Arapça:
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ
Çeviriyazı:
vehüve bil'üfüḳi-l'a`lâ.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, en yüksek ufukta idi.
Diyanet İşleri:
Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Ve o, en yüce tanyerindeydi.
Şaban Piriş:
O, en yüksek ufukta idi.
Edip Yüksel:
En yüksek ufukta.
Ali Bulaç:
O, en yüksek bir ufuktaydı.
Suat Yıldırım:
Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan (melek Cebrail) öğretti. [81,19-21]Melek kendi aslî sûretine girip doğruldu. İşte o zaman kendisi en yüce ufukta idi.
Ömer Nasuhi Bilmen:
53:6
Yaşar Nuri Öztürk:
En yüksek ufuktadır o.
Bekir Sadak:
(13-14) And olsun ki o, Cebrail´i sinirin sonunda baska bir inisinde de gormustur.
İbni Kesir:
Ve o
Adem Uğur:
Kendisi en yüksek ufukta iken.
İskender Ali Mihr:
Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü).
Celal Yıldırım:
53:5
Tefhim ul Kuran:
O, en yüksek bir ufuktaydı.
Fransızca:
alors qu'ils se trouvait à l'horizon supérieur.
İspanyolca:
mientras él estaba en lo más alto del horizonte.
İtalyanca:
[si trovava] all'orizzonte più elevato,
Almanca:
während er am höchsten Horizont war,
Çince:
他在东方的最高处,
Hollandaca:
En hij verscheen in het hoogste gedeelte van den gezichteinder.
Rusça:
на наивысшем горизонте.
Somalice:
Wuxuu joogay jihadii sare (Jibriil).
Swahilice:
Naye yuko juu kabisa upeo wa macho.
Uygurca:
ئۇنىڭ (يەنى جىبرىئىلنىڭ) كۆرۈنۈشى چىرايلىق بولۇپ، يۇقىرى ئۇپۇقتا (ئۆز شەكلىدە) تۇردى
Japonca:
かれは地平の最も高い所に現われた。
Arapça (Ürdün):
«وهو بالأفق الأعلى» أفق الشمس، أي عند مطلعها على صورته التي خلق عليها فرآه النبي صلى الله عليه وسلم وكان بحراء قد سد الأفق إلى المغرب فخر مغشيا عليه وكان قد سأله أن يريه نفسه على صورته التي خلق عليها فواعده بحراء فنزل جبريل له في سورة الآدميين.
Hintçe:
फिर करीब हो (और आगे) बढ़ा
Tayca:
ขณะที่เขาอยู่บนขอบฟ้าอันสูงส่ง
İbranice:
והוא נעמד בנקודת האופק העילאית
Hırvatça:
na obzorju najvišem.
Rumence:
pe orizontul cel mai înalt,
Transliteration:
Wahuwa bialofuqi alaAAla
Türkçe:
En yüksek ufuktadır o.
Sahih International:
While he was in the higher [part of the] horizon.
İngilizce:
While he was in the highest part of the horizon:
Azerbaycanca:
O (Cəbrail) ən uca üfüqdə (günəşin çıxdığı yerdə) idi.
Süleyman Ateş:
Kendisi yüksek ufukta iken.
Diyanet Vakfı:
Kendisi en yüksek ufukta iken.
Erhan Aktaş:
O, yüksek bir ufuktaydı.
Kral Fahd:
Sonra en yüksek ufukta iken.
Hasan Basri Çantay:
O, en yüksek ufukda idi.
Muhammed Esed:
ufkun en uç noktasında görünerek,
Gültekin Onan:
O, en yüksek bir ufuktaydı.
Ali Fikri Yavuz:
Ve o (Cebrâil) yüksek ufukta idi.
Portekizce:
Quando estava na parte mais alta do horizonte.
İsveççe:
över horisonten;
Farsça:
در حالی که در افق اعلا بود.
Kürtçe:
کە بە ئاسۆی ھەرە بەرزی ئاسمانەوە بوو
Özbekçe:
Ва у олий уфқда эди.
Malayca:
Sedang ia berada di arah yang tinggi (di langit);
Arnavutça:
duek qenë në sferat e larta (qiellore),
Bulgarca:
когато бе на най-високия хоризонт,
Sırpça:
на највишем обзорју.
Çekçe:
zatímco na nejvyšším obzoru byl.
Urduca:
وہ سامنے آ کھڑا ہوا جبکہ وہ بالائی افق پر تھا
Tacikçe:
ва Ӯ ба канораи балаыди осмон буд,
Tatarca:
Ул фәрештә офыкның югарысында иде.
Endonezyaca:
sedang dia berada di ufuk yang tinggi.
Amharca:
እርሱ በላይኛው አድማስ ኾኖ፡፡
Tamilce:
(தூதரான) அவரும் (வானவரான ஜிப்ரீலும்) மிக உயர்ந்த வான உச்சியில் (நேருக்கு நேர் சமமானார்கள்).
Korece:
그는 지평선 가장 높은 곳에 있었노라
Vietnamca:
(Đại Thiên Thần Jibril) xuất hiện ở phần cao nhất của chân trời.
Ayet Linkleri: