
ḳul hel min şürakâiküm mey yebdeü-lḫalḳa ŝümme yü`îdüh. ḳuli-llâhü yebdeü-lḫalḳa ŝümme yü`îdühû feennâ tü'fekûn.
Türkçe:
De ki: "Ortak tuttuklarınız içinde, yaratışa başlayan, sonra, yarattığını çevirip bir daha yaratan kim var?" De ki: "Allah! Yaratışı başlatır, sonra onu çevirip yeniden yaratır. O halde nasıl oluyor da başka bir yöne döndürülüyorsunuz?"
İngilizce:
Say: "Of your 'partners', can any originate creation and repeat it?" Say: "It is Allah Who originates creation and repeats it: then how are ye deluded away (from the truth)?"
Fransızca:
Dis : "Parmi vos associés, qui donne la vie par une première création et la redonne [après la mort] ? " Dis : "Allah [seul] donne la vie par une première création et la redonne. Comment pouvez-vous vous écarter [de l'adoration d'Allah] ?
Almanca:
Sag: "Gibt es unter den von euch (ALLAH) beigesellten Partnern einen, der die Erschaffung einleiten und dann wiederholen kann?" Sag: "ALLAH leitet die Erschaffung ein, dann wiederholt ER sie!" Wie werdet ihr denn (davon) abgebracht?!
Rusça:
Скажи: "Есть ли среди ваших сотоварищей такой, который создает творение, а затем воссоздает его?" Скажи: "Аллах создает творение, а затем воссоздает его. До чего же вы отвращены от истины!"
Arapça:
قُلْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ قُلِ اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Allah'a eş tuttuğunuz ortaklarınızdan, önce yaratıp, sonra da onu çevirip yeniden diriltecek var mı?" De ki, "Önce yaratıp, sonra da onu yeniden yaratacak olan Allah'dır. O halde nasıl yoldan saptırılıyor, döndürülüyorsunuz?"
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) De ki: (Allah'a) ortak koştuklarınız arasında, (birini yokken) ilk defa yaratacak, arkasından onu (ölümünden sonra hayata) yeniden döndürecek biri var mı? De ki: Allah ilk defa yaratıp (ölümden sonra) onu yeniden (hayata) döndürür. O haldenasıl saptırılırsınız!

ḳul hel min şürakâiküm mey yehdî ile-lḥaḳḳ. ḳuli-llâhü yehdî lilḥaḳḳ. efemey yehdî ile-lḥaḳḳi eḥaḳḳu ey yüttebe`a emmel lâ yehiddî illâ ey yühdâ. femâ leküm. keyfe taḥkümûn.
Türkçe:
Şunu da söyle: "Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?" De ki: "Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?"
İngilizce:
Say: "Of your 'partners' is there any that can give any guidance towards truth?" Say: "It is Allah Who gives guidance towards truth, is then He Who gives guidance to truth more worthy to be followed, or he who finds not guidance (himself) unless he is guided? what then is the matter with you? How judge ye?"
Fransızca:
Dis : "Est-ce qu'il y a parmi vos associés un qui guide vers la vérité ? " Dis : "C'est Allah qui guide vers la vérité. Celui qui guide vers la vérité est-il plus digne d'être suivi, ou bien celui qui ne se dirige qu'autant qu'il est lui-même dirigé ? Qu'avez-vous donc ? Comment jugez-vous ainsi ? "
Almanca:
Sag: "Gibt es unter den von euch (ALLAH) beigesellten Partnern einen, der zur Wahrheit rechtleitet?" Sag: "ALLAH leitet zur Wahrheit recht!" Hat etwa derjenige, der zurWahrheit rechtleitet, mehr Anrecht darauf, daß ihm gefolgt wird, oder derjenige, der nicht rechtleitet, außer wenn er selbst rechtgeleitet wird?!" Was ist mit euch, wie urteilt ihr denn?!
Rusça:
Спроси: "Есть ли среди ваших сотоварищей такой, который указывает путь к истине?" Скажи: "Аллах указывает путь к истине. Кто более достоин того, чтобы за ним следовали: тот, кто сам указывает путь к истине, или же тот, кто не может найти верного пути, пока ему не укажут на него? Что с вами? Как вы судите?"
Arapça:
قُلْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ ۚ قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ ۗ أَفَمَن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَن يُتَّبَعَ أَمَّن لَّا يَهِدِّي إِلَّا أَن يُهْدَىٰ ۖ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki, "Ortak koştuklarınızdan doğru yolu gösterecek olan var mıdır?" Deki, "Allah, hak olan doğru yola hidayet eder. O halde doğru yola hidayet eden mi kendisine uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmeyince onu bulamayan mı daha layıktır. O halde ne oluyorsunuz? Nasıl hükmediyorsunuz?"
Diyanet Vakfı:
De ki: Ortak koştuklarınızdan hakka iletecek olan var mı? De ki: "Hakka Allah iletir." Öyle ise hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır; yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl (böyle yanlış) hükmediyorsunuz?

