ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
3381 | 401 | 29 | 41 | 20 | مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا ۖ وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنكَبُوتِ ۖ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ | meŝelü-lleẕîne-tteḫaẕû min dûni-llâhi evliyâe kemeŝeli-l`nkebût. itteḫaẕet beytâ. veinne evhene-lbüyûti lebeytü-l`nkebût. lev kânû ya`lemûn. | Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan dişi örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler. | The example of those who take allies other than Allah is like that of the spider who takes a home. And indeed, the weakest of homes is the home of the spider, if they only knew. | Sayfa 401, Cuz 20, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3382 | 401 | 29 | 42 | 20 | إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ | inne-llâhe ya`lemü mâ yed`ûne min dûnihî min şey'. vehüve-l`azîzü-lḥakîm. | Doğrusu Allah, Kendini bırakıp da yalvardıkları şeyi bilir. O güçlüdür, Hakim'dir. | Indeed, Allah knows whatever thing they call upon other than Him. And He is the Exalted in Might, the Wise. | Sayfa 401, Cuz 20, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3383 | 401 | 29 | 43 | 20 | وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ ۖ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ | vetilke-l'emŝâlü naḍribühâ linnâs. vemâ ya`ḳilühâ ille-l`âlimûn. | Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak bilenler anlayabilir. | And these examples We present to the people, but none will understand them except those of knowledge. | Sayfa 401, Cuz 20, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3384 | 401 | 29 | 44 | 20 | خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ | ḫaleḳa-llâhü-ssemâvâti vel'arḍa bilḥaḳḳ. inne fî ẕâlike leâyetel lilmü'minîn. | Allah gökleri ve yeri gerektiği gibi yaratmıştır. Doğrusu bunda inananlara bir ders vardır. | Allah created the heavens and the earth in truth. Indeed in that is a sign for the believers. | Sayfa 401, Cuz 20, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3385 | 401 | 29 | 45 | 20 | اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ | ütlü mâ ûḥiye ileyke mine-lkitâbi veeḳimi-ṣṣalâh. inne-ṣṣalâte tenhâ `ani-lfaḥşâi velmünker. veleẕikru-llâhi ekber. vellâhü ya`lemü mâ taṣne`ûn. | Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir. | Recite, [O Muhammad], what has been revealed to you of the Book and establish prayer. Indeed, prayer prohibits immorality and wrongdoing, and the remembrance of Allah is greater. And Allah knows that which you do. | Sayfa 401, Cuz 20, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
3386 | 402 | 29 | 46 | 21 | ۞ وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ ۖ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَٰهُنَا وَإِلَٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ | velâ tücâdilû ehle-lkitâbi illâ billetî hiye aḥsen. ille-lleẕîne żalemû minhüm veḳûlû âmennâ billeẕî ünzile ileynâ veünzile ileyküm veileyhâ veilâhüküm vâḥidüv venaḥnü lehû müslimûn. | Kitap ehlinden zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücadele edin, şöyle deyin: "Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim Tanrımız da, sizin Tanrınız da birdir, biz O'na teslim olmuşuzdur." | And do not argue with the People of the Scripture except in a way that is best, except for those who commit injustice among them, and say, "We believe in that which has been revealed to us and revealed to you. And our God and your God is one; and we are Muslims [in submission] to Him." | Sayfa 402, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3387 | 402 | 29 | 47 | 21 | وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ ۚ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَمِنْ هَٰؤُلَاءِ مَن يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ | vekeẕâlike enzelnâ ileyke-lkitâb. felleẕîne âteynâhümü-lkitâbe yü'minûne bih. vemin hâülâi mey yü'minü bih. vemâ yecḥadü biâyâtinâ ille-lkâfirûn. | Sana Kitap'ı böylece indirdik; işte, kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanırlar; bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi ancak inkarcılar bile bile tanımazlar. | And thus We have sent down to you the Qur'an. And those to whom We [previously] gave the Scripture believe in it. And among these [people of Makkah] are those who believe in it. And none reject Our verses except the disbelievers. | Sayfa 402, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3388 | 402 | 29 | 48 | 21 | وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ ۖ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ | vemâ künte tetlû min ḳablihî min kitâbiv velâ teḫuṭṭuhû biyemînike iẕel lertâbe-lmübṭilûn. | Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. | And you did not recite before it any scripture, nor did you inscribe one with your right hand. Otherwise the falsifiers would have had [cause for] doubt. | Sayfa 402, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3389 | 402 | 29 | 49 | 21 | بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ | bel hüve âyâtüm beyyinâtün fî ṣudûri-lleẕîne ûtü-l`ilm. vemâ yecḥadü biâyâtinâ ille-żżâlimûn. | Hayır; Kuran, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse, bile bile inkar etmez. | Rather, the Qur'an is distinct verses [preserved] within the breasts of those who have been given knowledge. And none reject Our verses except the wrongdoers. | Sayfa 402, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3390 | 402 | 29 | 50 | 21 | وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِّن رَّبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ | veḳâlû levlâ ünzile `aleyhi âyâtüm mir rabbih. ḳul inneme-l'âyâtü `inde-llâh. veinnemâ ene neẕîrum mübîn. | Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi? derler. De ki: "Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım." | But they say, "Why are not signs sent down to him from his Lord?" Say, "The signs are only with Allah, and I am only a clear warner." | Sayfa 402, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3391 | 402 | 29 | 51 | 21 | أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ | evelem yekfihim ennâ enzelnâ `aleyke-lkitâbe yütlâ `aleyhim. inne fî ẕâlike leraḥmetev veẕikrâ liḳavmiy yü'minûn. | Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır. | And is it not sufficient for them that We revealed to you the Book which is recited to them? Indeed in that is a mercy and reminder for a people who believe. | Sayfa 402, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3392 | 402 | 29 | 52 | 21 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا ۖ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ | ḳul kefâ billâhi beynî vebeyneküm şehîdâ. ya`lemü mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. velleẕîne âmenû bilbâṭili vekeferû billâhi ülâike hümü-lḫâsirûn. | De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahit olarak yeter. O, göklerde ve yerde olanı, batıla inananları ve Allah'ı inkar edenleri bilir." İşte kaybedenler bunlardır. | Say, "Sufficient is Allah between me and you as Witness. He knows what is in the heavens and earth. And they who have believed in falsehood and disbelieved in Allah - it is those who are the losers." | Sayfa 402, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
3393 | 403 | 29 | 53 | 21 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ ۚ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُّسَمًّى لَّجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ | veyesta`cilûneke bil`aẕâb. velevlâ ecelüm müsemmel lecâehüm-l`aẕâb. veleye'tiyennehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn. | Senden azabı acele bekliyorlar. Eğer süre belirtilmiş olmasaydı azap onlara hemen gelirdi. Ama yine de onlar farkına varmadan başlarına ansızın gelecektir. | And they urge you to hasten the punishment. And if not for [the decree of] a specified term, punishment would have reached them. But it will surely come to them suddenly while they perceive not. | Sayfa 403, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3394 | 403 | 29 | 54 | 21 | يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ | yesta`cilûneke bil`aẕâb. veinne cehenneme lemüḥîṭatüm bilkâfirîn. | Senden azabı acele bekliyorlar. Doğrusu azap tepelerinden, ayaklarının altından kendilerini içine aldığı gün, cehennem inkarcıları kuşatacaktır. O gün Allah: "Yaptıklarınızın karşılığını tadın" der. | They urge you to hasten the punishment. And indeed, Hell will be encompassing of the disbelievers | Sayfa 403, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3395 | 403 | 29 | 55 | 21 | يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِن فَوْقِهِمْ وَمِن تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ | yevme yagşâhümü-l`aẕâbü min fevḳihim vemin taḥti ercülihim veyeḳûlü ẕûḳû mâ küntüm ta`melûn. | Senden azabı acele bekliyorlar. Doğrusu azap tepelerinden, ayaklarının altından kendilerini içine aldığı gün, cehennem inkarcıları kuşatacaktır. O gün Allah: "Yaptıklarınızın karşılığını tadın" der. | On the Day the punishment will cover them from above them and from below their feet and it is said, "Taste [the result of] what you used to do." | Sayfa 403, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3396 | 403 | 29 | 56 | 21 | يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ | yâ `ibâdîye-lleẕîne âmenû inne arḍî vâsi`aten feiyyâye fa`büdûn. | Ey inanmış kullarım! Benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde güven içinde olacağınız yere gidip yalnız Bana kulluk ediniz. | O My servants who have believed, indeed My earth is spacious, so worship only Me. | Sayfa 403, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3397 | 403 | 29 | 57 | 21 | كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ | küllü nefsin ẕâiḳatü-lmevti ŝümme ileynâ türce`ûn. | Her can ölümü tadacaktır. Sonunda Bize döneceksiniz. | Every soul will taste death. Then to Us will you be returned. | Sayfa 403, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3398 | 403 | 29 | 58 | 21 | وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُم مِّنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ | velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lenübevviennehüm mine-lcenneti gurafen tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ. ni`me ecru-l`âmilîn. | İnanıp yararlı iş işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetteki köşklere yerleştiririz. Sabredip, Rablerine güvenerek iş görenlerin ecri ne güzeldir! | And those who have believed and done righteous deeds - We will surely assign to them of Paradise [elevated] chambers beneath which rivers flow, wherein they abide eternally. Excellent is the reward of the [righteous] workers | Sayfa 403, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3399 | 403 | 29 | 59 | 21 | الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ | elleẕîne ṣaberû ve`alâ rabbihim yetevekkelûn. | İnanıp yararlı iş işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetteki köşklere yerleştiririz. Sabredip, Rablerine güvenerek iş görenlerin ecri ne güzeldir! | Who have been patient and upon their Lord rely. | Sayfa 403, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |
3400 | 403 | 29 | 60 | 21 | وَكَأَيِّن مِّن دَابَّةٍ لَّا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ | vekeeyyim min dâbbetil lâ taḥmilü rizḳahâ. allâhü yerzüḳuhâ veiyyâküm. vehüve-ssemî`u-l`alîm. | Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkını Allah verir. O, işitir ve bilir. | And how many a creature carries not its [own] provision. Allah provides for it and for you. And He is the Hearing, the Knowing. | Sayfa 403, Cuz 21, العنكبوت, Al-Ankaboot—العنكبوت |