Sayfa 338

 
00:00

veyesta`cilûneke bil`aẕâbi veley yuḫlife-llâhü va`deh. veinne yevmen `inde rabbike keelfi senetim mimmâ te`uddûn.

Arapça:

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَن يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ ۚ وَإِنَّ يَوْمًا عِندَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ

Türkçe:

Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bir de senden acele azab istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla beraber Rabbinin katında birgün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.

İngilizce:

Yet they ask thee to hasten on the Punishment! But Allah will not fail in His Promise. Verily a Day in the sight of thy Lord is like a thousand years of your reckoning.

Fransızca:

Et ils te demandent de hâter [l'arrivée] du châtiment. Jamais Allah ne manquera à Sa promesse. Cependant, un jour auprès de ton Seigneur, équivaut à mille ans de ce que vous comptez.

Almanca:

Und sie fordern von dir Eile mit der Peinigung, und ALLAH wird doch nie Sein Versprechen brechen. Und zweifellos ist ein Yaum bei deinem HERRN wie tausend Jahre von dem, was ihr zählt.

Rusça:

Они торопят тебя с наказанием, но Аллах не нарушает Своего обещания, и день у твоего Господа равен тысяче лет по тому, как вы считаете.

Açıklama:
 
00:00

vekeeyyim min ḳaryetin emleytü lehâ vehiye żâlimetün ŝümme eḫaẕtühâ. veileyye-lmeṣîr.

Arapça:

وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ

Türkçe:

Nice kent/medeniyet var ki, zulme saptığı halde, ona süre tanıdım. Ama sonra kendisini yakalayıverdim. Dönüş yalnız banadır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Zulmedip dururlarken kendilerine mühlet verdiğim nice memleket halkı vardı ki, sonunda onları yakalayıvermiştim. Dönüş ancak banadır.

Diyanet Vakfı:

Nice ülkeler var ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır.

İngilizce:

And to how many populations did I give respite, which were given to wrong-doing? in the end I punished them. To me is the destination (of all).

Fransızca:

A combien de cités n'ai-Je pas donné répit alors qu'elles commettaient des tyrannies ? Ensuite, Je les ai saisies. Vers Moi et le devenir.

Almanca:

Und wie manch eine Ortschaft, der ICH noch längere Zeit gewährte, während (ihre Bewohner) unrecht- 2 begehend waren, dann beseitigte ICH sie, und zu Mir ist dasWerden.

Rusça:

Скольким селениям, которые были несправедливы, Я предоставил отсрочку! Впоследствии Я схватил их, и ко Мне предстоит прибытие.

Açıklama:
 
00:00

ḳul yâ eyyühe-nnâsü innemâ ene leküm neẕîrum mübîn.

Arapça:

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ

Türkçe:

De ki: "Ey insanlar, ben sizin için, açıklayıcı bir uyarıcıdan başkası değilim."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Habîbim!) De ki: "Ey insanlar! Ben size ancak apaçık anlatan bir uyarıcıyım."

Diyanet Vakfı:

De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir uyarıcıyım.

İngilizce:

Say: "O men! I am (sent) to you only to give a Clear Warning:

Fransızca:

Dis : "ô hommes ! Je ne suis pour vous, en vérité, qu'un avertisseur explicite".

Almanca:

Sag: "Ihr Menschen! Ich bin für euch nur ein erläuternder Warner."

Rusça:

Скажи: "О люди! Воистину, я для вас - предостерегающий и разъясняющий увещеватель".

Açıklama:
 
00:00

felleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lehüm magfiratüv verizḳun kerîm.

Arapça:

فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

Türkçe:

İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte iman edip salih amel işleyenler için hem bir mağfiret, hem de (cennette) tükenmez bir rızık vardır.

Diyanet Vakfı:

İman edip salih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.

İngilizce:

Those who believe and work righteousness, for them is forgiveness and a sustenance most generous.

Fransızca:

Ceux donc qui croient et font de bonnes oeuvres auront pardon et faveurs généreuses,

Almanca:

Für diejenigen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, sind Vergebung und edles Rizq bestimmt.

Rusça:

Тем, которые уверовали и совершали праведные деяния, уготованы прощение и щедрый удел.

