038. Sâd - (SS) Sad—ص

müttekiîne fîhâ yed`ûne fîhâ bifâkihetin keŝîrativ veşerâb.

Türkçe:
Orada, yaslanmış olarak birçok meyve ve içecek isterler.
İngilizce:
Therein will they recline (at ease): Therein can they call (at pleasure) for fruit in abundance, and (delicious) drink;
Fransızca:
où, accoudés, ils demanderont des fruits abondants et des boissons.
Almanca:
Angelehnt sind sie darin. Sie verlangen nach vielerlei Obst und Trank.
Rusça:
Они будут возлежать там, прислонившись, и просить принести им множество фруктов и питье.
Arapça:
مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerine kurularak orada birçok yemişle, bambaşka bir içki isteyeceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Onlar koltuklara yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler isterler.

ve`indehüm ḳâṣirâtu-ṭṭarfi etrâb.

Türkçe:
Yanlarında, bakışlarını eşlerine yöneltmiş yaşıt dilberler vardır.
İngilizce:
And beside them will be chaste women restraining their glances, (companions) of equal age.
Fransızca:
Et auprès d'eux seront les belles au regard chaste, toutes du même âge.
Almanca:
Und bei ihnen sind die des Blickes Zurückhaltenden, Gleichaltrige.
Rusça:
Рядом с ними будут сверстницы с потупленными взорами.
Arapça:
۞ وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ أَتْرَابٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yanlarında da bakışları yalnız kocalarına dönük hep aynı yaşta dilberler vardır.
Diyanet Vakfı:
Yanlarında, eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt güzeller vardır.

hâẕâ mâ tû`adûne liyevmi-lḥisâb.

Türkçe:
Hesap günü için size vaat edilen işte budur.
İngilizce:
Such is the Promise made, to you for the Day of Account!
Fransızca:
Voilà ce qui vous est promis pour le Jour des Comptes.
Almanca:
Dies ist, was euch für den Tag der Abrechnung versprochen wird.
Rusça:
Это - то, что обещано вам ко Дню расчета.
Arapça:
هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O hesap günü için size vaad edilen işte budur.
Diyanet Vakfı:
İşte, hesap günü için size vadolunan şeyler bunlardır.

inne hâẕâ lerizḳunâ mâ lehû min nefâd.

Türkçe:
İşte bu, bizim verdiğimiz rızıktır elbette. Bitip tükenmesi yoktur onun.
İngilizce:
Truly such will be Our Bounty (to you); it will never fail;-
Fransızca:
Ce sera Notre attribution inépuisable.
Almanca:
Gewiß, dies ist zweifelsohne Unser Rizq. Es gibt dafür kein Ende.
Rusça:
Это - Наш неиссякаемый удел.
Arapça:
إِنَّ هَٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bu, bizim rızkımız; muhakkak ki ona hiç tükenmek yoktur.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve tükenmek yoktur.

hâẕâ. veinne liṭṭâgîne leşerra meâb.

Türkçe:
Bu, budur! Azgınlara da kötü bir gelecek vardır elbette!
İngilizce:
Yea, such! but - for the wrong-doers will be an evil place of (Final) Return!-
Fransızca:
Voilà ! Alors que les rebelles auront certes la pire retraite,
Almanca:
Dies! Und gewiß für die Übertretenden gibt es doch eine böse Rückkehr.
Rusça:
Вот так! Воистину, для преступивших границы дозволенного уготовано скверное место возвращения -
Arapça:
هَٰذَا ۚ وَإِنَّ لِلطَّاغِينَ لَشَرَّ مَآبٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu, böyledir. Şüphesiz azgınlar için de fena bir gelecek vardır.
Diyanet Vakfı:
Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır.

cehennem. yaṣlevnehâ. febi'se-lmihâd.

Türkçe:
İçine dalacakları cehennem! Ne kötü döşektir o!
İngilizce:
Hell!- they will burn therein, - an evil bed (indeed, to lie on)!-
Fransızca:
L'Enfer où ils brûleront. Et quel affreux lit !
Almanca:
In Dschahannam werden sie hineingeworfen. So erbärmlich ist die Unterlage.
Rusça:
Геенна, в которой они будут гореть. Как же скверно это ложе!
Arapça:
جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمِهَادُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Cehennem! Ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşektir.
Diyanet Vakfı:
Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir.

hâẕâ felyeẕûḳûhü ḥamîmüv vegassâḳ.

Türkçe:
İşte burada! Hadi, tatsınlar onu: Kaynar su, kokuşmuş irin.
İngilizce:
Yea, such! - then shall they taste it,- a boiling fluid, and a fluid dark, murky, intensely cold!-
Fransızca:
Voilà ! Qu'ils y goûtent : eau bouillante et eau purulente,
Almanca:
Dies! So sollen sie es kosten - Siedendes und Eiter,
Rusça:
Это - кипяток и гной. Пусть же они вкушают его.
Arapça:
هَٰذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌ وَغَسَّاقٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte artık tatsınlar onu ki, o kaynar su ve irindir.
Diyanet Vakfı:
İşte bu; kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar

veâḫaru min şeklihî ezvâc.

Türkçe:
Ve o türden bir başkası daha: Çifter çifter.
İngilizce:
And other Penalties of a similar kind, to match them!
Fransızca:
et d'autres punitions du même genre.
Almanca:
sowie anderes seinesgleichen - paarweise.
Rusça:
Им уготованы и другие виды подобных мучений.
Arapça:
وَآخَرُ مِن شَكْلِهِ أَزْوَاجٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve o şekilden çifter çifter tadacakları diğer acılar da vardır.
Diyanet Vakfı:
Buna benzer daha türlü türlü başkaları da vardır.

hâẕâ fevcüm muḳteḥimüm me`aküm. lâ merḥabem bihim. innehüm ṣâlü-nnâr.

Türkçe:
Şöyle denilir: "İşte sizinle birlikte direnişe geçen bir grup. 'Merhaba' yok onlara! Onlar ateşe salınıyorlar."
İngilizce:
Here is a troop rushing headlong with you! No welcome for them! truly, they shall burn in the Fire!
Fransızca:
Voici un groupe qui entre précipitamment en même temps que vous, nulle bienvenue à eux. Ils vont brûler dans le Feu .
Almanca:
Dies ist eine Gruppe, die mit euch hineinstürmt. "Kein Willkommen für sie. Gewiß, sie werden in das Feuer hineingeworfen.
Rusça:
Неверующие скажут: "Вот толпа, ввергаемая вместе с вами. Нет им приветствия! Воистину, они будут гореть в Огне!"
Arapça:
هَٰذَا فَوْجٌ مُّقْتَحِمٌ مَّعَكُمْ ۖ لَا مَرْحَبًا بِهِمْ ۚ إِنَّهُمْ صَالُو النَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte şunlar da sizin peşinize düşenlerdir. Onlara merhaba yok. Çünkü onlar cehenneme salınıyorlar.
Diyanet Vakfı:
(İnkarcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber cehenneme girecek topluluktur (denildiğin de, liderler:) Onlar rahat yüzü görmesin (derler) Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir.

ḳâlû bel entüm. lâ merḥabem biküm. entüm ḳaddemtümûhü lenâ. febi'se-lḳarâr.

Türkçe:
Dediler: "Hayır, size merhaba yok. Onu siz önümüze çıkardınız. Ne kötü durak yeridir o!"
İngilizce:
(The followers shall cry to the misleaders:) "Nay, ye (too)! No welcome for you! It is ye who have brought this upon us! Now evil is (this) place to stay in!"
Fransızca:
Ils dirent : "Pas de bienvenue pour vous, plutôt, C'est vous qui avez préparé cela pour nous". Quel mauvais lieu de séjour !
Almanca:
Sie sagten: "Nein, sondern kein Willkommen für euch! Ihr habt es uns unterbreitet!” So erbärmlich ist der Aufenthalt.
Rusça:
Они скажут: "О нет! Это вам не будет приветствия! Это вы преподнесли его нам. Как же скверно это местопребывание!"
Arapça:
قَالُوا بَلْ أَنتُمْ لَا مَرْحَبًا بِكُمْ ۖ أَنتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا ۖ فَبِئْسَ الْقَرَارُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Arkadan gelenler öncekilere:) Derler ki: "Hayır, asıl size merhaba yok. Çünkü cehennemi bize siz takdim ettiniz. Bakın o ne kötü yatak!"
Diyanet Vakfı:
(Liderlere uyanlar ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin! Onu bize siz sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.

Sayfalar

038. Sâd - (SS) Sad—ص beslemesine abone olun.