
innâ evḥaynâ ileyke kemâ evḥaynâ ilâ nûḥiv vennebiyyîne mim ba`dih. veevḥaynâ ilâ ibrâhîme veismâ`île veisḥâḳa veya`ḳûbe vel'esbâṭi ve`îsâ veeyyûbe veyûnüse vehârûne vesüleymân. veâteynâ dâvûde zebûrâ.
Arapça:
۞ إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَىٰ نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَعِيسَىٰ وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ ۚ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Türkçe:
Biz, tıpkı Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Biz İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'e, Yûnus'a, Hârun'a, Süleyman'a da vahyettik. Dâvud'a da Zebur'u verdik.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.
Diyanet Vakfı:
Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbata (torunlara), İsa'ya, Eyyub'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.
İngilizce:
We have sent thee inspiration, as We sent it to Noah and the Messengers after him: we sent inspiration to Abraham, Isma'il, Isaac, Jacob and the Tribes, to Jesus, Job, Jonah, Aaron, and solomon, and to David We gave the Psalms.
Fransızca:
Nous t'avons fait une révélation comme Nous fîmes à Noé et aux prophètes après lui. Et Nous avons fait révélation à Abraham, à Ismaël, à Isaac, à Jacob, aux Tribus, à Jésus, à Job, à Jonas, à Aaron et à Salomon, et Nous avons donné le Zabour à David.
Almanca:
Gewiß, WIR ließen dir Wahy zuteil werden, wie WIR Wahy Nuh und den Propheten nach ihm zuteil werden ließen. Ebenso ließen WIRWahy zuteil werden Ibrahim, Isma'il, Ishaq, Ya'qub, den Stämmen Israils, 'Isa, Ayyub, Yunus, Harun und Sulaiman. Auch ließen WIR Dawud Zabur zukommen.
Rusça:
Воистину, Мы внушили тебе откровение, подобно тому, как внушили его Нуху (Ною) и пророкам после него. Мы внушили откровение Ибрахиму (Аврааму), Исмаилу (Измаилу), Исхаку (Исааку), Йакубу (Иакову) и коленам (двенадцати сыновьям Йакуба), Исе (Иисусу), Айубу (Иову), Йунусу (Ионе), Харуну (Аарону), Сулейману (Соломону). Давуду (Давиду) же Мы даровали Забур (Псалтирь).
Açıklama:

verusülen ḳad ḳaṣaṣnâhüm `aleyke min ḳablü verusülel lem naḳṣuṣhüm `aleyk. vekelleme-llâhü mûsâ teklîmâ.
Arapça:
وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلًا لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ ۚ وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَىٰ تَكْلِيمًا
Türkçe:
Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Mûsa'ya kelime kelime söz söylemişti.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile de konuştu.
Diyanet Vakfı:
Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.
İngilizce:
Of some messengers We have already told thee the story; of others We have not;- and to Moses Allah spoke direct;-
Fransızca:
Et il y a des messagers dont Nous t'avons raconté l'histoire précédemment, et des messagers dont Nous ne t'avons point raconté l'histoire - et Allah a parlé à Moïse de vive voix -
Almanca:
Ebenfalls (ließen WIR Wahy zuteil werden) Gesandten, von deren Begebenheiten WIR dir bereits vorher berichteten, auch Gesandten, von deren Begebenheiten WIR dir nicht berichtet haben. Und ALLAH sprach doch zu Musa!
Rusça:
Мы отправили посланников, о которых Мы уже рассказали тебе прежде, и посланников, о которых Мы тебе не рассказывали. Аллах вел беседу с Мусой (Моисеем).
Açıklama:

rusülem mübeşşirîne vemünẕirîne liellâ yekûne linnâsi `ale-llâhi ḥuccetüm ba`de-rrusül. vekâne-llâhü `azîzen ḥakîmâ.
Arapça:
رُّسُلًا مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Türkçe:
Müjdeleyici ve uyarıcı resuller gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı kanıtı olmasın. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
(Yerine göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.
İngilizce:
Messengers who gave good news as well as warning, that mankind, after (the coming) of the messengers, should have no plea against Allah: For Allah is Exalted in Power, Wise.
Fransızca:
en tant que messagers, annonciateurs et avertisseurs, afin qu'après la venue des messagers il n'y eût pour les gens point d'argument devant Allah. Allah est Puissant et Sage.
Almanca:
(UndWIR entsandten) Gesandte, als Überbringer froher Botschaft und als Ermahner, damit die Menschen ALLAH gegenüber nach (der Entsendung) der Gesandten keine Ausflüchte machen können. Und ALLAH bleibt immer allwürdig, allweise.
Rusça:
Мы отправили посланников, которые несли благую весть и предостерегали, дабы после пришествия посланников у людей не было никакого довода против Аллаха. Аллах - Могущественный, Мудрый.
Açıklama:

lâkini-llâhü yeşhedü bimâ enzele ileyke enzelehû bi`ilmih. velmelâiketü yeşhedûn. vekefâ billâhi şehîdâ.
Arapça:
لَّٰكِنِ اللَّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنزَلَ إِلَيْكَ ۖ أَنزَلَهُ بِعِلْمِهِ ۖ وَالْمَلَائِكَةُ يَشْهَدُونَ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا
Türkçe:
Şu da var ki, Allah sana indirdiğini, kendi ilmiyle indirdiğine tanıklık eder. Melekler de tanıklık ediyorlar. Zaten tanık olarak Allah yeter.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Allah'ın şahitliği de kafidir.
Diyanet Vakfı:
Fakat Allah sana indirdiğine şahitlik eder; onu kendi ilmi ile indirdi. Melekler de (buna) şahitlik ederler. Ve şahit olarak Allah kafidir.
İngilizce:
But Allah beareth witness that what He hath sent unto thee He hath sent from His (own) knowledge, and the angels bear witness: But enough is Allah for a witness.
Fransızca:
Mais Allah témoigne de ce qu'Il a fait descendre vers toi, Il l'a fait descendre en toute connaissance. Et les Anges en témoignent. Et Allah suffit comme témoin.
Almanca:
Doch ALLAH bestätigt das, was ER dir hinabgesandt hat. ER sandte es mit Seinem Wissen hinab, auch die Engel bezeugen es. Und ALLAH genügt als Zeuge.
Rusça:
Но Аллах сам свидетельствует о том, что Он ниспослал тебе. Он ниспослал это по Своему знанию (или со Своим знанием). Ангелы также приносят свидетельство, но довольно того, что Аллах является Свидетелем!
Açıklama:

inne-lleẕîne keferû veṣaddû `an sebîli-llâhi ḳad ḍallû ḍalâlem be`îdâ.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَعِيدًا
Türkçe:
İnkâr edip Allah yolundan geri çevirenler, dönüşü olmayan bir sapıklığa düşmüşlerdir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz inkâr edip, insanları Allah yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.
Diyanet Vakfı:
İnkar eden ve (başkalarını da) Allah yolundan alıkoyanlar şüphesiz doğru yoldan çok uzaklaşmışlardır.
İngilizce:
Those who reject Faith and keep off (men) from the way of Allah, have verily strayed far, far away from the Path.
Fransızca:
Ceux qui ne croient pas et qui obstruent le sentier d'Allah, s'égarent certes loin dans l'égarement.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die Kufr betrieben und vom Wege ALLAHs abgebracht haben, diese sind bereits weit in die Irre irregegangen.
Rusça:
Воистину, те, которые не уверовали и сбивали других с пути Аллаха, впали в глубокое заблуждение.
Açıklama:

inne-lleẕîne keferû veżalemû lem yeküni-llâhü liyagfira lehüm velâ liyehdiyehüm ṭarîḳâ.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقًا
Türkçe:
İnkâr edip zulme sapanlar var ya, Allah onları affetmeyecek, onları hiçbir yola kılavuzlamayacaktır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhakkak Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağışlar, ne de doğru bir yola eriştirir.
Diyanet Vakfı:
İnkar edip zulmedenleri Allah asla bağışlayacak değildir. Onları (başka) bir yola iletecek de değildir.
İngilizce:
Those who reject Faith and do wrong,- Allah will not forgive them nor guide them to any way-
Fransızca:
Ceux qui ne croient pas et qui pratiquent l'injustice, Allah n'est nullement disposé à leur pardonner, ni à les guider dans un chemin
Almanca:
Gewiß, denjenigen, die Kufr betrieben und Unrecht begangen haben, wird ALLAH weder vergeben und keinen Weg zur Rechtleitung aufzeigen
Rusça:
Воистину, тех, которые не уверовали и поступали несправедливо, Аллах не простит и не поведет их никаким путем,
Açıklama:

illâ ṭarîḳa cehenneme ḫâlidîne fîhâ ebedâ. vekâne ẕâlike `ale-llâhi yesîrâ.
Arapça:
إِلَّا طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا
Türkçe:
Cehennem yolu hariç!Uzun süre kalacaklardır orada. Allah için çok kolaydır bu.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu ise Allah'a çok kolaydır.
Diyanet Vakfı:
Ancak orada ebedi kalmak üzere onları cehennem yoluna (iletecektir). Bu da Allah'a çok kolaydır.
İngilizce:
Except the way of Hell, to dwell therein for ever. And this to Allah is easy.
Fransızca:
(autre) que le chemin de l'Enfer où ils demeureront éternellement. Et cela est facile à Allah.
Almanca:
außer einen Weg zu Dschahannam. Darin bleiben sie für immer und ewig. Und dies bleibt für ALLAH immer etwas Leichtes.
Rusça:
кроме пути в Геенну, в которой они пребудут вечно. Это для Аллаха легко.
Açıklama:

yâ eyyühe-nnâsü ḳad câekümü-rrasûlü bilḥaḳḳi mir rabbiküm feâminû ḫayral leküm. vein tekfürû feinne lillâhi mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. vekâne-llâhü `alîmen ḥakîmâ.
Arapça:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِن رَّبِّكُمْ فَآمِنُوا خَيْرًا لَّكُمْ ۚ وَإِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Türkçe:
Ey insanlar! Resul size Rabbinizden hakkı getirdi; artık inanın ona ki hayrınıza olsun. Nankörlük ederseniz göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği) getirdi. Kendi yararınıza olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Ey insanlar! Resul size Rabbinizden gerçeği getirdi (bunda şüphe yoktur), şu halde kendi iyiliğinize olarak (ona) iman edin. Eğer inkar ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah'ındır. (O'nun sizin inanmanıza ihtiyacı yoktur). Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir.
İngilizce:
O Mankind! The Messenger hath come to you in truth from Allah: believe in him: It is best for you. But if ye reject Faith, to Allah belong all things in the heavens and on earth: And Allah is All-knowing, All-wise.
Fransızca:
ô gens ! Le Messager vous a apporté la vérité de la part de votre Seigneur. Ayez la foi, donc, cela vous sera meilleur. Et si vous ne croyez pas (qu'importe ! ), c'est à Allah qu'appartient tout ce qui est dans les cieux et sur la terre. Et Allah est Omniscient et Sage.
Almanca:
Ihr Menschen! Bereits ist zu euch doch ein Gesandter mit der Wahrheit von eurem HERRN gekommen, so verinnerlicht den Iman, dies ist besser für euch. Doch solltet ihr Kufr betreiben, so gehört ALLAH gewiß, was in den Himmeln und was auf Erden ist. Und ALLAH bleibt immer allwissend, allweise.
Rusça:
О люди! К вам явился Посланник с истиной от вашего Господа. Уверуйте же, ведь так будет лучше для вас. Если же вы не уверуете, то ведь Аллаху принадлежит то, что на небесах и на земле. Аллах - Знающий, Мудрый.
Açıklama:
