtun, was ihr zu tun pflegtet.
Rusça:
Когда вы возвратитесь к ним, они станут оправдываться. Скажи: "Не оправдывайтесь, мы все равно не поверим вам. Аллах уже сообщил нам вести о вас. Аллах и Его Посланник увидят ваши деяния. А потом вы будете возвращены к Ведающему сокровенное и явное, и Он сообщит вам о том, что вы совершали".
Arapça:
يَعْتَذِرُونَ إِلَيْكُمْ إِذَا رَجَعْتُمْ إِلَيْهِمْ ۚ قُل لَّا تَعْتَذِرُوا لَن نُّؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللَّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ ۚ وَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Savaştan dönüp yanlarına geldiğinizde size özür beyan edecekler. De ki: "Özür beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin durumunuzdan haberler verdi". Bundan sonra da Allah ve Resulü yaptıklarınızı görecektir. Daha sonra da gizliyi ve âşikârı bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O vakit O, size neler yapmış olduğunuzu tek tek haber verecektir.
Diyanet Vakfı:
(Seferden) onlara döndüğünüz zaman size özür beyan edecekler. De ki: (Boşuna) özür dilemeyin! Size asla inanmayız; çünkü Allah, haberlerinizi bize bildirmiştir. (Bundan sonraki) amelinizi Allah da görecektir, Resulü de. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilene döndürüleceksiniz de yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.

seyaḥlifûne billâhi leküm iẕe-nḳalebtüm ileyhim litü`riḍû `anhüm. fea`riḍû `anhüm. innehüm rics. veme'vâhüm cehennem. cezâem bimâ kânû yeksibûn.

Türkçe:
Yanlarına döndüğünüzde kendilerini paylamaktan vazgeçesiniz diye Allah'a yemin edecekler. Vazgeçin onlardan, çünkü hepsi pisliktir! Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer cehennemdir.
İngilizce:
They will swear to you by Allah, when ye return to them, that ye may leave them alone. So leave them alone: For they are an abomination, and Hell is their dwelling-place,-a fitting recompense for the (evil) that they did.
Fransızca:
Ils vous feront des serments par Allah, quand vous êtes de retour vers eux, afin que vous passiez (sur leur tort). Détournez-vous d'eux. Ils sont une souillure et leur refuge est l'Enfer, en rétribution de ce qu'ils acquéraient.
Almanca:
Sie werden euch im Namen ALLAHs schwören, wenn ihr zu ihnen zurückkommt, damit ihr sie nicht behelligt, so behelligt sie nicht! Gewiß, sie sind (wie) die rituelle Unreinheit und ihre Unterkunft ist Dschahannam als Vergeltung für das, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Когда вы вернетесь к ним, они будут клясться Аллахом, чтобы вы отвернулись от них. Отвернитесь же от них, ибо они - нечисть. Их пристанищем будет Геенна. Таково воздаяние за то, они приобретали.
Arapça:
سَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَكُمْ إِذَا انقَلَبْتُمْ إِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُوا عَنْهُمْ ۖ فَأَعْرِضُوا عَنْهُمْ ۖ إِنَّهُمْ رِجْسٌ ۖ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten vazgeçesiniz) diye Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları yer cehennemdir.
Diyanet Vakfı:
Onların yanına döndüğünüz zaman size, kendilerinden (onları cezalandırmaktan) vazgeçmeniz için Allah adına and içecekler. Artık onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır. Kazanmakta olduklarına (kötü işlerine) karşılık ceza olarak varacakları yer cehennemdir.

yaḥlifûne leküm literḍav `anhüm. fein terḍav `anhüm feinne-llâhe lâ yerḍâ `ani-lḳavmi-lfâsiḳîn.