vemâ yettebi`u ekŝeruhüm illâ żannâ. inne-żżanne lâ yugnî mine-lḥaḳḳi şey'â. inne-llâhe `alîmüm bimâ yef`alûn.
Türkçe:
Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez. Allah, onların yaptıklarını iyice bilmektedir.
İngilizce:
But most of them follow nothing but fancy: truly fancy can be of no avail against truth. Verily Allah is well aware of all that they do.
Fransızca:
Et la plupart d'entre eux ne suivent que conjecture. Mais, la conjecture ne sert à rien contre la vérité ! Allah sait parfaitement ce qu'ils font.
Almanca:
Und nichts folgen die meisten von ihnen außer einer Spekulation. Doch das Spekulieren ersetzt nichts von der Wahrheit. Gewiß, ALLAH ist allwissend über das, was sie tun.
Rusça:
Большинство их следует своим предположениям, но ведь предположения никак не могут заменить истину. Воистину, Аллаху известно о том, что они совершают.
Arapça:
وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلَّا ظَنًّا ۚ إِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.
Diyanet Vakfı:
Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pek iyi bilendir.

vemâ kâne hâẕe-lḳur'ânü ey yüfterâ min dûni-llâhi velâkin taṣdîḳa-lleẕî beyne yedeyhi vetefṣîle-lkitâbi lâ raybe fîhi mir rabbi-l`âlemîn.
Türkçe:
Bu Kur'an, Allah'ın berisinden birilerince yalan isnatlarla oluşturulmuş değildir. O, kendinden öncekinin tasdiki ve Kitap'ın ayrıntılı kılınmasıdır. Kuşku ve çelişme yoktur onda. Âlemlerin Rabbi'ndendir o.
İngilizce:
This Qur'an is not such as can be produced by other than Allah; on the contrary it is a confirmation of (revelations) that went before it, and a fuller explanation of the Book - wherein there is no doubt - from the Lord of the worlds.
Fransızca:
Ce Coran n'est nullement à être forgé en dehors d'Allah mais c'est la confirmation de ce qui existait déjà avant lui, et l'exposé détaillé du Livre en quoi il n'y a pas de doute, venu du Seigneur de l'Univers.
Almanca:
Und dieser Quran könnte niemals im Namen ALLAHs erdichtet werden. Doch er ist eine Bestätigung dessen, was vor ihm war, und eine Erläuterung der Schrift - er ist erhaben über jeden Zweifel - von Dem HERRN aller Schöpfung.
Rusça:
Этот Коран не может быть сочинением кого-либо, кроме Аллаха. Он является подтверждением того, что было до него, и разъяснением Писания от Господа миров, в котором нет сомнения.
Arapça:
وَمَا كَانَ هَٰذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَىٰ مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı (levhi mahfuzu) ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Diyanet Vakfı:
Bu Kur'an Allah'tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab'ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o alemlerin Rabbindendir.

em yeḳûlûne-fterâh. ḳul fe'tû bisûratim miŝlihî ved`û meni-steṭa`tüm min dûni-llâhi in küntüm ṣâdiḳîn.
Türkçe:
Yoksa, "onu uydurdu" mu diyorlar! De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz Allah dışında, elinizin yettiklerini de çağırın da onun benzeri bir sure ortaya çıkarın."
İngilizce:
Or do they say, "He forged it"? say: "Bring then a Sura like unto it, and call (to your aid) anyone you can besides Allah, if it be ye speak the truth!"
Fransızca:
Ou bien ils disent : "Il (Muhammad) l'a inventé ? " Dis : "Composez donc une Sourate semblable à ceci, et appelez à votre aide n'importe qui vous pourrez, en dehors Allah, si vous êtes véridiques".
Almanca:
Oder sagen sie etwa: "Er (Muhammad) hat ihn erdichtet"?! Sag: "Dann bringt eine Sura nach seinem Vorbild und bittet dabei um Unterstützung jeden, den ihr anstelle von ALLAH bitten könnt, solltet ihr wahrhaftig sein.
Rusça:
Или же они говорят: "Он выдумал его". Скажи: "Сочините хотя бы одну суру, подобную этим, и призовите, кого сможете, кроме Аллаха, если вы говорите правду".
Arapça:
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu o (peygamber) uydurdu mu diyorlar? De ki; "Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah'dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).
Diyanet Vakfı:
Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin.

