4441 |
497 |
44 |
27 |
25 |
وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ |
vena`metin kânû fîhâ fâkihîn. |
Orada nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı. |
And comfort wherein they were amused. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4442 |
497 |
44 |
28 |
25 |
كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
keẕâlik. veevraŝnâhâ ḳavmen âḫarîn. |
Bu böyledir; onları başka bir millete miras bıraktık. |
Thus. And We caused to inherit it another people. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4443 |
497 |
44 |
29 |
25 |
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ |
femâ beket `aleyhimü-ssemâü vel'arḍu vemâ kânû münżarîn. |
Gök ve yer, onlar için gözyaşı dökmedi, onlar erteye bırakılmamışlardı. |
And the heaven and earth wept not for them, nor were they reprieved. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4444 |
497 |
44 |
30 |
25 |
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ |
veleḳad necceynâ benî isrâîle mine-l`aẕâbi-lmühîn. |
And olsun ki, İsrailoğullarını, azgın bir zorba olan Firavun'un alçaltıcı azabından kurtardık. |
And We certainly saved the Children of Israel from the humiliating torment - |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4445 |
497 |
44 |
31 |
25 |
مِن فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِّنَ الْمُسْرِفِينَ |
min fir`avn. innehû kâne `âliyem mine-lmüsrifîn. |
And olsun ki, İsrailoğullarını, azgın bir zorba olan Firavun'un alçaltıcı azabından kurtardık. |
From Pharaoh. Indeed, he was a haughty one among the transgressors. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4446 |
497 |
44 |
32 |
25 |
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ |
veleḳadi-ḫternâhüm `alâ `ilmin `ale-l`âlemîn. |
And olsun ki, onların durumunu bilerek dünyaların üzerinde seçkin kıldık. |
And We certainly chose them by knowledge over [all] the worlds. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4447 |
497 |
44 |
33 |
25 |
وَآتَيْنَاهُم مِّنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُّبِينٌ |
veâteynâhüm mine-l'âyâti mâ fîhi belâüm mübîn. |
Onlara, her birinde açıkça bir imtihan bulunan, mucizeler verdik. |
And We gave them of signs that in which there was a clear trial. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4448 |
497 |
44 |
34 |
25 |
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ |
inne hâülâi leyeḳûlûn. |
Doğrusu inkarcılar, "Ölum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize" derler. |
Indeed, these [disbelievers] are saying, |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4449 |
497 |
44 |
35 |
25 |
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ |
in hiye illâ mevtetüne-l'ûlâ vemâ naḥnü bimünşerîn. |
Doğrusu inkarcılar, "Ölum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize" derler. |
"There is not but our first death, and we will not be resurrected. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4450 |
497 |
44 |
36 |
25 |
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ |
fe'tû biâbâinâ in küntüm ṣâdiḳîn. |
Doğrusu inkarcılar, "Ölum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize" derler. |
Then bring [back] our forefathers, if you should be truthful." |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4451 |
497 |
44 |
37 |
25 |
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ |
ehüm ḫayrun em ḳavmü tübbe`iv velleẕîne min ḳablihim. ehleknâhüm. innehüm kânû mücrimîn. |
Bunlar mı daha üstün yoksa Tubba milleti ve onlardan öncekiler mi? Onları yok etmişizdir, çünkü onlar suçlu idiler. |
Are they better or the people of Tubba' and those before them? We destroyed them, [for] indeed, they were criminals. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4452 |
497 |
44 |
38 |
25 |
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ |
vemâ ḫalaḳne-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ lâ`ibîn. |
Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık. |
And We did not create the heavens and earth and that between them in play. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |
4453 |
497 |
44 |
39 |
25 |
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
mâ ḫalaḳnâhümâ illâ bilḥaḳḳi velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn. |
Biz onları, ancak ve ancak gerektiği gibi yarattık, ama insanların çoğu bilmezler. |
We did not create them except in truth, but most of them do not know. |
Sayfa 497, Cuz 25, الدخان, Ad-Dukhan—الدخان |