Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

98

Sûredeki Ayet No: 

5

Ayet No: 

6135

Sayfa No: 

598

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَذَٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

Çeviriyazı: 

vemâ ümirû illâ liya`büdü-llâhe muḫliṣîne lehü-ddîne ḥunefâe veyüḳîmu-ṣṣalâte veyü'tü-zzekâte veẕâlike dînü-lḳayyimeh.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Halbuki onlar, dini sadece Allah'a tahsis ederek, Allah'ı birleyerek, ancak Allah'a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekatı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.

Diyanet İşleri: 

Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Ve ancak özleri halis olarak ve onun gerçek dinine uyarak Allah'a kulluk etmeleri emredildi onlara, doğru olmaları emredildi ve namaz kılmaları ve zekat vermeleri ve işte budur hükümleri sabit doğru kitaplardaki din de.

Şaban Piriş: 

Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a ibadet etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. İşte dosdoğru din budur.

Edip Yüksel: 

Oysa onlardan, dini sadece ALLAH'a ait kılan tektanrıcılar (monoteist) olarak O'na kulluk etmeleri, namazı gözetmeleri ve zekatı vermeleri istenmişti. İşte dosdoğru din budur.

Ali Bulaç: 

Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.

Suat Yıldırım: 

Halbuki onlara, şirkten uzak olarak yalnız Allah'a ibadet etmeleri, namazı hakkıyla ifâ etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte sağlam, dosdoğru din budur. [21,25; 16,36]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Halbuki, onlar emrolunmadılar, ancak dinde ihlas sahipleri, muvahhidler olarak ibadet etsinler ve namazı dosdoğru kılsınlar ve zekâtı versinler (diye emrolunmuşlardır). Ve işte en doğru din de budur.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Oysaki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı/duayı yerine getirmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.

Bekir Sadak: 

99:1

İbni Kesir: 

Halbuki onlar

Adem Uğur: 

Halbuki onlara ancak, dini yalnız O´na has kılarak ve hanifler olarak Allah´a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.

İskender Ali Mihr: 

Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kılmaktan) ve namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum dîn (kıyâmete kadar devam edecek dîn) budur.

Celal Yıldırım: 

Halbuki onlar ancak dini O´na (Allah´a) has kılmak, bâtıldan uzak, Hakk´a yönelerek Allah´a kulluk etmekle, namaz kılmakla, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte en âdil, en sağlam hükümler taşıyan din budur ´

Tefhim ul Kuran: 

Oysa onlar, dini yalnızca O´na halis kılan hanifler (Allah´ı birleyenler) olarak sadece Allah´a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam olan) din budur.

Fransızca: 

Il ne leur a été commandé, cependant, que d'adorer Allah, Lui vouant un culte exclusif, d'accomplir la Salat et d'acquitter la Zakat. Et voilà la religion de droiture.

İspanyolca: 

Pero no se les ordenó sino que sirvieran a Dios, rindiéndole culto sincero comohanifes, que hicieran la azalá y dieran el azaque. Ésa es la religión verdadera.

İtalyanca: 

eppure non ricevettero altro comando che di adorare Allah, tributandoGli un culto esclusivo e sincero, di eseguire l'orazione e di versare la decima. Questa è la Religione della verità.

Almanca: 

Und ihnen wurde nicht geboten außer, daß sie ALLAH dienen - aufrichtig im Din Ihm gegenüber als Hanif - das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichten und die Zakat entrichten. Und dies ist der Din der Geradlinigkeit .

Çince: 

他们只奉命崇拜真主,虔诚敬意,恪遵正教,谨守拜功,完纳天课,这是正教。

Hollandaca: 

En in de schriften werd hun niets anders bevolen dan God te aanbidden, Hem den zuiveren godsdienst te wijden en vroom te zijn, en standvastig in het gebed te wezen en aalmoezen te geven; en dit is de ware godsdienst.