bel keẕẕebû bimâ lem yüḥîṭû bi`ilmihî velemmâ ye'tihim te'vîlüh. keẕâlike keẕẕebe-lleẕîne min ḳablihim fenżur keyfe kâne `âḳibetu-żżâlimîn.
Türkçe:
Hayır, düşündükleri gibi değil. Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı. Bak da gör nasıl olmuştur zalimlerin sonu!
İngilizce:
Nay, they charge with falsehood that whose knowledge they cannot compass, even before the elucidation thereof hath reached them: thus did those before them make charges of falsehood: but see what was the end of those who did wrong!
Fransızca:
Bien au contraire : ils ont traité de mensonge ce qu'ils ne peuvent embrasser de leur savoir, et dont l'interprétation ne leur est pas encore parvenue. Ainsi ceux qui vivaient avant eux traitaient d'imposteurs (leurs messagers). Regarde comment a été la fin des injustes !
Almanca:
Nein, sondern sie verleugneten das, dessen Wissen sie sich nicht aneigneten und dessen Exegese ihnen noch nicht zuteil wurde. Solcherart haben diejenigen vor ihnen geleugnet. So siehe, wie das Anschließende der Unrecht-Begehenden war.
Rusça:
Так нет же, они объявляют ложью знание, которое не способны постичь и толкование которого еще не свершилось. Таким же образом его отвергали их предшественники. Погляди же, каким был конец беззаконников!
Arapça:
بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te'vili de kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi yalan saydılar. Bunlardan önce gelip geçenler de yine böyle inkâr etmişlerdi, amma bak zalimlerin akıbeti nasıl oldu.
Diyanet Vakfı:
Bilakis, onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan (Kur'an'ı) yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zalimlerin sonu nasıl oldu!

veminhüm mey yü'minü bihî veminhüm mel lâ yü'minü bih. verabbüke a`lemü bilmüfsidîn.
Türkçe:
İçlerinden buna inanacak var, inanmayacak var. Bozguncuları Rabbin daha iyi bilir.
İngilizce:
Of them there are some who believe therein, and some who do not: and thy Lord knoweth best those who are out for mischief.
Fransızca:
Certains d'entre eux y croient, et d'autres n'y croient pas. Et ton Seigneur connaît le mieux les fauteurs de désordre.
Almanca:
Und unter ihnen sind manche, die den Iman an ihn verinnerlichen, und unter ihnen sind manche, die an ihn den Iman nicht verinnerlichen. Doch dein HERR ist allwissend über die Unrecht-Begehenden.
Rusça:
Среди них есть такие, которые уверуют в него, и такие, которые не уверуют в него. Твой Господь лучше осведомлен о распространяющих нечестие.
Arapça:
وَمِنْهُم مَّن يُؤْمِنُ بِهِ وَمِنْهُم مَّن لَّا يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan ona (Kur'ân'a) inanacaklar da var, inanmayacaklar da var. Rabbin fesatçıları en iyi bilendir.
Diyanet Vakfı:
İçlerinden öylesi var ki ona (Kur'an'a) inanır, yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları en iyi bilendir.

vein keẕẕebûke feḳul lî `amelî veleküm `amelüküm. entüm berîûne mimmâ a`melü veenâ berîüm mimmâ ta`melûn.
Türkçe:
Seni yalanladılarsa şöyle söyle: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım."
İngilizce:
If they charge thee with falsehood, say: "My work to me, and yours to you! ye are free from responsibility for what I do, and I for what ye do!"
Fransızca:
Et s'ils te traitent de menteur, dis alors : "A moi mon oeuvre, et à vous la vôtre. Vous êtes irresponsables de ce que je fais et je suis irresponsable de ce que vous faites".
Almanca:
Und sollten sie dich der Lüge bezichtigen, dann sag: "Mir wird mein Handeln vergolten und euch wird euer Handeln vergolten. Ihr habt keine Schuld an dem, was ich tue, und ich habe keine Schuld an dem, was ihr tut."
Rusça:
Если тебя сочтут лжецом, то скажи: "Мне достанутся мои деяния, а вам - ваши деяния. Вы не причастны к тому, что я совершаю, а я не причастен к тому, что совершаете вы".
Arapça:
وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ ۖ أَنتُم بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَا بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer seni inkâr etmeyi sürdürürlerse, de ki; "Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yapacağım sizi ilgilendirmez, sizin yapacağınız da beni ilgilendirmez."
Diyanet Vakfı:
(Resulüm! ) onlar seni yalanlarlarsa de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.

veminhüm mey yestemi`ûne ileyk. efeente tüsmi`u-ṣṣumme velev kânû lâ ya`ḳilûn.
Türkçe:
İçlerinde sana kulak verenler de vardır. Peki, sağırlara sen mi işittireceksin? Hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa!
İngilizce:
Among them are some who (pretend to) listen to thee: But canst thou make the deaf to hear,- even though they are without understanding?
Fransızca:
Et il en est parmi eux qui te prêtent l'oreille. Est-ce toi qui fait entendre les sourds, même s'ils sont incapables de comprendre.
Almanca:
Und unter ihnen sind manche, die dir zuhören. Möchtest du etwa den Tauben Gehör verleihen, selbst dann, sollten sie nicht verständig sind?!
Rusça:
Среди них есть и такие, которые выслушивают тебя. Разве ты можешь заставить слышать глухих, если они к тому же не разумеют?
Arapça:
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ ۚ أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen, sağırlara, üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin?
Diyanet Vakfı:
Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat sağırlara -üstelik akılları da ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?
