Arapça:
فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ
Çeviriyazı:
feâmenû femetta`nâhüm ilâ ḥîn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O zaman ona iman ettiler de biz onları bir zamana kadar yaşattık.
Diyanet İşleri:
Sonunda ona inandılar, bunun üzerine Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Derken inandılar da onları muayyen bir zamanadek yaşattık, geçindirdik.
Şaban Piriş:
Ona iman ettiler, biz de onlara bir süreye kadar geçimlik verdik.
Edip Yüksel:
İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
Ali Bulaç:
Sonunda ona iman ettiler, Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
Suat Yıldırım:
Yûnus onları tekrar hakka çağırınca, bu sefer iman ettiler. Biz de belirli bir süreye kadar onları hayattan istifade ettirdik.
Ömer Nasuhi Bilmen:
37:147
Yaşar Nuri Öztürk:
Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik.
Bekir Sadak:
Ne oluyorsunuz? Ne bicim hukmediyorsunuz?
İbni Kesir:
Nihayet ona inandılar, Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
Adem Uğur:
Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.
İskender Ali Mihr:
Böylece âmenû oldular (Allah´a ulaşmayı dilediler). Bunun üzerine onları bir süre kadar metalandırdık (faydalandırdık).
Celal Yıldırım:
Onlar da artık Ona imân ettiler. Bu sebeple biz de onları bir süreye kadar yararlandırıp geçindirdik.
Tefhim ul Kuran:
Sonunda ona iman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
Fransızca:
Ils crurent, et Nous leur donnâmes jouissance de la vie pour un temps.
İspanyolca:
Creyeron y les permitimos gozar por algún tiempo.
İtalyanca:
Credettero e concedemmo loro temporaneo godimento.
Almanca:
Dann verinnerlichten sie den Iman, dann gewährten WIR ihnen Verbrauchsgüter bis zur einer Zeit.
Çince:
他们便归信他,我使他们享乐至一定期。
Hollandaca:
En zij geloofden: daarom lieten wij hun dit leven nog voor eenigen tijd genieten.
Rusça:
Они уверовали, и Мы позволили им пользоваться благами до определенного времени.
Somalice:
Wayna rumeeyeen, waxaana uraaxaynay (sugnay) tan iyo mudo.
Swahilice:
Basi wakaamini, na tukawastarehesha kwa muda.
Uygurca:
(ئۇلار ۋەدە قىلىنغان ئازابنى كۆرگەن چاغدا) ئىمان ئېيتتى. مۇئەييەن مۇددەتكىچە (يەنى ئەجىلى يەتكەنگە قەدەر) ئۇلارنى (ھاياتتىن) بەھرىمەن قىلدۇق
Japonca:
かれらが信仰に入ったので,われはしばし現世の享楽を許した。
Arapça (Ürdün):
«فآمنوا» عند معاينة العذاب الموعودين به «فمتعناهم» أبقيناهم ممتعين بمالهم «إلى حين» تنقضي آجالهم فيه.
Hintçe:
तो वह लोग (उन पर) ईमान लाए फिर हमने (भी) एक ख़ास वक्त तक उनको चैन से रखा
Tayca:
แล้วพวกเขาก็ศรัทธา ดังนั้น เราจึงปล่อยให้พวกเขามีความสุขสำราญชั่วระยะเวลาหนึ่ง
İbranice:
והם האמינו, על כן נתנו להם ליהנות לזמן מה
Hırvatça:
i oni povjerovaše, i njima dadosmo da do roka određenog uživaju.
Rumence:
Ei au crezut şi Noi le-am dăruit bucurii o vreme.
Transliteration:
Faamanoo famattaAAnahum ila heenin
Türkçe:
Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik.
Sahih International:
And they believed, so We gave them enjoyment [of life] for a time.
İngilizce:
And they believed; so We permitted them to enjoy (their life) for a while.
Azerbaycanca:
Nəhayət, onlar ona (Yunisə) iman gətirdilər və Biz də onlara müəyyən vaxtadək (ömürlərinin axırına kimi) gün-güzəran verdik.
Süleyman Ateş:
İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
Diyanet Vakfı:
Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.
Erhan Aktaş:
Bu sefer îmân ettiler. Biz de onları belli bir süre yararlandırdık.
Kral Fahd:
Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.
Hasan Basri Çantay:
Nihayet ona îman etdiler de kendilerini bir zamana kadar geçindirdik.
Muhammed Esed:
Onlar, (bu defa ona) inandılar; bunun üzerine Biz, verilen süre zarfında onlara mutlu bir hayat yaşattık.
Gültekin Onan:
Sonunda ona inandılar, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
Ali Fikri Yavuz:
Nihayet (Yunus peygamberin gaybubetinde azab gören kavmi) ona iman ettiler de onları ömürlerinin sonuna kadar geçindirdik.
Portekizce:
E creram nele, e lhes permitimos deleitarem-se por algum tempo.
İsveççe:
och de trodde [nu på honom] och Vi lät dem glädjas åt livet ännu en tid.
Farsça:
پس ایمان آوردند در نتیجه آنان را تا پایان عمرشان [از نعمت ها و مواهب خود] بهره مند کردیم.
Kürtçe:
گەلەکەش باوەڕیان ھێنا و بەو ھۆیەوە بەھرەمەندمان کردن لەژیان تا ماوەیەك
Özbekçe:
Бас, иймон келтирдилар. Кейин Биз уларни маълум муддат баҳраманд қилдик.
Malayca:
(Setelah berlaku apa yang berlaku) maka mereka pun beriman, lalu Kami biarkan mereka menikmati kesenangan hidup hingga ke suatu masa (yang ditetapkan bagi masing-masing).
Arnavutça:
dhe ata besuan, prandaj iu dhamë jetë të këndshme deri një kohë.
Bulgarca:
И повярваха те, и ги оставихме да се наслаждават до време.
Sırpça:
и они повероваше, и њима смо дали да уживају до одређеног рока.
Çekçe:
a uvěřili a užívání života jsme jim na čas popřáli.
Urduca:
وہ ایمان لائے اور ہم نے ایک وقت خاص تک انہیں باقی رکھا
Tacikçe:
Онҳо имон оварданд ва то зинда буданд, бархурдорияшон додем.
Tatarca:
Һәм бу юлы һәммәсе иман китерделәр, вә Без дә аларны билгеләнгән әҗәлләренә чаклы малларыннан файдаландырдык, тыныч яшәттек.
Endonezyaca:
Lalu mereka beriman, karena itu Kami anugerahkan kenikmatan hidup kepada mereka hingga waktu yang tertentu.
Amharca:
አመኑም፡፡ እስከ ጊዜ ድረስም አጣቀምናቸው፡፡
Tamilce:
ஆக, அவர்கள் நம்பிக்கை கொண்டனர். ஆகவே, நாம் அவர்களுக்கு ஒரு காலம் வரை சுகமளித்தோம்.
Korece:
그들이 믿음을 가겼더라 그리하여 하나님은 그들에게 잠시동안 그들의 삶을 즐기도록 허락하였노라
Vietnamca:
(Đám dân đó), họ đã có đức tin nên TA đã cho họ hưởng lạc (sống trên thế gian) đến một thời gian (ấn định).
Ayet Linkleri: