009. Tevbe - (Ultimatom) At-Taubah -- التوبة

velâ yünfiḳûne nefeḳaten ṣagîratev velâ kebîratev velâ yaḳṭa`ûne vâdiyen illâ kütibe lehüm liyecziyehümü-llâhü aḥsene mâ kânû ya`melûn.

Türkçe:
Küçük-büyük bir infakta bulunmaları, bir vadiyi geçmeleri, kendileri lehine mutlaka yazılır ki, Allah onlara yapıp ettiklerinden daha güzeliyle karşılık versin.
İngilizce:
Nor could they spend anything (for the cause) - small or great- nor cut across a valley, but the deed is inscribed to their credit: that Allah may requite their deed with the best (possible reward).
Fransızca:
Ils ne supporteront aucune dépense, minime ou importante, ne traverseront aucune vallée, sans que (cela) ne soit inscrit à leur actif, en sorte qu'Allah les récompense pour le meilleur de ce qu'ils faisaient.
Almanca:
Und sie geben weder eine kleine noch eine große Spende, auch durchqueren sie kein Tal, ohne daß dies für sie registriert wird, damit ALLAH sie noch besser belohnt als das, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Какое бы большое или скудное пожертвование они ни делали, какую бы долину они ни пересекали, это записывается им, дабы Аллах воздал им большим, чем то, что они совершили.
Arapça:
وَلَا يُنفِقُونَ نَفَقَةً صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların, Allah yolunda yaptıkları küçük veya büyük her harcama veya geçtikleri her vadi karşılığında, yaptıkları işin daha güzeliyle Allah'ın kendilerini mükâfatlandırması için sevap yazılmaması mümkün değildir.
Diyanet Vakfı:
Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükafatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri her vadi mutlaka onların lehine yazılır.

vemâ kâne-lmü'minûne liyenfirû kâffeh. felevlâ nefera min külli firḳatim minhüm ṭâifetül liyetefeḳḳahû fi-ddîni veliyünẕirû ḳavmehüm iẕâ race`û ileyhim le`allehüm yaḥẕerûn.

Türkçe:
İnananların hepsinin birden savaşa çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grubun dinde derin bilgiler edinmek ve sefere çıkan topluluk geri döndüğünde, korunmaları ümidiyle onları uyarmak için arkada kalmaları gerekmez mi?
İngilizce:
Nor should the Believers all go forth together: if a contingent from every expedition remained behind, they could devote themselves to studies in religion, and admonish the people when they return to them,- that thus they (may learn) to guard themselves (against evil).
Fransızca:
Les croyants n'ont pas à quitter tous leurs foyers. Pourquoi de chaque clan quelques hommes ne viendraient-il pas s'instruire dans la religion, pour pouvoir à leur retour, avertir leur peuple afin qu'ils soient sur leur garde .
Almanca:
Es ist nicht angebracht, daß die Mumin - alle zusammen aufbrechen. Wäre doch aus jeder Gemeinde von ihnen eine Gruppe aufgebrochen, um sich im Din zu bilden und ihre Leute zu ermahnen, wenn sie zu ihnen zurückkehren, damit diese sich vorsehen!
Rusça:
Верующим не следует выступать в поход всем вместе. Почему бы не отправить из каждой группы по отряду, чтобы они могли изучить религию и увещевать людей, когда они вернутся к ним? Быть может, они будут остерегаться.
Arapça:
۞ وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنفِرُوا كَافَّةً ۚ فَلَوْلَا نَفَرَ مِن كُلِّ فِرْقَةٍ مِّنْهُمْ طَائِفَةٌ لِّيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ وَلِيُنذِرُوا قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُوا إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bununla beraber müminlerin hepsinin birden topyekün savaşa katılmaları uygun değildir. Her kabileden bir kısım insanlar da din ilimlerinde derinleşmeli ve kabileleri savaştan dönüp gelince onları uyarmalıdır ki, böylece Allah'ın azabından sakınırlar.
Diyanet Vakfı:
Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dini ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû ḳâtilü-lleẕîne yelûneküm mine-lküffâri velyecidû fîküm gilżah. va`lemû enne-llâhe me`a-lmütteḳîn.

Türkçe:
Ey iman sahipleri! Küfre sapanların yakınınızda bulunanlarıyla savaşın. Sizde bir sertlik bulsunlar. Şunu bilin ki Allah, sakınanlarla beraberdir.
İngilizce:
O ye who believe! fight the unbelievers who gird you about, and let them find firmness in you: and know that Allah is with those who fear Him.
Fransızca:
ô vous qui croyez ! Combattez ceux des mécréants qui sont près de vous; et qu'ils trouvent de la dureté en vous. Et sachez qu'Allah est avec les pieux.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Führt den bewaffneten Kampf gegen die Kafir, die in eurem unmittelbaren Umkreis sind, und sie sollen von euch Härte erfahren. Und wisst, daß ALLAH gewiß mit den Muttaqi ist.
Rusça:
О те, которые уверовали! Сражайтесь с неверующими, которые находятся вблизи вас. И пусть они убедятся в вашей суровости. И знайте, что Аллах - с богобоязненными.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُم مِّنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın ki, sizde bir güç ve kuvvet olduğunu görsünler. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Kafirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.

veiẕâ mâ ünzilet sûratün feminhüm mey yeḳûlü eyyüküm zâdethü hâẕihî îmânâ. feemme-lleẕîne âmenû fezâdethüm îmânev vehüm yestebşirûn.

Türkçe:
Ne zaman bir sure indirilse içlerinden biri, "Bu hanginizin imanını artırdı?" diye konuşur. İmanı olanların imanını artırmıştır. İşte sevinip duruyorlar!
İngilizce:
Whenever there cometh down a sura, some of them say: "Which of you has had His faith increased by it?" Yea, those who believe,- their faith is increased and they do rejoice.
Fransızca:
Et quand une Sourate est révélée, il en est parmi eux qui dit : "Quel est celui d'entre vous dont elle fait croître la foi ? " Quant aux croyants, elle fait certes croître leur fois, et ils s'en réjouissent.
Almanca:
Und wenn eine Sura hinabgesandt wurde, sagte manch einer von ihnen: "Wen hat diese (Sura) im Iman verstärkt?" Also hinsichtlich derjenigen, die den Iman verinnerlicht haben, so ließ diese sie noch mehr Iman gewinnen, während sie zuversichtlich sind.
Rusça:
Когда ниспосылается сура, то среди них находится такой, который говорит: "Чья вера от этого стала сильнее?" Что касается тех, кто уверовал, то их вера от этого усиливается, и они радуются.
Arapça:
وَإِذَا مَا أُنزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُم مَّن يَقُولُ أَيُّكُمْ زَادَتْهُ هَٰذِهِ إِيمَانًا ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَزَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir sûre indirildiği zaman, içlerinden biri çıkar, "Bu sûre hanginizin imanını arttırdı?" der. Fakat müminlere gelince, aslında her inen sûre onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.
Diyanet Vakfı:
Herhangi bir sure indirildiği zaman onlardan bir kısmı der ki: "Bu sizin hanginizin imanını artırdı?" İman edenlere gelince (bu sure) onların imanlarını artırır ve onlar sevinirler.

veemme-lleẕîne fi ḳulûbihim meraḍun fezâdethüm ricsen ilâ ricsihim vemâtû vehüm kâfirûn.

Türkçe:
Kalplerinde maraz olanlara gelince, inen sure onların pisliğine pislik ekler. Kâfir olarak ölüp gittiler onlar.
İngilizce:
But those in whose hearts is a disease,- it will add doubt to their doubt, and they will die in a state of Unbelief.
Fransızca:
Mais quant à ceux dont les coeurs sont malades elle ajoute une souillure à leur souillure , et ils meurent dans la mécréance.
Almanca:
Doch hinsichtlich derjenigen, in deren Herzen Krankheit ist, so ließ diese sie noch mehr rituelle Unreinheit zu ihrer rituellen Unreinheit gewinnen. Und sie sind gestorben, während sie noch Kafir waren.
Rusça:
А что касается тех, чьи сердца поражены недугом, то это добавляет сомнение к их сомнению, и поэтому они умрут неверующими.
Arapça:
وَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْسًا إِلَىٰ رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kalblerinde bir hastalık olanlara gelince, onların da murdarlıklarına (küfürlerine) murdarlık (küfür) katmıştır ve kâfir olarak ölüp gitmişlerdir.
Diyanet Vakfı:
Kalplerinde hastalık (kafirlik ve münafıklık) olanlara gelince, onların da inkarlarını büsbütün artırır ve onlar artık kafir olarak ölürler.

evelâ yeravne ennehüm yüftenûne fî külli `âmim merraten ev merrateyni ŝümme lâ yetûbûne velâ hüm yeẕẕekkerûn.

Türkçe:
Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt alıyorlar.
İngilizce:
See they not that they are tried every year once or twice? Yet they turn not in repentance, and they take no heed.
Fransızca:
Ne voient-ils pas que chaque année on les éprouve une ou deux fois ? Malgré cela, ils ne se repentent, ni ne se souviennent.
Almanca:
Nehmen sie etwa nicht wahr, daß sie jedes Jahr ein- oder zweimal Fitna ausgesetzt werden, doch dann weder bereuen sie, noch besinnen sie sich?!
Rusça:
Неужели они не видят, что каждый год они подвергаются испытанию один или два раза? Они не раскаиваются после этого и не поминают назидание.
Arapça:
أَوَلَا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَّرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar (münafıklar) her yıl bir veya iki kere kendilerinin çeşitli belalara uğratıldıklarını görmüyorlar mı? Böyle iken yine de tevbe etmiyor ve ibret almıyorlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belalarla) imtihan edildiklerıni görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.

veiẕâ mâ ünzilet sûratün neżara ba`ḍuhüm ilâ ba`ḍ. hel yerâküm min eḥadin ŝümme-nṣarafû. ṣarafe-llâhü ḳulûbehüm biennehüm ḳavmül lâ yefḳahûn.

Türkçe:
Bir sure indirildi mi "Sizi birisi görüyor mu?" diye birbirlerine bakar, sonra da sıvışıp giderler. Allah, kalplerini yamultmuştur. Çünkü gereğince anlamayan bir topluluktur bunlar.
İngilizce:
Whenever there cometh down a Sura, they look at each other, (saying), "Doth anyone see you?" Then they turn aside: Allah hath turned their hearts (from the light); for they are a people that understand not.
Fransızca:
Et quand une Sourate est révélée, ils se regardent les uns les autres [et se disent]: "Quelqu'un vous voit-il ? " Puis ils se détournent. Qu'Allah détourne leurs coeurs, puisque ce sont des gens qui ne comprennent rien.
Almanca:
Und wenn eine Sura hinabgesandt wurde, haben die einen mit den anderen Blicke gewechselt: "Sieht euch jemand?" Dann entfernten sie sich. ALLAH möge ihre Herzen (vom Iman) entfernen, weil sie gewiß Leute sind, die nicht begreifen.
Rusça:
Когда ниспосылается сура, они смотрят друг на друга: "Видит ли вас кто-нибудь?" А затем они отворачиваются. Аллах отвратил их сердца, потому что они - люди неразумеющие.
Arapça:
وَإِذَا مَا أُنزِلَتْ سُورَةٌ نَّظَرَ بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ هَلْ يَرَاكُم مِّنْ أَحَدٍ ثُمَّ انصَرَفُوا ۚ صَرَفَ اللَّهُ قُلُوبَهُم بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَّا يَفْقَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Aleyhlerinde bir sûre indirilince, "Sizi birisi görüyor mu?" diye birbirlerine göz ederler, sonra da sıvışır giderler. Allah onların kalblerini (imandan) çevirmiştir. Bu yüzden onlar anlayışsız bir kavimdirler.
Diyanet Vakfı:
Bir sure indirildiği zaman, (göz kırpıp alay ederek) birbirlerine bakar (ve): (Çevreden) sizi birisi görüyor mu? diye sorarlar, sonra da (sıvışıp) giderler. Anlamayan bir kavim oldukları için Allah onların kalplerini (imandan) çevirmiştir.

leḳad câeküm rasûlüm min enfüsiküm `azîz. `aleyhi mâ `anittüm ḥarîṣun `aleyküm bilmü'minîne raûfür raḥîm.

Türkçe:
Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli, daha merhametlidir.
İngilizce:
Now hath come unto you a Messenger from amongst yourselves: it grieves him that ye should perish: ardently anxious is he over you: to the Believers is he most kind and merciful.
Fransızca:
Certes, un Messager pris parmi vous, est venu à vous, auquel pèsent lourd les difficultés que vous subissez, qui est plein de sollicitude pour vous, qui est compatissant et miséricordieux envers les croyants.
Almanca:
Gewiß, bereits ist zu euch ein Gesandter von den Eurigen gekommen, ihn macht betroffen, was ihr erleidet, er achtet auf euch und ist den Mumin gegenüber erbarmend, gnädig.
Rusça:
К вам явился Посланник из вашей среды. Тяжко для него то, что вы страдаете. Он старается для вас. Он добр и милосерден к верующим.
Arapça:
لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.
Diyanet Vakfı:
Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.

fein tevellev feḳul ḥasbiye-llâh. lâ ilâhe illâ hû. `aleyhi tevekkeltü vehüve rabbü-l`arşi-l`ażîm.

Türkçe:
Eğer çekip giderlerse de ki: "Allah bana yeter. İlah yok O'ndan başka. Yalnız O'na dayandım ben; büyük arşın sahibi O'dur."
İngilizce:
But if they turn away, Say: "Allah sufficeth me: there is no god but He: On Him is my trust,- He the Lord of the Throne (of Glory) Supreme!"
Fransızca:
Alors, s'ils se détournent, dis : "Allah me suffit. Il n'y a de divinité que Lui. En Lui je place ma confiance; et Il est Seigneur du Trône immense".
Almanca:
Doch sollten sie sich abwenden, dann sag: "Mir genügt ALLAH, es gibt keine Gottheit außer Ihm! Ihm gegenüber übe ich Tawakkul, und ER ist Der HERR vom erhabenen Al'ahrsch.
Rusça:
А если они отвернутся, то скажи: "Мне достаточно Аллаха! Нет божества, кроме Него. Я уповаю только на Него, ибо Он - Господь великого Трона".
Arapça:
فَإِن تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ ۖ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer aldırmazlarsa onlara de ki: Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben O'na dayanmaktayım ve O, o büyük Arş'ın Rabbidir.
Diyanet Vakfı:
(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.

Sayfalar

009. Tevbe - (Ultimatom) At-Taubah -- التوبة beslemesine abone olun.