Sayfa 551

yâ eyyühe-nnebiyyü iẕâ câeke-lmü'minâtü yübâyi`neke `alâ el lâ yüşrikne billâhi şey'ev velâ yesriḳne velâ yeznîne velâ yaḳtülne evlâdehünne velâ ye'tîne bibühtâniy yefterînehû beyne eydîhinne veercülihinne velâ ya`ṣîneke fî ma`rûfin febâyi`hünne vestagfir lehünne-llâh. inne-llâhe gafûrur raḥîm.

Türkçe:
Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle bey'atleşmek isterlerse, onlarla bey'atleş ve onlar için Allah'tan af dile! Kuşkusuz, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
İngilizce:
O Prophet! When believing women come to thee to take the oath of fealty to thee, that they will not associate in worship any other thing whatever with Allah, that they will not steal, that they will not commit adultery (or fornication), that they will not kill their children, that they will not utter slander, intentionally forging falsehood, and that they will not disobey thee in any just matter,- then do thou receive their fealty, and pray to Allah for the forgiveness (of their sins): for Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
ô Prophète ! Quand les croyantes viennent te prêter serment d'allégeance, [et en jurent] qu'elles n'associeront rien à Allah, qu'elles ne voleront pas, qu'elles ne se livreront pas à l'adultère, qu'elles ne tueront pas leurs propres enfants, qu'elles ne commettront aucune infamie ni avec leurs mains ni avec leurs pieds et qu'elles ne désobéiront pas en ce qui est convenable, alors reçois leur serment d'allégeance, et implore d'Allah le pardon pour elles. Allah est certes, Pardonneur et Très Miséricordieux.
Almanca:
Prophet! Wenn die Mumin-Frauen zu dir kommen, um dir Bai'a zu geben, daß sie weder ALLAH gegenüber etwas an Schirk betreiben, noch stehlen, noch Zina begehen, noch ihre Kinder töten, noch Falsches bringen, das sie zwischen ihren Händen und Beinen erdichten und noch sich dir im Gebilligten widersetzen, dann nimm von ihnen ihre Bai'a entgegen und bitte ALLAH für sie um Vergebung. Gewiß, ALLAH ist allvergebend, allgnädig.
Rusça:
О Пророк! Если к тебе придут верующие женщины, чтобы присягнуть в том, что они не будут приобщать сотоварищей к Аллаху, красть, прелюбодействовать, убивать своих детей, покрывать клеветой то, что между их руками и ногами, и ослушаться тебя в благих делах, то прими их присягу и попроси у Аллаха прощения для них. Воистину, Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَىٰ أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ ۙ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey'at ederlerse onların bey'atlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Diyanet Vakfı:
Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tetevellev ḳavmen gaḍibe-llâhü `aleyhim ḳad yeisû mine-l'âḫirati kemâ yeise-lküffâru min aṣḥâbi-lḳubûr.

Türkçe:
Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir toplulukla dostluk kurmayın! Çünkü bunlar âhiretten ümitlerini kesmişlerdir. Tıpkı, kabir halkından olan inkârcıların, ümitlerini kestikleri gibi...
İngilizce:
O ye who believe! Turn not (for friendship) to people on whom is the Wrath of Allah, of the Hereafter they are already in despair, just as the Unbelievers are in despair about those (buried) in graves.
Fransızca:
ô vous qui avez cru ! Ne prenez pas pour alliés des gens contre lesquels Allah est courroucé et qui désespèrent de l'au-delà, tout comme les mécréants désespèrent des gens des tombeaux.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Nehmt euch nicht Leute alsWali, über die ALLAH erzürnt ist. Bereits verzweifelten sie am Jenseits, wie die Kafir an den Weggenossen der Gräber verzweifelten.
Rusça:
О те, которые уверовали! Не дружите с теми, на кого разгневался Аллах. Они потеряли надежду на Последнюю жизнь, как потеряли ее неуверовавшие обитатели могил (или как неверующие потеряли надежду на воскрешение обитателей могил).
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey inananlar, Allah'ın gazab ettiği kimselerle dostluk etmeyin. Kâfirler, mezarlık halkından nasıl ümidi kesmişse, onlar da ahiretten öyle ümidi kesmişlerdi.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Kendilerine Allah'ın gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Zira onlar, kafirlerin kabirlerdekilerden (onların dirilmesinden) ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kesmişlerdir.

sebbeḥa lillâhi mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. vehüve-l`azîzü-lḥakîm.