Türkçe:
Kendilerinden hoşnut olasınız diye karşınızda yemin ediyorlar. Siz onlardan razı olsanız da Allah, yoldan sapmış bir topluluktan razı olmaz.
İngilizce:
They will swear unto you, that ye may be pleased with them but if ye are pleased with them, Allah is not pleased with those who disobey.
Fransızca:
Ils vous font des serments pour se faire agréer de vous, même si vous les agréez, Allah n'agrée pas les gens pervers.
Almanca:
Sie schwören euch, damit ihr mit ihnen zufrieden seid. Und solltet ihr mit ihnen zufrieden werden, so ist ALLAH mit den fisq-betreibenden Leuten nie zufrieden.
Rusça:
Они станут вам клясться, чтобы вы остались довольны ими. Но даже если вы останетесь довольны ими, Аллах все равно не будет доволен людьми нечестивыми.
Arapça:
يَحْلِفُونَ لَكُمْ لِتَرْضَوْا عَنْهُمْ ۖ فَإِن تَرْضَوْا عَنْهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يَرْضَىٰ عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı olursanız, şunu bilin ki Allah, o fasıklar güruhundan kesinlikle razı olmaz.
Diyanet Vakfı:
Onlardan razı olasınız diye size yemin edecekler. Fakat siz onlardan razı olsanız bile Allah fasıklar topluluğundan asla razı olmaz.

el'a`râbü eşeddü küfrav venifâḳav veecderu ellâ ya`lemû ḥudûde mâ enzele-llâhü `alâ rasûlih. vellâhü `alîmün ḥakîm.

Türkçe:
Çöl Arapları; küfür, parçalanma/ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli; Allah'ın resulüne indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
İngilizce:
The Arabs of the desert are the worst in Unbelief and hypocrisy, and most fitted to be in ignorance of the command which Allah hath sent down to His Messenger: But Allah is All-knowing, All-Wise.
Fransızca:
Les Bédouins sont plus endurcis dans leur impiété et dans leur hypocrisie, et les plus enclins à méconnaître les préceptes qu'Allah a révélés à Son messager. Et Allah est Omniscient et Sage.
Almanca:
Die Wüstenaraber betreiben noch mehr Kufr und Nifaq und ihnen gebührt noch mehr, die Schranken dessen nicht zu kennen, was ALLAH Seinem Ge- 1 sandten hinabsandte. Und ALLAH ist allwissend, allweise.
Rusça:
Бедуины оказываются самыми упорными в неверии и лицемерии. Они больше других не признают ограничений, которые Аллах ниспослал Своему Посланнику. Воистину, Аллах - Знающий, Мудрый.
Arapça:
الْأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَأَجْدَرُ أَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا أَنزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bedeviler inkâr ve münafıklık bakımından daha beterdirler. Bununla beraber Allah'ın, Resulüne indirdiği (hükümlerin) sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Allah alîmdir, hakîmdir,
Diyanet Vakfı:
Bedeviler, kafirlik ve münafıklık bakımından hem daha beter, hem de Allah'ın Resulüne indirdiği kanunları tanımamaya daha yatkındır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

vemine-l'a`râbi mey yetteḫiẕü mâ yünfiḳu magramev veyeterabbeṣu bikümü-ddevâir. `aleyhim dâiratü-ssev'. vellâhü semî`un `alîm.

Türkçe:
Çöl Araplarından öylesi vardır ki, infak ettiğini bir angarya/bir ceza ödeme sayar ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir.
İngilizce:
Some of the desert Arabs look upon their payments as a fine, and watch for disasters for you: on them be the disaster of evil: for Allah is He That heareth and knoweth (all things).
Fransızca:
Parmi les Bédouins, certains prennent leur dépense (en aumône ou à la guerre) comme une charge onéreuse, et attendent pour vous un revers de fortune. Que le malheur retombe sur eux ! Allah est Audient et Omniscient.
Almanca:
Und unter den Wüstenarabern ist manch einer, der das, was er (an Sadaqa ) abgibt, als Tribut ansieht und darauf wartet, daß euch Vernichtendes trifft, das Vernichtende möge sie treffen. Und ALLAH ist allhörend, allwissend.
Rusça:
Среди бедуинов есть и такие, которые считают свои пожертвования убытком и выжидают, когда вас постигнут превратности судьбы. Их самих постигнут превратности судьбы. Воистину, Аллах - Слышащий, Знающий.
Arapça:
وَمِنَ الْأَعْرَابِ مَن يَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ مَغْرَمًا وَيَتَرَبَّصُ بِكُمُ الدَّوَائِرَ ۚ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bedevilerden kimi de var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin üzerinize belalar gelmesini bekler. O çirkin belalar kendi başlarına olsun! Allah herşeyi işitendir, bilendir.
Diyanet Vakfı:
Bedevilerden öylesi vardır ki (Allah yolunda) harcayacağını angarya sayar ve sizin başınıza belalar gelmesini bekler. (Bekledikleri) o kötü bela kendi başlarına gelmiştir. Allah pek iyi işiten, çok iyi bilendir.

vemine-l'a`râbi mey yü'minü billâhi velyevmi-l'âḫiri veyetteḫiẕü mâ yünfiḳu ḳurubâtin `inde-llâhi veṣalevâti-rrasûl. elâ innehâ ḳurbetül lehüm. seyüdḫilühümü-llâhü fî raḥmetih. inne-llâhe gafûrur raḥîm.

