Hizb 26

vekeẕâlike enzelnâhü ḥukmen `arabiyyâ. veleini-tteba`te ehvâehüm ba`de mâ câeke mine-l`ilmi mâ leke mine-llâhi miv veliyyiv velâ vâḳ.

Türkçe:
İşte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu.
İngilizce:
Thus have We revealed it to be a judgment of authority in Arabic. Wert thou to follow their (vain) desires after the knowledge which hath reached thee, then wouldst thou find neither protector nor defender against Allah.
Fransızca:
Ainsi l'avons-Nous fait descendre (le Coran) [sous forme] de loi en arabe. Et si tu suis leurs passions après ce que tu as reçu comme savoir, il n'y aura pour toi, contre Allah, ni allié ni protecteur.
Almanca:
Und genauso haben WIR ihn als einen Richtenden auf Arabisch hinabgesandt. Und solltest du ihren Neigungen folgen nach dem Wissen, das dir zuteil wurde, so hast du vor ALLAH weder Wali noch Schutz-Gewährenden.
Rusça:
Таким образом Мы ниспослали Коран законом на арабском языке. Если ты станешь потакать их желаниям после того, как к тебе явилось знание, то никто вместо Аллаха не станет твоим покровителем и защитником.
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا ۚ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَمَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
Diyanet Vakfı:
Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm (hikmetli bir söz) olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, (işte o zaman) Allah tarafından senin ne bir dostun ne de koruyucun vardır.

veleḳad erselnâ rusülem min ḳablike vece`alnâ lehüm ezvâcev veẕürriyyeh. vemâ kâne lirasûlin ey ye'tiye biâyetin illâ biiẕni-llâh. likülli ecelin kitâb.

Türkçe:
Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre/süreç için bir kitap vardır.
İngilizce:
We did send messengers before thee, and appointed for them wives and children: and it was never the part of a messenger to bring a sign except as Allah permitted (or commanded). For each period is a Book (revealed).
Fransızca:
Et Nous avons certes envoyé avant toi des messagers, et leur avons donné des épouses et des descendants. Et il n'appartient pas à un Messager d'apporter un miracle, si ce n'est qu'avec la permission d'Allah. Chaque échéance a son terme prescrit.
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR vor dir Gesandte und gaben ihnen Ehefrauen und Nachwuchs. Und keinem Gesandten gebührt es, eine Aya zu bringen, außer mit ALLAHs Zustimmung. Für jede Zeitspanne gibt es eine Schrift.
Rusça:
Мы посылали до тебя посланников и даровали им супруг и потомство. Ни один посланник не мог явить знамение без соизволения Аллаха. Для каждого срока есть предписание.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً ۚ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan herhangi bir âyet getirmek ise hiçbir peygamberin haddi değildir. Her ecel için bir yazı vardır.
Diyanet Vakfı:
Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkanı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.

yemḥü-llâhü mâ yeşâü veyüŝbit. ve`indehû ümmü-lkitâb.

Türkçe:
Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sâbit tutar. Kitap'ın anası/ana Kitap O'nun katındadır.
İngilizce:
Allah doth blot out or confirm what He pleaseth: with Him is the Mother of the Book.
Fransızca:
Allah efface ou confirme ce qu'Il veut en l'écriture primordiale est auprès de Lui.
Almanca:
ALLAH löscht aus, was ER will, und bestätigt es. Und bei Ihm ist der Ursprung der Schrift.
Rusça:
Аллах стирает и утверждает то, что пожелает, и у Него - Мать Писания.
Arapça:
يَمْحُو اللَّهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ ۖ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun katındadır.
Diyanet Vakfı:
Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.

veim mâ nüriyenneke ba`ḍa-lleẕî ne`idühüm ev neteveffeyenneke feinnemâ `aleyke-lbelâgu ve`aleyne-lḥisâb.

Türkçe:
Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.
İngilizce:
Whether We shall show thee (within thy life-time) part of what we promised them or take to ourselves thy soul (before it is all accomplished),- thy duty is to make (the Message) reach them: it is our part to call them to account.
Fransızca:
Que Nous te fassions voir une partie de ce dont Nous les menaçons, ou que Nous te fassions mourir (avant cela), ton devoir est seulement la communication du message, et le règlement de compte sera à Nous.
Almanca:
Und (ganz gleich) ob WIR dir einen Teil von dem zeigen, was WIR ihnen androhen, oder ob WIR dich sterben lassen, dir ist nur das Verkünden geboten, und Uns ist das Zur-Rechenschaft-Ziehen.
Rusça:
Покажем Мы тебе часть того, что Мы обещаем им, или упокоим тебя, на тебя возложена только передача откровения, а Нам надлежит предъявлять счет.
Arapça:
وَإِن مَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek, yahut seni, onu görmeden vefat ettirsek, yine de sana düşen sadece tebliğ etmek, bize düşen de hesaba çekmektir.
Diyanet Vakfı:
Biz, onlara vadettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek de sana ancak (Allah'ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.

evelem yerav ennâ ne'ti-l'arḍa nenḳuṣuhâ min aṭrâfihâ. vellâhü yaḥkümü lâ mü`aḳḳibe liḥukmih. vehüve serî`u-lḥisâb.