Türkçe:
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ı tespih etmiştir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.
İngilizce:
Whatever is in the heavens and on earth, let it declare the Praises and Glory of Allah: for He is the Exalted in Might, the Wise.
Fransızca:
Ce qui est dans les cieux et ce qui est sur la terre glorifient Allah, et Il est le Puissant, le Sage.
Almanca:
ALLAH lobpreisen alle, die in den Himmeln und auf Erden sind. Und ER ist Der Allwürdige, Der Allweise.
Rusça:
Славит Аллаха то, что на небесах, и то, что на земле. Он - Могущественный, Мудрый.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lime teḳûlûne mâ lâ tef`alûn.

Türkçe:
Ey iman sahipleri! Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz?
İngilizce:
O ye who believe! Why say ye that which ye do not?
Fransızca:
ô vous qui avez cru ! Pourquoi dites-vous ce que vous ne faites pas ?
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Weshalb sagt ihr, was ihr nicht macht?!
Rusça:
О те, которые уверовали! Почему вы говорите то, чего не делаете?
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?

kebüra maḳten `inde-llâhi en teḳûlû mâ lâ tef`alûn.

Türkçe:
Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.
İngilizce:
Grievously odious is it in the sight of Allah that ye say that which ye do not.
Fransızca:
C'est une grande abomination auprès d'Allah que de dire ce que vous ne faites pas.
Almanca:
Es ist etwas schwerwiegendes Verabscheutes bei ALLAH, daß ihr sagt, was ihr nicht macht.
Rusça:
Велика ненависть Аллаха к тому, что говорите то, чего не делаете.
Arapça:
كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah yanında şiddetli bir buğza sebeb olur.
Diyanet Vakfı:
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.

inne-llâhe yüḥibbü-lleẕîne yüḳâtilûne fî sebîlihî ṣaffen keennehüm bünyânüm merṣûṣ.

Türkçe:
Allah kendi yolunda, duvarları birbine perçinlenmiş bir bina gibi, saf bağlıyarak çarpışanları sever.
İngilizce:
Truly Allah loves those who fight in His Cause in battle array, as if they were a solid cemented structure.
Fransızca:
Allah aime ceux qui combattent dans Son chemin en rang serré pareils à un édifice renforcé.
Almanca:
Gewiß, ALLAH liebt diejenigen, die auf Seinem Weg in Reihe kämpfen, als wären sie ein kompakter Bau.
Rusça:
Воистину, Аллах любит тех, которые сражаются на Его пути рядами, словно они - прочное строение.
Arapça:
إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفًّا كَأَنَّهُم بُنْيَانٌ مَّرْصُوصٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.
Diyanet Vakfı:
Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.

veiẕ ḳâle mûsâ liḳavmihî yâ ḳavmi lime tü'ẕûnenî veḳat ta`lemûne ennî rasûlü-llâhi ileyküm. felemmâ zâgû ezâga-llâhü ḳulûbehüm. vellâhü lâ yehdi-lḳavme-lfâsiḳîn.

Türkçe:
Hani, Mûsa, toplumuna şöyle demişti: "Ey toplumum! Benim size gönderilen Allah elçisi olduğumu bilip durduğunuz halde, beni neden incitiyorsunuz?" Onlar bozulup sapınca Allah da onların kalplerini eğriltti. Çünkü Allah, sapıklardan oluşmuş bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
İngilizce:
And remember, Moses said to his people: "O my people! why do ye vex and insult me, though ye know that I am the messenger of Allah (sent) to you?" Then when they went wrong, Allah let their hearts go wrong. For Allah guides not those who are rebellious transgressors.
Fransızca:
Et quand Moïse dit à son peuple : "ô mon peuple ! Pourquoi me maltraitez-vous alors que vous savez que je suis vraiment le Messager d'Allah [envoyé] à vous ? " Puis quand ils dévièrent, Allah fit dévier leurs coeurs, car Allah ne guide pas les gens pervers.
Almanca:
Und (erinnere daran), als Musa zu seinen Leuten sagte: "Meine Leute! Weshalb beleidigt ihr mich, wo ihr bereits wisst, daß ich doch ALLAHs Gesandter zu euch bin?" Und als sie abwichen, ließ ALLAH ihre Herzen abweichen. Und ALLAH leitet die fisq-betreibenden Leute nicht recht.
Rusça:
Вот сказал Муса (Моисей) своему народу: "О мой народ! Почему вы причиняете мне страдания, зная, что я послан к вам Аллахом?" Когда же они уклонились, Аллах совратил их сердца. Аллах не ведет прямым путем людей нечестивых.
Arapça:
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنِي وَقَد تَّعْلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ ۖ فَلَمَّا زَاغُوا أَزَاغَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir zaman Musa, kavmine: "Ey kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?" demişti. Onlar eğrilince, Allah da kalblerini eğriltti. Allah fasıkları doğru yola iletmez.
Diyanet Vakfı:
Bir zaman Musa kavmine: Ey kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.
Sayfa 551 beslemesine abone olun.