2224 |
303 |
18 |
84 |
16 |
إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِن كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا |
innâ mekkennâ lehû fi-l'arḍi veâteynâhü min külli şey'in sebebâ. |
Doğrusu biz onu yeryüzüne yerleştirmiş ve her şeyin yolunu ona öğretmiştik. |
Indeed We established him upon the earth, and We gave him to everything a way. |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2225 |
303 |
18 |
85 |
16 |
فَأَتْبَعَ سَبَبًا |
feetbe`a sebebâ. |
O da bir yol tuttu. |
So he followed a way |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2226 |
303 |
18 |
86 |
16 |
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِندَهَا قَوْمًا ۗ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَن تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَن تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا |
ḥattâ iẕâ belega magribe-şşemsi vecedehâ tagrubü fî `aynin ḥamietiv vevecede `indehâ ḳavmâ. ḳulnâ yâ ẕe-lḳarneyni immâ en tü`aẕẕibe veimmâ en tetteḫiẕe fîhim ḥusnâ. |
Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü. Orada bir millete rastladı. "Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin" dedik. |
Until, when he reached the setting of the sun, he found it [as if] setting in a spring of dark mud, and he found near it a people. Allah said, "O Dhul-Qarnayn, either you punish [them] or else adopt among them [a way of] goodness." |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2227 |
303 |
18 |
87 |
16 |
قَالَ أَمَّا مَن ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَىٰ رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُّكْرًا |
ḳâle emmâ men żaleme fesevfe nü`aẕẕibühû ŝümme yüraddü ilâ rabbihî feyü`aẕẕibühû `aẕâben nükrâ. |
Haksızlık yapana azap edeceğiz, sonra Rabbine döndürülür, onu görülmemiş bir azaba uğratır; ama inanıp yararlı iş işleyene, mükafat olarak güzel şeyler vardır, ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz dedi. |
He said, "As for one who wrongs, we will punish him. Then he will be returned to his Lord, and He will punish him with a terrible punishment. |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2228 |
303 |
18 |
88 |
16 |
وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاءً الْحُسْنَىٰ ۖ وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا |
veemmâ men âmene ve`amile ṣâliḥan felehû cezâen-lḥusnâ. veseneḳûlü lehû min emrinâ yüsrâ. |
Haksızlık yapana azap edeceğiz, sonra Rabbine döndürülür, onu görülmemiş bir azaba uğratır; ama inanıp yararlı iş işleyene, mükafat olarak güzel şeyler vardır, ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz dedi. |
But as for one who believes and does righteousness, he will have a reward of Paradise, and we will speak to him from our command with ease." |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2229 |
303 |
18 |
89 |
16 |
ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا |
ŝümme etbe`a sebebâ. |
Sonra yine bir yol tuttu. |
Then he followed a way |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2230 |
303 |
18 |
90 |
16 |
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا |
ḥattâ iẕâ belega maṭli`a-şşemsi vecedehâ taṭlü`u `alâ ḳavmil lem nec`al lehüm min dûnihâ sitrâ. |
Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, güneşi, kendilerini elbise, bina gibi şeylerle örtmediğimiz bir millet üzerine doğuyor buldu. |
Until, when he came to the rising of the sun, he found it rising on a people for whom We had not made against it any shield. |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2231 |
303 |
18 |
91 |
16 |
كَذَٰلِكَ وَقَدْ أَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْرًا |
keẕâlik. veḳad eḥaṭnâ bimâ ledeyhi ḫubrâ. |
İşte bunun gibi, onun yaptıklarının hepsini baştanbaşa biliyorduk. |
Thus. And We had encompassed [all] that he had in knowledge. |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2232 |
303 |
18 |
92 |
16 |
ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا |
ŝümme etbe`a sebebâ. |
Sonra yine bir yol tuttu. |
Then he followed a way |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2233 |
303 |
18 |
93 |
16 |
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِن دُونِهِمَا قَوْمًا لَّا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا |
ḥattâ iẕâ belegae beyne-sseddeyni vecede min dûnihimâ ḳavmel lâ yekâdûne yefḳahûne ḳavlâ. |
Sonunda, iki dağın arasına varınca, orada nerdeyse hiç laf anlamayan bir millete rastladı. |
Until, when he reached [a pass] between two mountains, he found beside them a people who could hardly understand [his] speech. |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2234 |
303 |
18 |
94 |
16 |
قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَىٰ أَن تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا |
ḳâlû yâ ẕe-lḳarneyni inne ye'cûce veme'cûce müfsidûne fi-l'arḍi fehel nec`alü leke ḫarcen `alâ en tec`ale beynenâ vebeynehüm seddâ. |
Dediler ki: Zülkarneyn! Doğrusu Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi? |
They said, "O Dhul-Qarnayn, indeed Gog and Magog are [great] corrupters in the land. So may we assign for you an expenditure that you might make between us and them a barrier?" |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2235 |
303 |
18 |
95 |
16 |
قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا |
ḳâle mâ mekkennî fîhi rabbî ḫayrun fee`înûnî biḳuvvetin ec`al beyneküm vebeynehüm radmâ. |
Rabbimin bana verdikleri sizinkinden daha iyidir. Bana gücünüzle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir sed yapayım. Bana demir kütleleri getirin dedi. Bunlar iki dağın arasını doldurunca: "Körükleyin" dedi. Demirler akkor haline gelince; "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim" dedi. |
He said, "That in which my Lord has established me is better [than what you offer], but assist me with strength; I will make between you and them a dam. |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2236 |
303 |
18 |
96 |
16 |
آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا سَاوَىٰ بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انفُخُوا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا |
âtûnî zübera-lḥadîd. ḥattâ iẕâ sâvâ beyne-ṣṣadefeyni ḳâle-nfüḫû. ḥattâ iẕâ ce`alehû nâran ḳâle âtûnî üfrig `aleyhi ḳiṭrâ. |
Rabbimin bana verdikleri sizinkinden daha iyidir. Bana gücünüzle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir sed yapayım. Bana demir kütleleri getirin dedi. Bunlar iki dağın arasını doldurunca: "Körükleyin" dedi. Demirler akkor haline gelince; "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim" dedi. |
Bring me sheets of iron" - until, when he had leveled [them] between the two mountain walls, he said, "Blow [with bellows]," until when he had made it [like] fire, he said, "Bring me, that I may pour over it molten copper." |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |
2237 |
303 |
18 |
97 |
16 |
فَمَا اسْطَاعُوا أَن يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا |
feme-sṭâ`û ey yażherûhü veme-steṭâ`û lehû naḳbâ. |
Artık Yecüc ve Mecüc onu ne aşabildiler ve ne de delip geçebildiler. |
So Gog and Magog were unable to pass over it, nor were they able [to effect] in it any penetration. |
Sayfa 303, Cuz 16, الكهف, Al-Kahf—الكهف |