
vemâ a`celeke `an ḳavmike yâ mûsâ.
Türkçe:
Seni toplumundan çabucak uzaklaştıran neydi, ey Mûsa?
İngilizce:
(When Moses was up on the Mount, Allah said:) "What made thee hasten in advance of thy people, O Moses?"
Fransızca:
"Pourquoi Moïse t'es-tu hâté de quitter ton peuple ? "
Almanca:
Und was ließ dich hier vor deinen Leuten sein, Musa?
Rusça:
Аллах сказал: "О Муса (Моисей)! Зачем ты поспешил оставить свой народ?"
Arapça:
۞ وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Musa! Seni kavminden (ayırıp) daha çabuk (gelmeye) sevkeden nedir? (dedik.)
Diyanet Vakfı:
Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevkeden nedir, ey Musa!

ḳâle hüm ülâi `alâ eŝerî ve`aciltü ileyke rabbi literḍâ.
Türkçe:
Dedi: "Onlar, benim eserim üzerindeler. Ben sana gelmede acele davrandım ki, benden hoşnut olasın, ey Rabbim!"
İngilizce:
He replied: "Behold, they are close on my footsteps: I hastened to thee, O my Lord, to please thee."
Fransızca:
Ils sont là sur mes traces, dit Moïse. Et je me suis hâté vers Toi, Seigneur, afin que Tu sois satisfait.
Almanca:
Er sagte: "Sie sind da, sie folgen meinen Spuren. Und ich eilte zu Dir, mein HERR! - damit du (mir) Wohlgefallen erweist."
Rusça:
Он сказал: "Они находятся неподалеку и следуют по моим стопам, я же поторопился к Тебе, Господи, чтобы Ты остался доволен".
Arapça:
قَالَ هُمْ أُولَاءِ عَلَىٰ أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa: "Onlar benim izimdeler (arkamdan beni takip edip geliyorlar). Ben sana acele ettim (geldim) ki, hoşnud olasın" dedi.
Diyanet Vakfı:
Musa: İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim.

ḳâle feinnâ ḳad fetennâ ḳavmeke mim ba`dike veeḍallehümü-ssâmiriyy.
Türkçe:
Buyurdu: "Biz senden sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı."
İngilizce:
(Allah) said: "We have tested thy people in thy absence: the Samiri has led them astray."
Fransızca:
Allah dit : "Nous avons mis ton peuple à l'épreuve après ton départ. Et le Samiri les a égarés" .
Almanca:
ER sagte: "WIR ließen doch deine Leute nach dir der Fitna aussetzen. Und As-samiri verleitete sie."
Rusça:
Он (Аллах) сказал: "Мы подвергли твой народ искушению после того, как ты оставил их, и самаритянин ввел их в заблуждение".
Arapça:
قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah: "Doğrusu biz senden sonra kavmini imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı" dedi.
Diyanet Vakfı:
Allah buyurdu: Senden sonra biz, kavmini (Harun ile kalan İsrailoğullarını) imtihan ettik ve Samiri onları yoldan çıkardı.

ferace`a mûsâ ilâ ḳavmihî gaḍbâne esifâ. ḳâle yâ ḳavmi elem ye`idküm rabbüküm va`den ḥasenâ. efeṭâle `aleykümü-l`ahdü em erattüm ey yeḥille `aleyküm gaḍabüm mir rabbiküm feaḫleftüm mev`idî.
Türkçe:
Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?"
İngilizce:
So Moses returned to his people in a state of indignation and sorrow. He said: "O my people! did not your Lord make a handsome promise to you? Did then the promise seem to you long (in coming)? Or did ye desire that Wrath should descend from your Lord on you, and so ye broke your promise to me?"
Fransızca:
Moïse retourna donc vers son peuple, courroucé et chagriné; il dit : "ô mon peuple, votre Seigneur ne vous a-t-Il pas déjà fait une belle promesse ? L'alliance a-t-elle donc été trop longue pour vous ? ou avez-vous désiré que la colère de votre Seigneur s'abatte sur vous, pour avoir trahi votre engagement envers moi ? "
Almanca:
Dann kehrte Musa zu seinen Leuten zurück, wütend und traurig. Er sagte: "Meine Leute! Machte euch euer HERR etwa nicht ein schönes Versprechen?! War euch die vereinbarte Zeit zu lange, oder wolltet ihr, daß euch Zorn von eurem HERRN widerfährt, dann habt ihr das Versprechen mir gegenüber gebrochen?!"
Rusça:
Муса (Моисей) вернулся к своему народу разгневанным и опечаленным и сказал: "О мой народ! Разве ваш Господь не дал вам прекрасного обещания? Неужели этот срок оказался долгим для вас? Или же вам захотелось, чтобы на вас пал гнев вашего Господа, и потому вы нарушили данное мне обещание?"
Arapça:
فَرَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا ۚ أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hemen Musa öfkeli ve üzgün olarak kavmine döndü (onlara şöyle) dedi: "Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaad ile söz vermedi mi? Size bu süre mi çok uzun geldi, yoksa Rabbinizden size bir gazab inmesini arzu ettiniz de mi, bana olan vaadinizden caydınız?"
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vadinizden döndünüz?

ḳâlû mâ aḫlefnâ mev`ideke bimelkinâ velâkinnâ ḥummilnâ evzâram min zîneti-lḳavmi feḳaẕefnâhâ fekeẕâlike elḳa-ssâmiriyy.
Türkçe:
Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle/malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı."
İngilizce:
They said: "We broke not the promise to thee, as far as lay in our power: but we were made to carry the weight of the ornaments of the (whole) people, and we threw them (into the fire), and that was what the Samiri suggested.
Fransızca:
Ils dirent : "Ce n'est pas de notre propre gré que nous avons manqué à notre engagement envers toi. Mais nous fûmes chargés de fardeaux d'ornements du peuple (de Pharaon); nous les avons donc jetés (sur le feu) tout comme le Samiri les a lancés.
Almanca:
Sie sagten: "Wir brachen das Versprechen dir gegenüber nicht aus eigener Kraft. Auf uns wurden aber Schwerlastende von dem Schmuck der Leute gelegt, dann warfen wir sie (ins Feuer)." Und solcherart warf ebenfalls As-samiri.
Rusça:
Они сказали: "Мы не нарушали данного тебе обещания по своей воле. Мы были нагружены тяжелыми украшениями того народа и бросили их в огонь, и самаритянин тоже бросил".
Arapça:
قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَٰلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden, kendiliğimizden caymadık. Fakat biz o (Kıbtî) kavminin süs eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiştik. Onları (ateşe) attık. Sâmirî de (kendi mücevheratını) böylece atmıştı."
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Biz sana olan vadimizden, kendi kudret ve irademizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin (Mısır'lıların) zinet eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı şekilde Samiri de atmıştı.

feaḫrace lehüm `iclen cesedel lehû ḫuvârun feḳâlû hâẕâ ilâhüküm veilâhü mûsâ fenesî.
Türkçe:
Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: "Bu, hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu."
İngilizce:
Then he brought out (of the fire) before the (people) the image of a calf: It seemed to low: so they said: This is your god, and the god of Moses, but (Moses) has forgotten!
Fransızca:
Puis il en a fait sortir pour eux un veau, un corps à mugissement. Et ils ont dis : "C'est votre divinité et la divinité de Moïse; il a donc oublié" !
Almanca:
Dann brachte er ihnen hervor ein Kalb, einen Körper mit Gebrüll. Dann sagten sie: "Dies ist euer Gott und Musas Gott. Er vergaß es jedoch."
Rusça:
Он изготовил для них изваяние тельца, который мычал, и сказал: "Вот ваш бог и бог Мусы (Моисея), но он забыл его".
Arapça:
فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَّهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَٰذَا إِلَٰهُكُمْ وَإِلَٰهُ مُوسَىٰ فَنَسِيَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine Sâmirî ve adamları: "İşte sizin de, Musa'nın da ilâhı budur, ama o unuttu" dediler.
Diyanet Vakfı:
Bu adam, onlar için, böğürebilen bir buzağı heykeli icat etti. Bunun üzerine: İşte, dediler, bu, sizin de, Musa'nın da tanrısıdır. Fakat onu unuttu.

efelâ yeravne ellâ yerci`u ileyhim ḳavlev velâ yemlikü lehüm ḍarrav velâ nef`â.
Türkçe:
Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor.
İngilizce:
Could they not see that it could not return them a word (for answer), and that it had no power either to harm them or to do them good?
Fransızca:
Quoi ! Ne voyaient-ils pas qu'il [le veau] ne leur rendait aucune parole et qu'il ne possédait aucun moyen de leur nuire ou de leur faire du bien ?
Almanca:
Sehen sie etwa nicht, daß es ihnen nichts Gesagtes erwidert, und daß es ihnen weder zu schaden noch zu nützen vermag?!
Rusça:
Неужели они не видели, что он не говорил им в ответ ни слова и не был способен навредить им или принести им пользу?
Arapça:
أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu.
Diyanet Vakfı:
O şeyin, kendilerine hiçbir sözle mukabele edemeyeceğini, kendilerine ne bir zarar ne de bir fayda vermek gücünde olmadığını görmezler mi?

veleḳad ḳâle lehüm hârûnü min ḳablü yâ ḳavmi innemâ fütintüm bih. veinne rabbekümü-rraḥmânü fettebi`ûnî veeṭî`û emrî.
Türkçe:
Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!"
İngilizce:
Aaron had already, before this said to them: "O my people! ye are being tested in this: for verily your Lord is (Allah) Most Gracious; so follow me and obey my command."
Fransızca:
Certes, Aaron leur avait bien auparavant : "ô mon peuple, vous êtes tombés dans la tentation (à cause du veau). Or, c'est le Tout Miséricordieux qui est vraiment votre Seigneur. Suivez-moi donc et obéissez à mon commandement".
Almanca:
Und gewiß, bereits sagte Harun zu ihnen vorher: "Meine Leute! Ihr wurdet mit ihm nur der Fitna ausgesetzt. Und euer HERR ist gewiß Der Allgnade Erweisende. Also folgt mir und gehorcht meiner Anweisung!"
Rusça:
Харун (Аарон) сказал им до этого: "О мой народ! Вас искушают этим. Ваш Господь - Милостивый. Следуйте за мной и повинуйтесь моим велениям".
Arapça:
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ ۖ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَٰنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
Diyanet Vakfı:
Hakikaten Harun, onlara daha önce: Ey kavmim! demişti, siz bunun yüzünden sadece fitneye uğradınız. Sizin Rabbiniz şüphesiz çok merhametli olan Allah'tır. Şu halde bana uyunuz ve emrime itaat ediniz.

ḳâlû len nebraḥa `aleyhi `âkifîne ḥattâ yerci`a ileynâ mûsâ.
Türkçe:
Onlar şöyle demişlerdi: "Mûsa bize dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz."
İngilizce:
They had said: "We will not abandon this cult, but we will devote ourselves to it until Moses returns to us."
Fransızca:
Ils dirent : "Nous continuerons à y être attachés, jusqu'à ce que Moïse retourne vers nous".
Almanca:
Sie sagten: "Wir lassen es nicht, ihm Zuwendung zu erweisen, bis Musa zu uns zurückkehrt."
Rusça:
Они сказали: "Мы не перестанем поклоняться ему, пока Муса (Моисей) не вернется к нам".
Arapça:
قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّىٰ يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi: "Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam edeceğiz."
Diyanet Vakfı:
Onlar: Biz, dediler, Musa aramıza dönünceye kadar buna tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!

ḳâle yâ hârûnü mâ mene`ake iẕ raeytehüm ḍallû.
Türkçe:
Mûsa dedi: "Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne engelledi de,
İngilizce:
(Moses) said: "O Aaron! what kept thee back, when thou sawest them going wrong,
Fransızca:
Alors [Moïse] dit : "Qu'est-ce qui t'a empêché, Aaron, quand tu les as vus s'égarer.
Almanca:
Er sagte: "Harun! Was hinderte dich daran, nachdem du gesehen hattest, daß sie irregingen,
Rusça:
Он сказал: "О Харун (Аарон)! Когда ты увидел, что они впали в заблуждение, что помешало тебе
Arapça:
قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Musa gelince kardeşine şöyle) dedi: "Ey Harun! bunların sapıklığa düştüğünü gördüğün vakit, seni engelleyen ne oldu?"
Diyanet Vakfı:
(Musa, döndüğünde)Dedi: Ey Harun! bunların dalalete düştüklerini gördüğün vakit seni engelleğen ne oldu.
Sayfalar