Rusça: 

Воистину, неуверовавшие люди Писания и многобожники окажутся в огне Геенны и пребудут там вечно. Они являются наихудшими из тварей.

Somalice: 

Dadkana waxaan Eebe caabudiddiisa ahayn lama farin iyagoo u kali yeeli Eebe Diinte, toosanna, Salaaddana oogi Zakadana bixin, Saasina waadiinta toosan.

Swahilice: 

Nao hawakuamrishwa kitu ila wamuabudu Mwenyezi Mungu kwa kumtakasia Dini, wawe waongofu, na washike Sala, na watoe Zaka. Na hiyo ndiyo Dini madhubuti.

Uygurca: 

ئۇلار پەقەت ئىبادەتنى اﷲ قا خالىس قىلغان، ھەق دىنغا ئېتىقاد قىلغان ھالدا (يالغۇز) اﷲ غىلا ئىبادەت قىلىشقا بۇيرۇلدى. نامازنى ئادا قىلىشقا، زاكاتنى بېرىشكە (بۇيرۇلدى)، ئەنە شۇلار (يەنى ئىبادەت، ئىخلاس ناماز، زاكاتلار) توغرا دىندۇر

Japonca: 

かれらの命じられたことは,只アッラーに仕え,かれに信心の誠を尽し,純正に服従,帰依して,礼拝の務めを守り,定めの喜捨をしなさいと,言うだけのことであった。これこそ真正の教えである。

Arapça (Ürdün): 

«وما أمروا» في كتابهم التوراة والإنجيل «إلا ليعبدوا الله» أي أن يعبدوه فحذفت أن وزيدت اللام «مخلصين له الدين» من الشرك «حنفاء» مستقيمين على دين إبراهيم ودين محمد إذا جاء فكيف كفروا به «ويقيموا الصلاة ويؤتوا الزكاة وذلك دين» الملة «القيِّمة» المستقيمة.

Hintçe: 

(तब) और उन्हें तो बस ये हुक्म दिया गया था कि निरा ख़ुरा उसी का एतक़ाद रख के बातिल से कतरा के ख़ुदा की इबादत करे और पाबन्दी से नमाज़ पढ़े और ज़कात अदा करता रहे और यही सच्चा दीन है

Tayca: 

และพวกเขามิได้ถูกบัญชาให้กระทำอื่นใดนอกจากเพื่อเคารพภักดีต่ออัลลอฮฺ เป็นผู้มีเจตนาบริสุทธิ์ในการภักดีต่อพระองค์ เป็นผู้อยู่ในแนวทางที่เที่ยงตรงและดำรงการละหมาด และจ่ายซะกาต และนั่นแหละคือศาสนาอันเที่ยงธรรม

İbranice: 

הם נדרשו רק לעבוד את אלוהים במסירות שלמה לדת אברהם, ולקיים את התפילה ולהוציא זכאת . הן, זוהי דת הצדק

Hırvatça: 

a naređeno im je da samo Allahu ibadet čine, da Mu iskreno, kao pravovjerni, vjeru ispovijedaju, i da namaz obavljaju, i da zekat udjeljuju; a to je - ispravna vjera.

Rumence: 

Nu li s-a poruncit decât să se închine lui Dumnezeu, curaţi Lui în credinţă, precum credincioşii dintâi, să-şi facă rugăciunea şi să dea milostenie. Aceasta este Legea cea Dreaptă.

Transliteration: 

Wama omiroo illa liyaAAbudoo Allaha mukhliseena lahu alddeena hunafaa wayuqeemoo alssalata wayutoo alzzakata wathalika deenu alqayyimati

Türkçe: 

Oysaki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı/duayı yerine getirmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.

Sahih International: 

And they were not commanded except to worship Allah, [being] sincere to Him in religion, inclining to truth, and to establish prayer and to give zakah. And that is the correct religion.

İngilizce: 

And they have been commanded no more than this: To worship Allah, offering Him sincere devotion, being true (in faith); to establish regular prayer; and to practise regular charity; and that is the Religion Right and Straight.

