
velibüyûtihim ebvâbev vesüruran `aleyhâ yettekiûn.
Türkçe:
Evlerine kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık;
İngilizce:
And (silver) doors to their houses, and thrones (of silver) on which they could recline,
Fransızca:
(Nous aurions pourvu) leurs maisons de portes et de divans où ils s'accouderaient,
Almanca:
sowie für ihre Häuser Tore und Liegen, auf denen sie sich anlehnen,
Rusça:
а также серебряные двери и ложа в их домах, на которых они бы лежали, прислонившись,
Arapça:
وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.
Diyanet Vakfı:
Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).

vezuḫrufâ. vein küllü ẕâlike lemmâ metâ`u-lḥayâti-ddünyâ. vel'âḫiratü `inde rabbike lilmütteḳîn.
Türkçe:
Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hayatının nimetidir. Rabbinin katındaki âhiret ise takva sahipleri içindir.
İngilizce:
And also adornments of gold. But all this were nothing but conveniences of the present life: The Hereafter, in the sight of thy Lord is for the Righteous.
Fransızca:
ainsi que des ornements. Et tout cela ne serait que jouissance temporaire de la vie d'ici-bas, alors que l'au-delà, auprès de ton Seigneur, est pour les pieux.
Almanca:
sowie Zierschmuck. Und dies alles ist nur das Verbrauchsgut des diesseitigen Lebens. Doch das Jenseits bei deinem HERRN gilt den Muttaqi.
Rusça:
а также украшения. Все это - всего лишь преходящие блага мирской жизни, а Последняя жизнь у твого Господа уготована для богобоязненных.
Arapça:
وَزُخْرُفًا ۚ وَإِن كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.
Diyanet Vakfı:
Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.

vemey ya`şü `an ẕikri-rraḥmâni nüḳayyiḍ lehû şeyṭânen fehüve lehû ḳarîn.
Türkçe:
Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
İngilizce:
If anyone withdraws himself from remembrance of (Allah) Most Gracious, We appoint for him an evil one, to be an intimate companion to him.
Fransızca:
Et quiconque s'aveugle (et s'écarte) du rappel du Tout Miséricordieux, Nous lui désignons un diable qui devient son compagnon inséparable.
Almanca:
Und wer die Ermahnung Des Allgnade Erweisenden ignoriert, für den bestimmen WIR einen Satan, so ist er für ihn ein Begleiter.
Rusça:
К тем, кто отвращается от поминания Милостивого, Мы приставим дьявола, и он станет его товарищем.
Arapça:
وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.
Diyanet Vakfı:
Kim Rahman'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.

veinnehüm leyeṣuddûnehüm `ani-ssebîli veyaḥsebûne ennehüm mühtedûn.
Türkçe:
Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.
İngilizce:
Such (evil ones) really hinder them from the Path, but they think that they are being guided aright!
Fransızca:
Ils (Les diables) détournent certes [les hommes] du droit chemin, tandis que ceux-ci s'estiment être bien guidés.
Almanca:
Und gewiß, sie halten sie vom wahren Weg ab und denken, daß sie Rechtgeleitete sind.
Rusça:
Они не будут пускать их на путь Аллаха, а те будут считать, что они следуют прямым путем.
Arapça:
وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

ḥattâ iẕâ câenâ ḳâle yâ leyte beynî vebeyneke bü`de-lmeşriḳayni febi'se-lḳarîn.
Türkçe:
Sonunda bize geldiğinde, şeytan, yoldaşına şöyle der: "Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!"
İngilizce:
At length, when (such a one) comes to Us, he says (to his evil companion): "Would that between me and thee were the distance of East and West!" Ah! evil is the companion (indeed)!
Fransızca:
Lorsque cet [homme] vient à Nous, il dira [à son démon]: "Hélas ! Que n'y a-t-il entre toi et moi la distance entre les deux orients [l'Est et l'Ouest] ! " - Quel mauvais compagnon [que tu es] !
Almanca:
Dann als er zu Uns kam, sagte er: "Wäre zwischen mir und dir doch die Entfernung beider Sonnengänge. Also erbärmlich ist der Begleiter."
Rusça:
Когда же он (неверующий) явится к Нам, он скажет дьяволу: "Лучше бы между мной и тобой было расстояние от запада до востока! Какой же ты плохой товарищ!"
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!" der.
Diyanet Vakfı:
O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.

