
feerselnâ fîhim rasûlem minhüm eni-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.
Türkçe:
Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah'a kulluk/ibadet edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz?
İngilizce:
And We sent to them a messenger from among themselves, (saying), "Worship Allah! ye have no other god but Him. Will ye not fear (Him)?"
Fransızca:
Nous envoyâmes parmi elles un Messager [issu] d'elles pour leur dire : "Adorez Allah. Vous n'avez pas d'autre divinité en dehors de Lui. Ne le craignez-vous pas ? "
Almanca:
Sogleich entsandten WIR zu ihnen einen Gesandten von ihnen: "Dient ALLAH! Denn für euch gibt es keinen anderen als Gott. Wollt ihr denn nicht Taqwa gemäß handeln?"
Rusça:
Мы направили к ним посланника из них самих: "Поклоняйтесь Аллаху, ибо нет у вас другого божества, кроме Него. Неужели вы не устрашитесь?"
Arapça:
فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.
Diyanet Vakfı:
Onlar arasından kendilerine: "Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hala Allah'tan korkmaz mısınız?" (mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.

veḳâle-lmeleü min ḳavmihi-lleẕîne keferû vekeẕẕebû biliḳâi-l'âḫirati veetrafnâhüm fi-lḥayâti-ddünyâ mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm ye'külü mimmâ te'külûne minhü veyeşrabü mimmâ teşrabûn.
Türkçe:
Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor."
İngilizce:
And the chiefs of his people, who disbelieved and denied the Meeting in the Hereafter, and on whom We had bestowed the good things of this life, said: "He is no more than a man like yourselves: he eats of that of which ye eat, and drinks of what ye drink.
Fransızca:
Les notables de son peuple qui avaient mécru et traité de mensonge la rencontre de l'au-delà, et auxquels Nous avions accordé le luxe dans la vie présente, dirent : "Celui-ci n'est qu'un être humain comme vous, mangeant de ce que vous mangez, et buvant de ce que vous buvez.
Almanca:
Dann sagten die Entscheidungsträger von seinen Leuten, die Kufr betrieben und das Treffen im Jenseits ableugnet haben, und denen WIR Luxus im diesseitigen Leben gewährten: "Dieser ist nichts anderes als ein Mensch genau wie ihr, er ißt von dem, was ihr esst, und trinkt von dem, was ihr trinkt!
Rusça:
Знатные люди из его народа, которые не уверовали и отрицали встречу в Последней жизни, которых Мы одарили щедрыми благами в мирской жизни, сказали: "Это - всего лишь человек, подобный вам. Он ест то, что вы едите, и пьет то, что вы пьете.
Arapça:
وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
Diyanet Vakfı:
Onun kavminden, kafir olup ahirete ulaşmayı inkar eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."

velein eṭa`tüm beşeram miŝleküm inneküm iẕel leḫâsirûn.
Türkçe:
"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz."
İngilizce:
If ye obey a man like yourselves, behold, it is certain ye will be lost.
Fransızca:
Si vous obéissez à un homme comme vous, vous serez alors perdants.
Almanca:
Und wenn ihr einem Menschen wie ihr (selbst) gehorcht, gewiß seid ihr dann doch Verlierer!
Rusça:
Если вы станете повиноваться человеку, который подобен вам, то непременно окажетесь в убытке.
Arapça:
وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِّثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz.
Diyanet Vakfı:
"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz."

eye`idüküm enneküm iẕâ mittüm veküntüm türâbev ve`iżâmen enneküm muḫracûn.
Türkçe:
"Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?"
İngilizce:
Does he promise that when ye die and become dust and bones, ye shall be brought forth (again)?
Fransızca:
Vous promet-il, quand vous serez morts, et devenus poussière et ossements, que vous serez sortis [de vos sépulcres] ?
Almanca:
Verspricht er euch etwa, daß wenn ihr sterbt und zu Erde und Knochen werdet, daß ihr doch dann hervorgebracht werdet?!
Rusça:
Неужели он обещает вам, что вы будете воскрешены после того, как умрете и превратитесь в прах и кости?
Arapça:
أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?
Diyanet Vakfı:
"Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vadediyor?"