Türkçe:
Çöl Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.
İngilizce:
But some of the desert Arabs believe in Allah and the Last Day, and look on their payments as pious gifts bringing them nearer to Allah and obtaining the prayers of the Messenger. Aye, indeed they bring them nearer (to Him): soon will Allah admit them to His Mercy: for Allah is Oft-forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
(Tel autre,) parmi les Bédouins, croit en Allah et au Jour dernier et prend ce qu'il dépense comme moyen de se rapprocher d'Allah et afin de bénéficier des invocations du Messager. C'est vraiment pour eux (un moyen) de se rapprocher (d'Allah) et Allah les admettra en Sa miséricorde. Car Allah est Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Und unter den Wüstenarabern ist manch einer, der den Iman an ALLAH und an den Jüngsten Tag verinnerlicht und das, was er abgibt, als etwas (dem Wohlgefallen von) ALLAH Näher- Bringendes ansieht sowie den Bittgebeten des Gesandten. Ja! Dies ist gewiß etwas (dem Wohlgefallen ALLAHs) Näher-Bringendes für sie. ER wird sie mit Seiner Gnade umgeben. Gewiß, ALLAH ist allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Среди бедуинов есть и такие, которые веруют в Аллаха и Последний день и считают, что их пожертвования приблизят их к Аллаху и помогут заслужить молитвы Посланника. Воистину, они (пожертвования) действительно являются средством приближения. Аллах введет их в Свою милость, ведь Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
وَمِنَ الْأَعْرَابِ مَن يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ قُرُبَاتٍ عِندَ اللَّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ ۚ أَلَا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَّهُمْ ۚ سَيُدْخِلُهُمُ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine bedevilerden kimi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamber'in dualarını almaya vesile sayar. Gerçekten de bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmeti içine koyacaktır. Şüphesizki, Allah bağışlayıcıdır ve rahmet edicidir.
Diyanet Vakfı:
Bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber'in dualarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.

vessâbiḳûne-l'evvelûne mine-lmühâcirîne vel'enṣâri velleẕîne-ttebe`ûhüm biiḥsânir raḍiye-llâhü `anhüm veraḍû `anhü vee`adde lehüm cennâtin tecrî taḥtehe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ ebedâ. ẕâlike-lfevzü-l`ażîm.

Türkçe:
Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Sürekli orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!
İngilizce:
The vanguard (of Islam)- the first of those who forsook (their homes) and of those who gave them aid, and (also) those who follow them in (all) good deeds,- well-pleased is Allah with them, as are they with Him: for them hath He prepared gardens under which rivers flow, to dwell therein for ever: that is the supreme felicity.
Fransızca:
Les tout premiers [croyants] parmi les émigrés et les Auxiliaires et ceux qui les ont suivis dans un beau comportement, Allah les agrée, et ils l'agréent. Il a préparé pour eux des Jardins sous lesquels coulent les ruisseaux, et ils y demeureront éternellement. Voilà l'énorme succès !
Almanca:
Und die Pioniere, die ersten von den Muhadschir , die Ansar und diejenigen, die ihnen im gottgefällig Guten gefolgt sind, mit diesen ist ALLAH zufrieden und sie sind mit Ihm zufrieden. Und ER hat für sie Dschannat vorbereitet, die von Flüssen durchflossen werden, darin bleiben sie ewig - für immer. Dies ist der unermeßliche Gewinn.
Rusça:
Аллах доволен первыми из мухаджиров и ансаров, которые опередили остальных, и теми, которые последовали строго за ними. Они также довольны Аллахом. Он приготовил для них Райские сады, в которых текут реки. Они пребудут там вечно. Это - великое преуспеяние.
Arapça:
وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhacir ve Ensar'dan İslâm'a ilk önce girenlerin başta gelenleri ve iyi amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'dan razı oldular ve onlara, altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük ve muhteşem kurtuluş budur.
Diyanet Vakfı:
(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.

Sayfalar

Cuz 11 beslemesine abone olun.