veley yenfe`akümü-lyevme iż żalemtüm enneküm fi-l`aẕâbi müşterikûn.
Türkçe:
Bugün hiçbir şey işinize yaramayacaktır. Çünkü zulme sapmışsınız. Azapta ortaklık kuracaksınız.
İngilizce:
When ye have done wrong, it will avail you nothing, that Day, that ye shall be partners in Punishment!
Fransızca:
Il ne vous profitera point ce jour-là - du moment que vous avez été injustes - que vous soyez associés dans le châtiment.
Almanca:
Und euch wird es heute nicht nützen, da ihr Unrecht begangen habt, daß ihr in der Peinigung Beteiligte seid.
Rusça:
Им будет сказано: "Вы поступали несправедливо, и сегодня вам не поможет то, что вы разделяете мучения".
Arapça:
وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara: "Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız." denir.
Diyanet Vakfı:
Zulmettiğiniz için bugün (nedamet) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız.

efeente tüsmi`u-ṣṣumme ev tehdi-l`umye vemen kâne fî ḍalâlim mübîn.
Türkçe:
Sen şimdi sağırlara söz mü duyuracaksın; yoksa körlere, apaçık sapıklığa dalmışlara kılavuzluk mu edeceksin?!
İngilizce:
Canst thou then make the deaf to hear, or give direction to the blind or to such as (wander) in manifest error?
Fransızca:
Est-ce donc toi qui fait entendre les sourds ou qui guide les aveugles et ceux qui sont dans un égarement évident ?
Almanca:
Bist du etwa derjenige, der die Tauben hören läßt, oder gewährst du etwa den Blinden Leitung und denjenigen, die in einem weiten Irregehen sind?!
Rusça:
Разве ты можешь заставить слышать глухих или наставить на прямой путь слепых и того, кто находится в очевидном заблуждении?
Arapça:
أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?

feimmâ neẕhebenne bike feinnâ minhüm münteḳimûn.
Türkçe:
Ya biz, seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız;
İngilizce:
Even if We take thee away, We shall be sure to exact retribution from them,
Fransızca:
Soit que Nous t'enlevons [te ferons mourir] et alors Nous Nous vengerons d'eux;
Almanca:
Und entweder würden WIR dich weggehen lassen, dann werden WIR gewiß an ihnen Vergeltung üben,
Rusça:
Мы можем забрать тебя, но Мы все равно непременно отомстим им.
Arapça:
فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.
Diyanet Vakfı:
Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız.

ev nüriyenneke-lleẕî ve`adnâhüm feinnâ `aleyhim muḳtedirûn.
Türkçe:
Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz.
İngilizce:
Or We shall show thee that (accomplished) which We have promised them: for verily We shall prevail over them.
Fransızca:
Ou bien que Nous te ferons voir ce que Nous leur avons promis [le châtiment]; car Nous avons sur eux un pouvoir certain.
Almanca:
oder WIR würden dir das zeigen, was WIR ihnen androhten, so sind WIR gewiß ihnen gegenüber allmächtig.
Rusça:
Мы также может показать тебе то, что обещали им, ведь Мы властны над ними.
Arapça:
أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter.
Diyanet Vakfı:
Yahut onlara vadettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.

festemsik billeẕî ûḥiye ileyk. inneke `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.
Türkçe:
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
İngilizce:
So hold thou fast to the Revelation sent down to thee; verily thou art on a Straight Way.
Fransızca:
Tiens fermement à ce qui t'a été révélé car tu es sur le droit chemin.
Almanca:
So halte richtig fest an dem, was dir alsWahy zuteil wurde. Gewiß, du bist auf einem geradlinigen Weg.
Rusça:
Придерживайся того, что внушено тебе в откровении. Воистину, ты - на прямом пути.
Arapça:
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.
Diyanet Vakfı:
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.
Sayfalar
