
veinnehû lehüdev veraḥmetül lilmü'minîn.
Türkçe:
Ve elbette o, inananlara bir kılavuz ve rahmettir.
İngilizce:
And it certainly is a Guide and a Mercy to those who believe.
Fransızca:
cependant qu'il est pour les croyants un guide et une miséricorde.
Almanca:
Und gewiß, er ist zweifelsohne eine Rechtleitung und Gnade für die Mumin.
Rusça:
Воистину, это - верное руководство и милость для верующих.
Arapça:
وَإِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.
Diyanet Vakfı:
Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.

inne rabbeke yaḳḍî beynehüm biḥukmih. vehüve-l`azîzü-l`alîm.
Türkçe:
Rabbin, o İsrailoğulları arasında hükmünü verip gereğini yapacaktır. Azîz'dir, Alîm'dir O.
İngilizce:
Verily thy Lord will decide between them by His Decree: and He is Exalted in Might, All-Knowing.
Fransızca:
Ton Seigneur décidera certes entre eux par son jugement; et Il est le Tout Puissant, le Sage.
Almanca:
Gewiß, dein HERR richtet zwischen ihnen nach Seiner Weisheit. Und ER ist Der Allwürdige, Der Allwissende.
Rusça:
Воистину, твой Господь рассудит между ними Своим судом. Он - Могущественный, Знающий.
Arapça:
إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُم بِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbin şüphesiz, onlar arasında kendi hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Rabbin şüphesiz, onlar arasında hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir, her şeyi bilendir.

fetevekkel `ale-llâh. inneke `ale-lḥaḳḳi-lmübîn.
Türkçe:
Allah'a dayanıp güven, çünkü sen apaçık gerçeğin üzerindesin.
İngilizce:
So put thy trust in Allah: for thou art on (the path of) manifest Truth.
Fransızca:
Place donc la confiance en Allah, car tu es de toute évidence dans la vérité et le bon droit.
Almanca:
So übe Tawakkul ALLAH gegenüber! Du verfügst zweifelsohne über die eindeutige Wahrheit.
Rusça:
Уповай же на Аллаха, ибо ты придерживаешься очевидной истины.
Arapça:
فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۖ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve o halde sen Allah'a güven. Çünkü sen, apaçık hakikatin üzerindesin.
Diyanet Vakfı:
O halde sen Allah'a güvenip dayan. Çünkü sen apaçık hakikat üzeresin.

inneke lâ tüsmi`u-lmevtâ velâ tüsmi`u-ṣṣumme-ddü`âe iẕâ vellev müdbirîn.
Türkçe:
Sen, ölülere işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.
İngilizce:
Truly thou canst not cause the dead to listen, nor canst thou cause the deaf to hear the call, (especially) when they turn back in retreat.
Fransızca:
Tu ne peux faire entendre les morts ni faire entendre l'appel aux sourds quand ils s'enfuient en tournant le dos.
Almanca:
Gewiß, du kannst die Toten nicht hören lassen. Und du kannst die Tauben den Ruf nicht hören lassen, wenn sie sich flüchtend abwenden.
Rusça:
Ты не заставишь слышать мертвецов и не заставишь глухих услышать твой призыв, когда они обращаются вспять.
Arapça:
إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bil ki sen, ölülere işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da daveti duyuramazsın.
Diyanet Vakfı:
Bil ki sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da daveti duyuramazsın.

vemâ ente bihâdi-l`umyi `an ḍalâletihim. in tüsmi`u illâ mey yü'minü biâyâtinâ fehüm müslimûn.
Türkçe:
Ve sen, düştükleri sapıklıktan körleri de çıkaramazsın. Teslim olmuş kişiler halinde ayetlerimize inananlardan başkasına sesini duyuramazsın.
İngilizce:
Nor canst thou be a guide to the blind, (to prevent them) from straying: only those wilt thou get to listen who believe in Our Signs, and they will bow in Islam.
Fransızca:
Tu ne peux non plus guider les aveugles hors de leur égarement. Tu ne feras entendre que ceux qui croient en Nos versets et se soumettent.
Almanca:
Und du kannst die Blinden aus ihrem Irren nicht rechtleiten. Du kannst nur diejenigen hören lassen, die den Iman an Unsere Ayat verinnerlichen, die dann Muslime sind.
Rusça:
Ты не выведешь слепых из их заблуждения. Ты можешь заставить слышать только тех, которые веруют в Наши знамения, будучи мусульманами.
Arapça:
وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin. Ancak (gönülden) teslim olarak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.
Diyanet Vakfı:
Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp da teslim olanlara duyurabilirsin.

veiẕâ veḳa`a-lḳavlü `aleyhim aḫracnâ lehüm dâbbetem mine-l'arḍi tükellimühüm enne-nnâse kânû biâyâtinâ lâ yûḳinûn.
Türkçe:
O söz tepelerine indiğinde, yeryüzünden onlar için bir dâbbe/debelenir gibi yürüyen bir canlı çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.
İngilizce:
And when the Word is fulfilled against them (the unjust), we shall produce from the earth a beast to (face) them: He will speak to them, for that mankind did not believe with assurance in Our Signs.
Fransızca:
Et quand la Parole tombera sur eux, Nous leur ferons sortir de terre une bête qui leur parlera; les gens n'étaient nullement convaincus de la vérité de Nos signes [ou versets].
Almanca:
Und wenn die Bestimmung gegen sie ergeht, werden WIR ihnen ein sich bewegendes Lebewesen aus der Erde hervorbringen, das zu ihnen spricht, daß die Menschen über Unsere Ayat keine Gewißheit zu verinnerlichen pflegten.
Rusça:
Когда же свершится над ними Слово, Мы выведем к ним из земли животное, которое скажет им, что люди не были убеждены в Наших знамениях.
Arapça:
۞ وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir "dâbbe" (canlı) çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.
Diyanet Vakfı:
O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dabbe (mahluk) çıkarırız da, bu onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.