Açıklama:
 
00:00

velleẕîne se`av fî âyâtinâ mü`âcizîne ülâike aṣḥâbü-lceḥîm.

Arapça:

وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ

Türkçe:

Ayetlerimizi işe yaramaz kılmak için gayret gösterenlere gelince, onlar cehennemin dostlarıdır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Âyetlerimizi tartışarak bozmaya uğraşanlara gelince, işte onlar cehennemliktirler. Böyle de ve temennilere uyma. Çünkü:

Diyanet Vakfı:

Ayetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için) birbirlerini geri bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennemliklerdir.

İngilizce:

But those who strive against Our Signs, to frustrate them,- they will be Companions of the Fire.

Fransızca:

tandis que ceux qui s'efforcent à échapper (au châtiment mentionné dans) Nos versets, ceux-là sont les gens de l'Enfer.

Almanca:

Doch diejenigen, die gegen Unsere Ayat in Widerspenstigkeit vorgehen, diese sind die Weggenossen der Hölle.

Rusça:

Те же, которые старались ослабить Наши знамения, станут обитателями Огня.

Açıklama:
 
00:00

vemâ erselnâ min ḳablike mir rasûliv velâ nebiyyin illâ iẕâ temennâ elḳa-şşeyṭânü fî ümniyyetih. feyenseḫu-llâhü mâ yülḳi-şşeyṭânü ŝümme yuḥkimü-llâhü âyâtih. vellâhü `alîmün ḥakîm.

Arapça:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّىٰ أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Türkçe:

Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey tasarladığında/okuduğunda, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Ey Muhammed!) Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder (güçlendirir). Allah Alîm'dir (herşeyi bilir), Hakîmdir (Hikmet sahibidir)

Diyanet Vakfı:

(Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşeri arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi ayetlerini (lafız ve mana bakımından) sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İngilizce:

Never did We send a messenger or a prophet before thee, but, when he framed a desire, Satan threw some (vanity) into his desire: but Allah will cancel anything (vain) that Satan throws in, and Allah will confirm (and establish) His Signs: for Allah is full of Knowledge and Wisdom:

Fransızca:

Nous n'avons envoyé, avant toi, ni Messager ni prophète qui n'ait récité . (ce qui lui a été révélé) sans que le Diable n'ait essayé d'intervenir [pour semer le doute dans le cœur des gens au sujet] de sa récitation. Allah abroge ce que le Diable suggère, et Allah renforce Ses versets. Allah est Omniscient et Sage.

Almanca:

Und WIR entsandten vor dir keinen Gesandten und keinen Propheten, ohne daß, wenn er vortrug, der Satan zu seinem Vortrag etwas hinzufügte. So eliminiert ALLAH das, was der Satan hinzufügte, dann konsolidiert ALLAH Seine Ayat. ALLAH ist allwissend, allweise.

Rusça:

Мы не отправляли до тебя такого посланника или пророка, чтобы сатана не подбросил свое в его чтение, когда он читал откровение. Аллах уничтожает то, что подбрасывает сатана. Потом Аллах утверждает Свои знамения, ведь Аллах - Знающий, Мудрый.

Açıklama:
 
00:00

liyec`ale mâ yülḳi-şşeyṭânü fitnetel lilleẕîne fî ḳulûbihim meraḍuv velḳâsiyeti ḳulûbühüm. veinne-żżâlimîne lefî şiḳâḳim be`îd.

Arapça:

لِّيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِّلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ ۗ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ

Türkçe:

Bu, Allah'ın; şeytanın attığını, kalplerinde hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir. Zalimler, geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah, şeytanın karıştırdığını, kalblerinde hastalık bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseleri sınamaya vesile kılar. Zalimler şüphesiz (haktan uzak) derin bir ayrılık içindedirler.

Diyanet Vakfı:

(Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir deneme (vesilesi) yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.

İngilizce:

That He may make the suggestions thrown in by Satan, but a trial for those in whose hearts is a disease and who are hardened of heart: verily the wrong-doers are in a schism far (from the Truth):

Fransızca:

Afin de faire, de ce que jette le Diable, une tentation pour ceux qui ont une maladie au cœur et ceux qui ont le cœur dur... Les injustes sont certes dans un schisme profond.