Azerbaycanca: 

Halbuki onlara əmr edilmişdir ki, Allaha – dini yalnız Ona məxsus edərək, batildən haqqa (islama) dönərək – ibadət etsinlər, namaz qılıb zəkat versinlər. Doğru-düzgün din budur!

Süleyman Ateş: 

Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekatı vermeleri emredilmişti. İşte doğru din oydu.

Diyanet Vakfı: 

Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.

Erhan Aktaş: 

Oysa Allah’a kulluktan ve dini hanifler(1) olarak O’na has kılmaktan ve salâtı ikâme etmekten,(2) zekâtı yapmaktan(2) başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte doğru din budur.

Kral Fahd: 

Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namazı dosdoğru kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.

Hasan Basri Çantay: 

Halbuki onlar Allaha, Onun dîninde ihlâs (ve samîmiyyet) erbabı ve muvahhidler olarak, ibâdet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyle emr olunmamışlardı. En doğru dîn de bu idi.

Muhammed Esed: 

Oysa kendilerine yalnızca Allah´a ibadet etmeleri, bütün içtenlikleriyle yalnız O´na iman ederek batıl olan her şeyden uzak durmaları; namazlarında dikkatli ve devamlı olmaları; ve karşılıksız harcamada bulunmaları emrolunmuştu çünkü bu, doğruluğu kesin ve açık olan bir ahlaki değerler sistemidir.

Gültekin Onan: 

Oysa onlara, dini yalnızca O´na halis kılan hanifler olarak sadece Tanrı´ya kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkası buyrulmadı. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.

Ali Fikri Yavuz: 

Halbuki onlar, ancak Allah’a, O’nun dininde ihlâs sahibleri olarak, diğer bâtıl dinlerden İslâm’a yönelerek ibadet etsinler, namazı gereği üzre kılsınlar ve zekâtı versinler diye emrolunmuşlardı. İşte bu emredildikleri şey, dosdoğru hak dindir.

Portekizce: 

E lhes foi ordenado que adorassem sinceramente a Deus, fossem monoteístas, observassem a oração e pagassem o zakat; esta é a verdadeira religião.

İsveççe: 

Men inga andra påbud gavs dem än att dyrka Gud med ren och uppriktig tro liksom de som i gångna tider sökte sanningen, och att förrätta bönen och att hjälpa de behövande. Detta är den sanna, i människans natur nedlagda religionens klara och evigt giltiga [påbud].

Farsça: 

در حالی که فرمان نیافته بودند جز آنکه خدا را بپرستند، و ایمان و عبادت را برای او از هرگونه شرکی خالص کنند، و حق گرا باشند، و نماز را برپا دارند، و زکات بپردازند؛ و این است آیین استوار و ثابت.

Kürtçe: 

(لەگەڵ ئەوەشدا) کە فەرمانیان پێ نەدرا بوو مەگەر بەوەی کە پەرستشی خوا بکەن بەدڵسۆزی ملکەچی بۆ بکەن وخۆیان بە دوور بگرن لە ھەموو بیرو باوەڕێکی خوارو خێچ، وە نوێژ بکەن وزەکات بدەن، وە ئەمەیە ئاینی ڕاست

Özbekçe: 

Ҳолбуки, улар фақат Аллоҳгагина ибодат қилишга, Унинг динигагина ихлос қилишга, бошқа динларга мойил бўлмасликка, намозни тўлиқ ўқишга, закот беришга буюрилган эдилар. Ана шу тўғри миллатнинг динидир. (Яҳудий ва насоролар Таврот ва Инжилда фақат Аллоҳ таолонинг Ўзигагина ибодат қилишга амр этилган эдилар.)

Malayca: 

Pada hal mereka tidak diperintahkan melainkan supaya menyembah Allah dengan mengikhlaskan ibadat kepadaNya, lagi tetap teguh di atas tauhid; dan supaya mereka mendirikan sembahyang serta memberi zakat. Dan yang demikian itulah Ugama yang benar.

Arnavutça: 

e janë urdhëruar ata që t’i luten vetëm Perëndisë, që sinqerisht, si besimtarë të vërtetë, të predikojnë fenë dhe të bëjnë namaz, dhe të ndajnë lëmoshën (zeqatin); e kjo është feja e drejtë.

Bulgarca: 

И бе им повелено да се прекланят единствено пред Аллах, предани Нему в религията, правоверни, и да отслужват молитвата, и да дават милостинята закат. Това е правдивата религия.

Sırpça: 

а наређено им је да само Аллаха обожавају, да Му искрено, као правоверни, веру исповедају, и да обављају молитву, и да обавезну милостињу удељују; а то је - исправна вера.

Çekçe: 

A přitom jim bylo pouze poručeno, aby uctívali Boha, zasvěcujíce mu upřímně svou víru jako hanífové, aby dodržovali modlitbu a dávali almužnu - a toto je náboženství neměnné.

Urduca: 

اور اُن کو اِس کے سوا کوئی علم نہیں دیا گیا تھا کہ اللہ کی بندگی کریں اپنے دین کو اُس کے لیے خالص کر کے، بالکل یکسو ہو کر، اور نماز قائم کریں اور زکوٰۃ دیں یہی نہایت صحیح و درست دین ہے

Tacikçe: 

Ва ононро фақат ин фармон доданд, ки Худоро бипарастанд, дар ҳоле ки дар дини Ӯ ихлос меварзанд. Ва намоз гузоранду закот диҳанд. Ин аст дини дурусту рост!

Tatarca: 

Китаплары белән гамәл кылмыйча кәфер булган яһүдләр һәм насаралар, Аллаһ тарафыннан боерылдылар, Аллаһ ризалыгы өчен генә Ислам динен тотарга, Аллаһуга гына гыйбадәт кылырга һәм Аңа итагать итәргә, дәхи намаз укырга, зәкят бирергә, дөреслектә хаклыкта таза торганнарның хак дине әнә шулдыр.

Endonezyaca: 

Padahal mereka tidak disuruh kecuali supaya menyembah Allah dengan memurnikan ketaatan kepada-Nya dalam (menjalankan) agama yang lurus, dan supaya mereka mendirikan shalat dan menunaikan zakat; dan yang demikian itulah agama yang lurus.

Amharca: 

አላህን ሃይማኖትን ለእርሱ ብቻ አጥሪዎች፣ ቀጥተኞች ኾነው ሊግገዙት፣ ሶላትንም አስተካክለው ሊሰግዱ ዘካንም ሊሰጡ እንጅ ያልታዘዙ ሲኾኑ (ተለያዩ)፡፡ ይህም የቀጥተኛይቱ (ሃይማኖት) ድንጋጌ ነው፡፡

Tamilce: 

அவர்கள் வழிபாட்டை அவனுக்கு மட்டும் தூய்மைப்படுத்தியவர்களாக, இணைவைப்பை விட்டு விலகியவர்களாக இருக்கும் நிலையில் அல்லாஹ்வை வணங்குவதற்கும், தொழுகையை நிலைநிறுத்துவதற்கும் ஸகாத்தைக் கொடுப்பதற்கும் தவிர ஏவப்படவில்லை. இன்னும், இதுதான் நேரான (நீதியான, சரியான சட்டங்களுடைய) மார்க்கமாகும்.

Korece: 

그들에게 주어진 명령은 하 나님을 경배하고 진실한 믿음이 되도록 그분께 헌신하며 기도를 드리고 이슬람세를 바치는 것들이참된 신앙이라

Vietnamca: 

Chúng chỉ được lệnh phải thờ phượng một mình Allah, phải toàn tâm và tuyệt đối hết lòng thần phục Ngài, phải dâng lễ nguyện Salah và đóng Zakah. Và đó là một tôn giáo chính thống.