veyevme naḥşüru min külli ümmetin fevcem mimmey yükeẕẕibü biâyâtinâ fehüm yûza`ûn.
Türkçe:
O gün her ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar, toplu halde ortaya sürülürler.
İngilizce:
One day We shall gather together from every people a troop of those who reject our Signs, and they shall be kept in ranks,-
Fransızca:
Et le jour où Nous rassemblons, de chaque communauté, une foule de ceux qui démentaient Nos révélations, et qu'ils seront placés en rangs.
Almanca:
Und am Tag, wenn WIR von jeder Umma eine Gruppe von denen, die Unsere Ayat der Lüge bezichtigten, versammeln, so werden sie geordnet beisammengehalten.
Rusça:
В тот день Мы соберем из каждого народа толпу тех, кто считал ложью Наши знамения, и их будут подталкивать.
Arapça:
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.
Diyanet Vakfı:
O gün, her ümmet içinden ayetlerimizi yalan sayanlardan bir cemaat toplarız da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler.

ḥattâ iẕâ câû ḳâle ekeẕẕebtüm biâyâtî velem tüḥîṭû bihâ `ilmen emmâẕâ küntüm ta`melûn.
Türkçe:
Geldiklerinde Allah onlara: "Ayetlerimizi, ilminiz onları kuşatmadığı halde inkâr mı ettiniz yoksa ne yapıyordunuz?" der.
İngilizce:
Until, when they come (before the Judgment-seat), (Allah) will say: "Did ye reject My Signs, though ye comprehended them not in knowledge, or what was it ye did?"
Fransızca:
Puis, quand ils seront arrivés, [Allah] dira : "Avez-vous traité de mensonges Mes signes sans les avoir embrassés de votre savoir ? Ou que faisiez-vous donc ? "
Almanca:
Wenn sie dann kommen, sagt ER: "Habt ihr Meine Ayat der Lüge bezichtigt und über sie kein Wissen erfaßt, oder was pflegtet ihr zu tun?!
Rusça:
Когда они придут, Он скажет: "Неужели вы сочли ложью Мои знамения, даже не постигнув их? Что же вы совершали?"
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُم بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet (oraya) geldikleri vakit Allah buyurur: "Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Yoksa yaptığınız başka neydi?"
Diyanet Vakfı:
Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim ayetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?

veveḳa`a-lḳavlü `aleyhim bimâ żalemû fehüm lâ yenṭiḳûn.
Türkçe:
İşledikleri zulümler yüzünden o söz tepelerine inmiştir; artık tek kelime söyleyemezler.
İngilizce:
And the Word will be fulfilled against them, because of their wrong-doing, and they will be unable to speak (in plea).
Fransızca:
Et la Parole leur tombera dessus à cause de leurs méfaits. Et ils ne pourront rien dire.
Almanca:
Und die Bestimmung ist gegen sie ergangen wegen dem, was sie an Unrecht taten, so geben sie von sich keinen Laut.
Rusça:
Слово свершится над ними за то, что они поступали несправедливо, и они будут безмолвствовать.
Arapça:
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنطِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaptıkları haksızlıktan dolayı, o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.
Diyanet Vakfı:
Yaptıkları haksızlıktan ötürü, (azaba uğrayacaklarını bildiren) o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.

elem yerav ennâ ce`alne-lleyle liyeskünû fîhi vennehâra mübṣirâ. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yü'minûn.
Türkçe:
Görmedin mi; biz geceyi, içinde dinlensinler diye, gündüzü de gösterici bir ışık olsun diye oluşturduk. İşte bunda, inanan bir topluluk için elbette ibretler vardır.
İngilizce:
See they not that We have made the Night for them to rest in and the Day to give them light? Verily in this are Signs for any people that believe!
Fransızca:
N'ont-ils pas vu qu'en vérité, Nous avons désigné la nuit pour qu'ils y aient du repos, et le jour pour voir ? Voilà bien des preuves pour des gens qui croient.
Almanca:
Sahen sie etwa nicht, daß WIR die Nacht machten, damit sie sich darin ausruhen, sowie den Tag hell?! Gewiß, darin sind doch Ayat für Leute, die den Iman verinnerlichen.
Rusça:
Разве они не видели, что Мы создали ночь для того, чтобы они отдыхали в течение нее, и день для освещения? Воистину, в этом - знамения для верующих людей.
Arapça:
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık ve (çalışsınlar diye) gündüzü apaydınlık yaptık. İman eden bir kavim için elbette bunda ibretler vardır.
Diyanet Vakfı:
Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye) gündüzü aydınlık kıldığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için elbette bunda birçok ibretler vardır.
Sayfalar