Türkçe:
Görmüyorlar mı ki biz o yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Allah hükmeder; O'nun hükmünü denetleyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O.
İngilizce:
See they not that We gradually reduce the land (in their control) from its outlying borders? (Where) Allah commands, there is none to put back His Command: and He is swift in calling to account.
Fransızca:
Ne voient-ils pas que Nous frappons la terre et que Nous la réduisons de tous côtés ? C'est Allah qui juge et personne ne peut s'opposer à Son jugement, et Il est prompt à régler les comptes.
Almanca:
Nehmen sie etwa nicht wahr, daß WIR Uns doch der Erde zuwenden und sie bei ihren Enden weniger machen. Und ALLAH bestimmt, es gibt niemanden, der Seine Bestimmung annulliert. Und ER ist schnell im Zur-Rechenschaft-Ziehen.
Rusça:
Разве они (неверующие) не видят, как Мы постепенно уменьшаем землю по краям (отдаем ее во владение верующим)? Аллах принимает решения, и никто не отменит Его решения. Он скор в расчете.
Arapça:
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Görmüyorlar mı ki, biz yeri etrafından eksiltip duruyoruz. Allah öyle hükmeder ki, O'nun hükmünü engelleyecek kimse yoktur. O çok hızlı hesap görür.
Diyanet Vakfı:
Bizim, yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah (dilediği gibi) hükmeder, O'nun hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve O hesabı çabuk görendir.

veḳad mekera-lleẕîne min ḳablihim felillâhi-lmekru cemî`â. ya`lemü mâ teksibü küllü nefs. veseya`lemü-lküffâru limen `uḳbe-ddâr.

Türkçe:
Onlardan öncekiler de tuzak kurmuştu, ama tüm tuzaklar Allah'ındır. Her benliğin ne kazandığını O bilir. Kâfirler de bilecek sonsuzluk yurdu kimindir!
İngilizce:
Those before them did (also) devise plots; but in all things the master-planning is Allah's He knoweth the doings of every soul: and soon will the Unbelievers know who gets home in the end.
Fransızca:
Certes ceux d'avant eux ont manigancé (contre leur Messager); le stratagème tout entier appartient à Allah. Il sait ce que chaque âme acquiert. Et les mécréants sauront bientôt à qui appartient la bonne demeure finale.
Almanca:
Und bereits haben diejenigen vor ihnen intrigiert. Und ALLAH entgegnet alle Intrigen. ER weiß, was jede Seele erwirbt. Und die Kafir werden noch wissen, wem die Belohnung nach dem Diesseits gehört.
Rusça:
Их предшественники тоже замышляли козни, но все козни - у Аллаха. Ему ведомо то, что приобретает каждая душа, и неверующие узнают, кому достанется Последняя обитель.
Arapça:
وَقَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلِلَّهِ الْمَكْرُ جَمِيعًا ۖ يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ ۗ وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan öncekiler de hileler yapmışlardı. Fakat sonuçta bütün hileler(in cezası) Allah'a aittir. Her nefsin ne kazandığını O bilir. Bu dünyanın akıbetinin kime ait olduğunu kâfirler de yakında bilecekler.
Diyanet Vakfı:
Onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı; halbuki bütün tuzaklar Allah'a aittir. Çünkü O, herkesin ne kazanacağını bilir. Bu yurdun (dünyanın) sonunun kimin olduğunu yakında kafirler bileceklerdir!

veyeḳûlü-lleẕîne keferû leste mürselâ. ḳul kefâ billâhi şehîdem beynî vebeyneküm vemen `indehû `ilmü-lkitâb.

Türkçe:
Küfre sapanlar: "Sen gönderilmiş bir elçi değilsin." diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter."
İngilizce:
The Unbelievers say: "No messenger art thou." Say: "Enough for a witness between me and you is Allah, and such as have knowledge of the Book."
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas disent : "Tu n'es pas un Messager". Dis : "Allah suffit, comme témoin entre vous et moi, et ceux qui ont la connaissance du Livre (sont aussi témoins)" .
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagen: "Du bist kein Gesandter." Sag: "ALLAH genügt als Zeuge zwischen mir und euch, und jeder, der Wissen über die Schrift besitzt."
Rusça:
Неверующие говорят: "Ты не являешься посланником". Скажи: "Достаточно того, что Свидетелем между мною и вами являются Аллах и обладающие знанием о Писании".
Arapça:
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًا ۚ قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O kâfirler: "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter)."
Diyanet Vakfı:
Kafir olanlar: Sen resul olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.

elif-lâm-râ. kitâbün enzelnâhü ileyke lituḫrice-nnâse mine-żżulümâti ile-nnûri biiẕni rabbihim ilâ ṣirâṭi-l`azîzi-lḥamîd.

Türkçe:
Elif, Lâm, Râ. Bir kitaptır bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura; Hamîd, Azîz olanın yoluna...
İngilizce:
A. L. R. A Book which We have revealed unto thee, in order that thou mightest lead mankind out of the depths of darkness into light - by the leave of their Lord - to the Way of (Him) the Exalted in power, worthy of all praise!-
Fransızca:
Alif, Lam, Ra . (Voici) un livre que nous avons fait descendre sur toi, afin que - par la permission de leur Seigneur - tu fasses sortir les gens des ténèbres vers la lumière, sur la voie du Tout Puissant, du Digne de louange,
Almanca:
Alif-lam-raa . Dies ist die Schrift, die WIR dir hinabgesandt haben, damit du die Menschen von der Finsternis ins Licht führst - mit der Zustimmung Ihres HERRN - auf den Weg Des Allwürdigen, Des Alllobenswürdigen,
Rusça:
Алиф. Лам. Ра. Мы ниспослали тебе Писание, чтобы ты вывел людей с дозволения их Господа из мраков к свету - на путь Могущественного, Достохвального
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الر ۚ كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.
Diyanet Vakfı:
Elif. Lam. Ra. (Bu Kur'an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye layık olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.

allâhi-lleẕî lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. veveylül lilkâfirîne min `aẕâbin şedîd.

Türkçe:
O Allah'a ki yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Hüsran haberi şiddetli bir azaptan, o küfre batmışlara...
İngilizce:
Of Allah, to Whom do belong all things in the heavens and on earth! But alas for the Unbelievers for a terrible penalty (their Unfaith will bring them)!-
Fransızca:
Allah, à qui appartient tout ce qui est dans les cieux et sur la terre. Et malheur aux mécréants, pour un dur châtiment [qu'ils subiront].
Almanca:
ALLAH, Desjenigen, Dem alles gehört, was in den Himmeln und auf Erden ist. Und Untergang sei den Kafir wegen einer qualvollen Peinigung.
Rusça:
Аллаха, Которому принадлежит все, что на небесах и на земле. Горе от тяжких страданий неверующим,
Arapça:
اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَوَيْلٌ لِّلْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ شَدِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O Allah'ın (yolu) ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Şiddetli bir azabdan dolayı vay kâfirlerin haline!
Diyanet Vakfı:
O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Şiddetli azaptan dolayı kafirlerin vay haline!

elleẕîne yesteḥibbûne-lḥayâte-ddünyâ `ale-l'âḫirati veyeṣuddûne `an sebîli-llâhi veyebgûnehâ `ivecâ. ülâike fî ḍalâlim be`îd.

Türkçe:
Onlar ki sefil ve iğreti hayatı âhirete tercih ederler ve Allah yolundan alıkoyup o yolu eğri-büğrü yapmayı isterler. İşte bunlar, dönüşü olmayan bir sapıklık içindedirler.
İngilizce:
Those who love the life of this world more than the Hereafter, who hinder (men) from the Path of Allah and seek therein something crooked: they are astray by a long distance.
Fransızca:
Ceux qui préfèrent la vie d'ici bas à l'au-delà, obstruent [aux gens], le chemin d'Allah et cherchent à le rendre tortueux, ceux-là sont loin dans l'égarement.
Almanca:
Dies sind diejenigen, die das diesseitige Leben vor dem Jenseits bevorzugen, vom Wege ALLAHs abhalten und diesen verunstalten wollen. Diese sind im tiefen Irregehen.
Rusça:
которые предпочитают мирскую жизнь Последней жизни, сбивают других с пути Аллаха и искажают его. Они пребывают в глубоком заблуждении.
Arapça:
الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا ۚ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, o kimselerdir ki dünya hayatını ahirete tercih ederler, (insanları) Allah'ın yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler. İşte bunlar, çok büyük bir sapıklık içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler.

Sayfalar

Hizb 26 beslemesine abone olun.