Arapça:
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Çeviriyazı:
ḫâşi`aten ebṣâruhüm terheḳuhüm ẕilleh. veḳad kânû yüd`avne ile-ssücûdi vehüm sâlimûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.
Diyanet İşleri:
O gün işin dehşetinden baldırlar açılır; gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür; secdeye çağırılırlar ama buna güçleri yetmez. Oysa, kendileri sapasağlam oldukları zaman secdeye çağırılmışlardı.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Gözleri yere dikilir, üstlerine aşağılık çöker ve gerçekten de sağ esenken de secdeye davet edilmişlerdir de secde etmemişlerdi.
Şaban Piriş:
Gözleri yere yıkılmış, yüzlerini zillet bürümüştür. Oysa onlar, sağ salim iken secdeye çağrılmışlardı.
Edip Yüksel:
Gözleri düşmüş bir durumda, onları aşağılanma kaplar. Oysa onlar sağlam iken secdeye çağrılmışlardı
Ali Bulaç:
Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
Suat Yıldırım:
Gözleri yerde, kendilerini zillet kaplamıştır. Halbuki dünyada bedenleri sağlam, âzaları salim iken de secdeye dâvet edilirler, ama bunu yapmazlardı.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Gözleri kararmış, kendilerini zillet kaplamış (bulunurlar). Halbuki onlar sapasağlam iken bu secdelere dâvet olunuyorlardı.
Yaşar Nuri Öztürk:
Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı.
Bekir Sadak:
Rabbinin katindan ona bir nimet ulasmasaydi, kinanmis olarak sahile atilacakti.
İbni Kesir:
Gözleri dönmüş olarak, yğzlerini zillet bürür. Halbuki kendileri sapa* sağlam oldukları vakit secdeye çağırılmışlardı.
Adem Uğur:
Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
İskender Ali Mihr:
Gözleri korkudan ürpermiş halde, onları bir zillet kaplar. Onlar, salimken (sağlıklı ve selâmette iken) secde etmeye davet olunmuşlardı.
Celal Yıldırım:
Gözleri korkudan kararmış halde kendilerini zillet sarıvermiştir. Oysa (daha önce Dünya´da) kendileri sağlam ve sıhhatli iken secdeye çağrılırlardı.
Tefhim ul Kuran:
Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük,´ kendilerine de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
Fransızca:
Leurs regards seront abaissés, et l'avilissement les couvrira. Or, ils étaient appelés à la Prosternation au temps où ils étaient sains et saufs ! ...
İspanyolca:
Abatida la mirada, cubiertos de humillación, porque fueron invitados a prosternarse cuando aún estaban en seguridad...
İtalyanca:
saranno bassi i loro sguardi e saranno coperti di ignominia. Eppure furono chiamati a prosternarsi quando ancora erano sani e salvi.
Almanca:
ihre Blicke sind (vor Ehrfurcht) gesenkt, und Demütigung überkommt sie. Und bereits wurden sie zum Sudschud aufgefordert, als sie heil waren.
Çince:
同时,他们身遭凌辱,不敢仰视。而过去他们健全的时候,曾被召去叩头。
Hollandaca:
Hunne oogen zullen nedergeslagen zijn en zij zullen door de schande worden gevolgd, omdat zij tot de vereering van God werden uitgenoodigd, terwijl zij in zekerheid waren, maar niet wilden hooren.
Rusça:
Их взоры потупятся, и унижение покроет их. А ведь их призывали пасть ниц, когда они пребывали во здравии.
Somalice:
Indhaha Gaaladu Maalintaas waa dullaysan tahay waxaana ku muuqda Walbahaar iyo qoomamo, waxayna ahaayeen (Adduunka) kuwa loogu yeeray Sujuud iyagoo nabad qaba.