heyhâte heyhâte limâ tû`adûn.
Türkçe:
"Heyhat! Size vaat edilen o şey ne kadar uzak!"
İngilizce:
Far, very far is that which ye are promised!
Fransızca:
Loin, loin, ce qu'on vous promet !
Almanca:
Unglaubwürdig, ziemlich unglaubwürdig ist das, was euch versprochen wird.
Rusça:
Невероятно, невероятно то, что обещано вам!
Arapça:
۞ هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!
Diyanet Vakfı:
"Bu size vadedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!"

in hiye illâ ḥayâtüne-ddünyâ nemûtü venaḥyâ vemâ naḥnü bimeb`ûŝîn.
Türkçe:
"Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız ama biz tekrar diriltilecek değiliz."
İngilizce:
There is nothing but our life in this world! We shall die and we live! But we shall never be raised up again!
Fransızca:
Ce n'est là que notre vie présente : nous mourons et nous vivons; et nous ne serons jamais ressuscités.
Almanca:
Es gibt nur unser diesseitiges Leben, wir sterben und leben und wir werden nie erweckt.
Rusça:
Нет ничего, кроме нашей жизни в этом мире. Мы умираем и живем, и мы не будем воскрешены.
Arapça:
إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.
Diyanet Vakfı:
"Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz."

in hüve illâ racülün-fterâ `ale-llâhi keẕibev vemâ naḥnü lehû bimü'minîn.
Türkçe:
"O, yalan düzüp Allah'a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz."
İngilizce:
He is only a man who invents a lie against Allah, but we are not the ones to believe in him!
Fransızca:
Ce n'est qu'un homme qui forge un mensonge contre Allah; et nous ne croirons pas en lui".
Almanca:
Er ist nur ein Mann, der im Namen ALLAHs Lügen erfindet, und wir werden an ihn den Iman nicht verinnerlichen."
Rusça:
Он - всего лишь человек, который возвел навет на Аллаха, и мы не веруем в него".
Arapça:
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.
Diyanet Vakfı:
"Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."

ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.
Türkçe:
O peygamber şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"
İngilizce:
(The prophet) said: "O my Lord! help me: for that they accuse me of falsehood."
Fransızca:
Il dit : "Seigneur ! Apporte-moi secours parce qu'ils me traitent de menteur".
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR! Stehe mir bei wegen dem, wie sie mich der Lüge bezichtigten."
Rusça:
Он сказал: "Господи! Помоги мне, ведь они сочли меня лжецом!"
Arapça:
قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!"
Diyanet Vakfı:
O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!

ḳâle `ammâ ḳalîlil leyuṣbiḥunne nâdimîn.
Türkçe:
Allah buyurdu: "Biraz sonra kesinlikle pişman olacaklar."
İngilizce:
(Allah) said: "In but a little while, they are sure to be sorry!"
Fransızca:
[Allah] dit : "Oui, bientôt ils en viendront aux regrets".
Almanca:
ER sagte: "In Kürze werden sie es doch noch bereuen."
Rusça:
Он (Аллах) сказал: "Очень скоро они будут раскаиваться".
Arapça:
قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَّيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman olacaklar!"
Diyanet Vakfı:
Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!

feeḫaẕethümu-ṣṣayḥatü bilḥaḳḳi fece`alnâhüm guŝââ. febü`del lilḳavmi-żżâlimîn.
Türkçe:
Nihayet, o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!
İngilizce:
Then the Blast overtook them with justice, and We made them as rubbish of dead leaves (floating on the stream of Time)! So away with the people who do wrong!
Fransızca:
Le cri, donc, les saisit en toute justice; puis Nous les rendîmes semblables à des débris emportés par le torrent. Que disparaissent à jamais les injustes !
Almanca:
Dann richtete der Schrei sie in gerechter Weise zugrunde. Dann machten WIR sie als Überrest. Also nieder mit den unrecht-begehenden Leuten!
Rusça:
Вопль поразил их по справедливости, и Мы обратили их в подобие сора, растворенного в потоке. Да сгинут люди несправедливые!
Arapça:
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
Diyanet Vakfı:
Nitekim, vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
Sayfalar