Almanca:

Damit ER das, was der Satan hinzufügt, als Fitna macht für diejenigen, in deren Herzen Krankheit ist, und die des harten Herzens sind. Und gewiß, die Unrecht-Begehenden befinden sich doch in einer unerbittlichen Feindseligkeit.

Rusça:

Он делает то, что подбрасывает сатана, искушением для тех, чьи сердца поражены недугом и чьи сердца ожесточены. Воистину, беззаконники находятся в полном разладе с истиной.

Açıklama:
 
00:00

veliya`leme-lleẕîne ûtü-l`ilme ennehü-lḥaḳḳu mir rabbike feyü'minû bihî fetuḫbiṭa lehû ḳulûbühüm. veinne-llâhe lehâdi-lleẕîne âmenû ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Arapça:

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ ۗ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

Türkçe:

Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hâdî'dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar, Kur'ân'ın şüphesiz Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler ve ona iman etsinler de kalpleri ona saygı duysun. Çünkü Allah, iman edenleri doğru yola eriştirir.

Diyanet Vakfı:

Bir de, kendilerine ilim verilenler., onun (Kur'an'ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.

İngilizce:

And that those on whom knowledge has been bestowed may learn that the (Qur'an) is the Truth from thy Lord, and that they may believe therein, and their hearts may be made humbly (open) to it: for verily Allah is the Guide of those who believe, to the Straight Way.

Fransızca:

Et afin que ceux à qui le savoir a été donné sachent que (le Coran) est en effet, la Vérité venant de ton Seigneur, qu'ils y croient alors, et que leurs coeurs s'y soumettent en toute humilité. Allah guide certes vers le droit chemin ceux qui croient.

Almanca:

Und damit diejenigen, denen das Wissen zuteil wurde, wissen, daß er (der Quran) doch die Wahrheit von deinem HERRN ist, um den Iman an ihn zu verinnerlichen und ihre Herzen sich ihm gegenüber zu ergeben. Und gewiß, ALLAH ist zweifellos Der Rechtleitende derjenigen, die den Iman verinnerlichten, zu einem geradlinigen Weg.

Rusça:

Пусть знают те, кому даровано знание, что это - истина от твоего Господа, чтобы они могли уверовать в него, а их сердца могли смиренно покориться ему. Воистину, Аллах наставляет верующих на прямой путь.

Açıklama:
 
00:00

velâ yezâlü-lleẕîne keferû fî miryetim minhü ḥattâ te'tiyehümü-ssâ`atü bagteten ev ye'tiyehüm `aẕâbü yevmin `aḳîm.

Arapça:

وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ

Türkçe:

İnkâr edenler ise kıyamet ansızın başlarına patlayıncaya kadar, yahut kısır bir günün azabı kendilerine gelip çatıncaya kadar, o Kur'an'dan yana kuşku içinde olmaya devam edecekler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İnkâr edenler de, kendilerine ansızın kıyamet gelinceye veya akîm (kısır) bir günün azabı gelinceye kadar, Kur'ân'dan şüphe etmekte devam edip giderler.

Diyanet Vakfı:

İnkar edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye, yahut da (kendileri için hayır yönünden) kısır bir günün azabı gelinceye kadar onun (Kur'an) hakkında hep şüphe içindedirler.

İngilizce:

Those who reject Faith will not cease to be in doubt concerning (Revelation) until the Hour (of Judgment) comes suddenly upon them, or there comes to them the Penalty of a Day of Disaster.

Fransızca:

Et ceux qui mécroient ne cesseront d'être en doute à son sujet, jusqu'à ce que l'Heure les surprenne à l'improviste ou que les atteigne le châtiment d'un jour terrifiant.

Almanca:

Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, bleiben ihm gegenüber in Zweifel, bis die Stunde plötzlich über sie hineinbricht oder die Peinigung eines unfruchtbaren Tages zu ihnen kommt.

Rusça:

А неверующие не перестанут сомневаться в нем, пока не нагрянет внезапно Час или пока не постигнут их мучения в бесплодный день.

Açıklama:
Sayfa 338 beslemesine abone olun.