Swahilice:
Macho yao yatainama chini, fedheha itawafunika. Na hakika walikuwa wakiitwa wasujudu walipo kuwa wazima -
Uygurca:
ئۇلار (قورقۇنچتىن) تىكىلىپ قارىيالمايدۇ، ئۇلارغا خارلىق يۈزلىنىدۇ، ئۇلار (دۇنيادا) ساغلام چاغلىرىدا سەجدىگە دەۋەت قىلىنغان ئىدى (ئۇلار سەجدىدىن باش تارتاتتى)
Japonca:
かれらは目を伏せ,屈辱を被るであろう。サジダするよう,確かにかれらは呼びかけられていた。その時五体満足なのに(拒否した)。
Arapça (Ürdün):
«خاشعة» حال من ضمير يدعون، أي ذليلة «أبصارهم» لا يرفعونها «ترهقهم» تغشاهم «ذلة وقد كانوا يدعوْن» في الدنيا «إلى السجود وهم سالمون» فلا يأتون به بأن لا يصلوا.
Hintçe:
उनकी ऑंखें झुकी हुई होंगी रूसवाई उन पर छाई होगी और (दुनिया में) ये लोग सजदे के लिए बुलाए जाते और हटटे कटटे तन्दरूस्त थे
Tayca:
สายตาของพวกเขาจะละห้อย ความต่ำต้อยจะปกคลุมพวกเขา และแน่นอนพวกเขาเคยถูกเรียกให้มาสุญูดแล้วขณะที่พวกเขายังอยู่ในสภาพที่ปลอดภัยดี
İbranice:
עיניהם יועלבו ויבוזו, בושה תמלא אותם, שהרי הם הוזמנו להשתחוות (לאלוהים) כאשר הם היו בריאים ושלמים (בעולם הזה)
Hırvatça:
Oborenih pogleda svojih, poklopit će ih poniženje! A bili su pozvani da licem na tlo padaju dok su zdravi bili.
Rumence:
Îşi vor lăsa privirile în jos şi vor fi acoperiţi de ruşine, căci au fost chemaţi să se prosterneze pe când erau sănătoşi.
Transliteration:
KhashiAAatan absaruhum tarhaquhum thillatun waqad kanoo yudAAawna ila alssujoodi wahum salimoona
Türkçe:
Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı.
Sahih International:
Their eyes humbled, humiliation will cover them. And they used to be invited to prostration while they were sound.
İngilizce:
Their eyes will be cast down,- ignominy will cover them; seeing that they had been summoned aforetime to bow in adoration, while they were whole, (and had refused).
Azerbaycanca:
Gözləri zəlilcəsinə yerə dikiləcək, özlərini də zillət bürüyəcəkdir. Halbuki onlar (dünyada) sağlam olduqları ikən səcdəyə də’vət olunurdular.
Süleyman Ateş:
Gözleri düşük olarak yüzlerini bir zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye da'vet edilirler(fakat secde etmezler)di.
Diyanet Vakfı:
Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
Erhan Aktaş:
O Gün, gözlerini umutsuzca endişe bürüyecek, yüzlerini aşağılanmışlık duygusu kaplayacaktır. Oysaki onlar, fırsat varken secdeye davet olunmuşlardı.
Kral Fahd:
Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
Hasan Basri Çantay:
(Evet, secdeye da´vet edilecekler) gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak. Halbuki onlar bu secdeye (dünyâda) herşeyden salim ve sapasağlam iken da´vet ediliyorlardı.
Muhammed Esed:
(işte o Gün) gözleri zilletin ağırlığıyla ürkekleşip durgunlaşacaktır; çünkü hayatta iken (Allah´ın huzurunda) secde etmeye çağrılmaları (boşa gitmişti).
Gültekin Onan:
Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük´, kendilerini de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
Ali Fikri Yavuz:
Gözleri düşkün bir halde, kendilerini bir zillet saracaktır. Halbuki, vaktiyle (dünyada) başları selâmette iken, bu secdeye davet olunuyorlardı
Portekizce:
Seus olhares serão de humilhação, cobertos de ignomínia, porque foram convidados à prostração, enquanto podiam cumpri-la (e se recusaram).
İsveççe:
[De skall stå] med sänkta huvuden, överväldigade av skam, eftersom de redan [i livet], friska [till kropp och själ], uppmanades att falla ned [inför Honom men vägrade].
Farsça:
دیدگانشان از شرم و حیا، فرو افتاده، خواری و ذلت آنان را فرا گیرد و اینان [در دنیا] به سجده [بر خدا] دعوت می شدند در حالی که تندرست بودند [ولی از فرمان خدا متکبرانه روی می گرداندند.]
Kürtçe:
چاویان شۆڕ وڕیسوایی دایان دەگرێت، بەڕاستی جاران کە بانگ دەکران بۆ سوژدە و(نەیان دەبرد) کە ساغیش بوون
Özbekçe:
Уларнинг кўзлари қўрқинчга тўла, хорлик ўраб олган. Ва дарҳақиқат, улар саломатлик ҳолларида сажда қилишга чақирилган эдилар.
Malayca:
Sambil pandangan mereka tunduk malu, serta mereka diliputi kehinaan; dan sesungguhnya mereka (di dunia) dahulu telahpun diseru supaya sujud (tetapi mereka enggan) sedang mereka dalam keadaan sihat.
Arnavutça:
(ata do të jenë) me sy ulur dhe krejtësisht të poshtëruar, - e, me të vërtetë, kanë qenë të ftuar në përulje (sexhde), derisa qenë gjallë dhe shëndoshë.
Bulgarca:
Свели поглед, ще ги покрие унижение, а бяха приканвани да се покланят, когато бяха здрави.
Sırpça:
Погледа оборених, прекриће их понижење! А били су позвани да падају лицем на тло док су били здрави.
Çekçe:
A hanba na ně padne a zraky ponížením sklopí: vždyť k padnutí na zem vyzváni byli, když ještě v bezpečí na zemi žili.
Urduca:
اِن کی نگاہیں نیچی ہوں گی، ذلت اِن پر چھا رہی ہوگی یہ جب صحیح و سالم تھے اُس وقت اِنہیں سجدے کے لیے بلایا جاتا تھا (اور یہ انکار کرتے تھے)
Tacikçe:
Ваҳшат дар чашмонашон пайдост, хори бар онҳо ғолиб шудааст, пеш аз ин низ онҳоро дар айни тандуруст ба саҷда даъват карда буданд.
Tatarca:
Куркудан күзләре түбән салынган булыр вә аларны хурлык каплар. Тәхкыйк алар дөньяда сәҗдә кылырга, ягъни намаз укырга боерылган иделәр, ләкин укымадылар, үзләре сәламәт тә иделәр, намаз укымаска һич гозерләре юк иде.
Endonezyaca:
(dalam keadaan) pandangan mereka tunduk ke bawah, lagi mereka diliputi kehinaan. Dan sesungguhnya mereka dahulu (di dunia) diseru untuk bersujud, dan mereka dalam keadaan sejahtera.
Amharca:
ዓይኖቻቸው የፈሩ ውርደት የምትሸፍናቸው ሲኾኑ፤ (ወደ ስግደት የሚጠሩበትን)፤ እነርሱም (በምድረ ዓለም) ደህና ኾነው ሳሉ ወደ ስግደት በእርግጥ ይጠሩ ነበሩ፡፡
Tamilce:
அவர்களின் பார்வைகள் தாழ்ந்தவையாக இருக்கும். அவர்களை இழிவு சூழும். அவர்கள் (உலக வாழ்க்கையில்,) சுகமானவர்களாக இருந்தபோது தொழுகைக்கு அழைக்கப்பட்டுக் கொண்டிருந்தார்கள். (ஆனால் அப்போது அவர்கள் தொழவில்லை, அல்லது பிறருக்கு காண்பிப்பதற்காக மட்டும் தொழுதார்கள்.)
Korece:
그들의 눈들은 아래로 처져 있고 굴욕이 그들을 애워싸노라 그들이 건전했을 때 부복하라 부 름을 받았노라
Vietnamca:
Đôi mắt của chúng nhìn gục xuống một cách hèn hạ, sự nhục nhã bao phủ chúng. Và quả thật trước kia (trên thế gian) chúng đã từng được kêu gọi đến quỳ lạy (Allah) trong lúc chúng hãy còn khỏe mạnh.
Ayet Linkleri: